Past Is In The Past ☆

110 13 4
                                    

Geçmiş

Gece, kömür kadar siyahtı. Etrafta sadece vızırdayan ateş böceklerin sesleri ve ışıltıları vardı.

Sevdiğim adamla birlikte, kayaların arkasında gökyüzüne bakıyordum.

O mutluydu.

Bunun sonucunda bende mutluydum.

Bütün sorunlarımızı unutmuştuk. İlk defa özgür hissediyordum.

İlk defa soğukluğumdan rahatsız olan yoktu. İlk defa Louis yanmıyordu. 

Louis yavaşça bana döndüğünü hissettiğimde aynı hızla bende ona doğru döndüm.

Biz mutluyduk.

Elini yüzüme koyup okşamaya başladığında kendimi kasmamaya önem vermiştim. Çünkü o bana zarar vermemek için kendini kasıyordu ve dikkatini dağıtamazdım.

Gözleri ile bedeni uyum sağlamıyordu. Gözleri, benim gibi soğukken bedeni güneş gibi yanıyordu.

Defalarca bende bozukluk mu var diye sorular sormuştum. Cevap hayırdı.  

Biz farklıydık. Birlikte olmamız anlamsızdı. Ayrıca yasaktı da. Sıcak ve soğuk. Asla birleşemezler. 

Birbirimize ait değildik.

İki farklı ülkedendik. Kavgalı iki ülke. Birleşmesi yasak iki ülke. Birbirine zarar veren iki ülke. Sıcak ve soğuk.

Ama bunu önemsemiyorduk. Biz birbirimizi seviyorduk. Her ne olursa olsun. 

Yaklaşık 10 dakika sonra üzerimize vuran ışık ile gözlerimiz birbirinden ayrıldı. Gökyüzündeki helikopterin ışığı bize kilitlenmişti. Gözlerimi kamaştırıyordu.

Louis'ye bakmaya çalıştığımda büyük eller beni çekip ileriye fırlatmıştı. Neler oluyordu. Louis. Neredeydi?

Ayaklarım yönünü şaşırmıştı. İleri, geri gidip duruyordum. Dengemi sağlıyamıyordum. Sonra onun sesini duydum. İsmimi bağırıyordu. Beynim uyuşmuştu. Nereye gidiyordum bilmiyordum.  

Yine büyük eller kollarımı kavradığında beni fırlatmadı. İleriye doğru sürükledi. Engelliyemiyordum. Onun sesini de duyamıyordum. Helikopterin sesi fazlalaşmıştı.

Ayaklarım bir yükseklikle karşılaştığında kollarımı tutan kişi beni havaya kaldırdı. Yine ileriye fırlatmıştı.

Gözlerimin ışıltısı kaybolmaya başlarken nerede olabildiğimi kavrayabilmiştim. Helikopterin içindeydim. Birisi beni yerden kaldırırken kim olduğunu görebilmiştim.

Bu George'tu. Abim George. 

"Burada ne işim var, neden buradasın?" Beni karşı koltuğuna oturttuğunda dengemi kaybedip üstüne düşmüştüm. Üstünden kalkıp eski yerime geçtim. Kemerimi bağladıktan sonra yüzüne döndüm.

O an aklıma Louis geldi. Tanrım neredeydi o? İyi miydi?

"Seni saraya geri götürüyoruz. Suç işlemekten yargılanacaksın. Cezan büyük olucak kardeşim. Bu sefer seni kurtaramıyacağım." Dedikleri ile göz bebeklerimin büyüdüğüne emindim.

Bu ne demekti. En büyük cezayı bile alabilir miydim yani.

"P-peki. Y-ya Louis?" Sesim titremişti. Bu normaldi. Çünkü ağlamaya başlamıştım.

Hayatım mahvolabilirdi. Onun hayatı mahvolabilirdi.

"Hala Louis'yi düşünüyorsun. Bak Faith Destiny Black. Sen prensestin. Ama bunu kaybediyorsun. Belki de kaybetmişsindir bile. Şimdi ağlama son ver."  

***

 "Atlacyon Prensesi, Faith Destiny Black. Kral Jack tarafından yargılanmak için bekleniyorsunuz." Ne sinir bozucu bir sesi vardı adamın.

Yavaşça ayağa kalktım. Elbisemin kenarlarından tutup yürümeye başladım. Kapıyı yavaşça açtıklarında bile sinirim bozulmuştu.

Salona doğru ilerlerken annem yani Kraliçe Holland Black, yerinde oturuyordu. Sinirli gözüküyordu. Beni gördüğünde bakışları yumuşamadı.

Babam yani Kral Jack Black de yerinde oturuyordu. Beni gördüğünde daha çok sinirlenmişti.

Ve abim, George Ryan Black. Bir tek o yumuşak bakıyordu. Ama bu bakışlar, acıma bakışlarıydı.

Tanrım, o kadar mı kötü durumdaydım.

"Faith. Neden böyle bir şey yaptın." Babam cevap bekliyordu. Vermek zorundaydım. 

"Aşık olmuştum Kral Jack." 

Ona 'baba' dememem onu rahatlatmıştı sanki.Resmi olmak istiyorsa, olucaktım.

Dediklerimi hazmedince kaşları çatılmıştı."Söylesene. Sen aşk hakkında ne biliyorsun. Bu krallıktaki hiç kimse, diğer krallıklardan birine bırak aşkı, şevkat duygusu bile barındaramaz." Tek solukta söylediği için zorlanmıştı.

"Aşk hakkında, Sayın Kral, şunları biliyorum. Karşındaki insan her ne olursa olsun, hatta insan bile olmasın yada aynı cinsten olsun. İçindeki sevgiyi azaltmadığını, ona bağlandıkça insanları önemsemediğini biliyorum. Sayın Kral. Ben düşman krallıktaki Prens Louis William Tomlinson'a aşığım. Buna eminim. Bunun yanlış olduğunu düşünebilirsiniz. İstediğiniz cezayı verin. Bu içimdeki sevgiyi azaltamaz bile."  

Abimin, annemin hatta babamın gözleri cesaretliğimin karşısında büyümüştü.

Ve sonra fark ettim ki, herhangi bir ceza, en ağır ceza olabilirdi.

***

Günümüz

Sabah yatağımda uyandığımda yan tarafın dolu olması, endişelerimi boşa çıkarmıştı.

Her şeyin rüya olmaması, onun da benim gibi olması, beni sevmesi ve onu bulmam.

Onu kaybedemezdim. Ama sanki bu sözü söylemek çoğu kez söylememe rağmen işe yaramamış gibi bir his veriyordu.

"Uyandın mı, sevgilim?"  Sabah yeni uyanmış sesine alışkındım sanki. Sesine aşıktım. Bana güç veriyordu. Onun kalbine her şeyine aşıktım.

Ben ona aittim.

"Bebeğim iyi misin?"  Tekrardan bu soruyu duymam ile kendime gelmiştim. Dalgın dalgın yüzüne döndüğümde yüzünde hafiften endişe vardı. "Ben iyiyim. Sadece bunlara alışkınım sanki."  Ona sarıldığımda başımı göğsüne yaslamıştım. Konuşması ile gözlerimi kapatmıştım.

"Bunlar önemli değil bebeğim. Ben ve sen. Bu başlangıç. İkimizin başlangıcı. "

***

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 01, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

soulmate // l.t.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin