Hava her zaman ifadesizliğini korurdu, ama bugün bana yabancı gelmeyen tuhaf bir soğukluk vardı. Tıpkı beni tanımlayan sözcüklere ayna tutulmuş gibi.
Çok değil, iki üç dakika sonra burnuma değen yumuşak kahvenin kokusu bana yaklaştığımızın habercisiydi.
"Yaklaştık sanırım." dedim tahminde bulunarak.
"Evet, yaklaştık." Gülümsemesini görüyor gibi oldum. Sesine duygularını bu kadar kolay yansıtabilmesi işimi kolaylaştırıyordu. Bunu bilerek yapıyor olma ihtimali de yok değildi.Soğuktan kırmızıya geçiş yaptığına inandığım ellerimden birini cebime yerleştirdim. Yürümeye devam ediyorduk. Bu yolları daha önceden defalarca geçmiş olabileceğimi anımsadım. Ama bu beynimin bana oynadığı başka bir oyun olabilirdi. Garip diye tanımlayabileceğim türden bir oyun.
Nerede olduğumuzu sormak istesemde durmamızla bu düşünceyi bir süreliğine kafamdan attım.
"Geldik." Nazikçe kolumdaki elini çekerken cafenin kapısı hoş ve oldukça tanıdık bir tınıyla açıldı. Soğuk bedenim sıcakla buluştuğundan en ufak hücrem dahi titremişti ancak ilgi odağımı kendinde toplayan kahve kokusu, titremeyi yıkarak beni içeriye itti.Üstünde ilerlediğim -ahşaptı sanırım- parkeden çıkan gıcırtılar buraya daha önce gelmiş olabileceğim düşüncesinin temeline bir kaç tuğla daha ekliyordu.
Hafızamı zorladım. Hatırlıyordum ama net değildi; kesik kesik anılar dolanıyordu zihnimde."Buranın adı ne acaba?" diye sordum beni buraya getiren kişiye dönerek. İsmimle çağırıldığımda tanımlayamayacağım bir hisle dudaklarım aralandı.
"Bade!" demişti biri şaşkın ve yüksek bir sesle. Cevap beklediğim kişinin sesi değildi bu, ama yabancı da değildi. Bir erkek sesiydi; Anılarım canlandı tekrar, sesin sahibini tanıyordum. Hızla isimleri gözümün önünden geçirdim, simaların olduğu yaprakları çevirdim bir bir.
Bu arada üçüncü bir kişi yanımıza gelmişti. "Kızım özlettin."
Belimden tutup, sımsıkı sarılmasıyla nefesimi tuttuğumu yeni anlıyordum. Kalbim yerinden çıkmak için çırpınıyordu âdeta."Murat?" diye fısıltıyla döküldü ismi dudaklarımdan. Ne yapacağını şaşırmış ve iki yanımda kalmış ellerim, seçimini yaparak yerini omuzlarından yana kullanmıştı. "Burada ne arıyorsun?" dedim tuttuğum nefesi yavaşça verirken. Huzurla dolduğumu hissettim. Koca bir gülümseme belirdi yüzümde. Eski bir arkadaşla karşılaşmak, tarifi olmayan bir mutluluk vaat etmişti bana.
Biraz sonra bedenlerimiz ayrılmış, belimdeki elini bileklerime indirmiş tutmaya devam ediyordu. Bende omuzlarındaki ellerimi çekmiştim.
"Ben hep buradaydım," dedi onunda şaşkınlığının arasına serpiştirilen mutluluk kırıntılarını fark ettiğimde."Üç yıl oldu nerelerdesin?"
Yavaş yavaş şaşkınlığını atarak bana olan kızgınlıklarına, kırgınlıklarına doğru ilerlemeye başlıyordu. "Bir arayıp sormaz mı insan?" dedi alınganlığını gizleme gereksinimi hissetmeden."Arkadaşınız mı?"
Beni buraya getiren şoförümün varlığını, böldüğü konuşmamızla hatırladım. Kendimi kaptırmıştım. Yüzümü ona döndüm. "Evet," dedim. Gülümsememi silemiyordum. "Murat liseden arkadaşım."
"Anladım." demişti temkinli bir sesle. Rahatsız olmuşa benziyordu.Murat bileğimdeki elini gevşeterek serbest bıraktığında tekrar ilgimi ona çevirmiştim. Aralarında kısa bir bakışma geçtiğinden neredeyse emindim. Kısa ama iyimser olmayışına inandığım bir bakışma.
"Bana kızma," dedim montumun cebine doğrulurken Murat'a.
Kabartmalı tuşlara sahip, herhangi bir ekranı olmayan cep telefonumu çıkardım. Sadece iki özelliği vardı; arama yapmak ve arama almak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimden Süzülerek
RomansaPişmanlığı yüzünden, her hatada biraz daha savrulan bir adam; Kimliğini saklayarak büyük bir oyuna başvuran. Gözlerinin karanlığa mahkum olduğu, küçük bir bedene sığan duyguları taşıyan bir kız; Göremeyişinin tek sorumlusundan ölümüne nefret eden. ...