''Sıradan bir gündü. Öğle yemeğimi ailemin bir tanıdığı olan Bovarley düşesi ile yemiş, gece yemeğinden sonra ise kendimi uyuyabilecek kadar yorgun hissetmeyerek kumarhaneye gitme kararı vermiştim. Oyun oynamadan masaları dolaşarak oynayan insanları özel bir tarzda seyrettim. Özel bir tarz diyorum çünkü tıpkı bunu bana öğreten rahmetli kocam gibi seyrediyordum. Bir seferinde seyretmekten yorgun düşmüş, hep aynı yüzlere bakmaktan sıkılmıştım: Saatlerce bir pul dahi almadan, yorgun ve donuk suratlarıyla öylece duruyor ve tepkisizlikle oyunlarını oynuyorlardı. Yüzlerine ördükleri ifadesizlik maskesi; korku, gerginlik ve heyecan gibi duygularını gizlemelerine olanak sağlıyordu. Ancak kocamın gösterdiği biçimde izlemek çok daha keyifli, çok daha heyecan vericiydi. Bu metotta asla yüzlere bakılmaz, aksine masa ve masada oynayanların ellerine ve el hareketlerine bakılırdı.''
Bay Jimin yutkundu.
''Her biri atlamaya hazır bir vahşi hayvan gibi, hepsi farklı bir yapı ve renkte, bazıları çıplak, bazıları şakırdayan yüzük ve künyelerle dolu, bazıları vahşi hayvanlar gibi tüylü, bazıları ise nemli ve kıvrık... Ama istisnasız hepsi gergindir ve sabırsızlıkla titrerler. Bu ellerden her şey ayırt edilebilir.''
Güldü.
''Yüzlerinizi ifadesizlik maskesiyle gizleyebilirsiniz bay Taehyung. Ancak eller... Eller bizi ele verir. Kumarhaneye girdiğimde, benim için yüzler önemini yitirirdi. Eller... Onlar önem kazanırdı. Çünkü orada, kimin ne hissettiğini size yüzler değil, eller söylerdi.''
Derin bir nefes aldı.
''Akşam oyun salonuna girdiğim vakit, kalabalık iki masanın önünden geçip üçüncü masaya yöneldim, birkaç altını çoktan hazırlamıştım ki, gerginliğin ve sükunetin hakim olduğu sözcüksüz bir sessizlik oldu. Bu sessizlik rulet topunun sayılar arasında gidip geldiği andı. Sessizliği, adeta kırılan bir kemiğin çatlamasını andıran bir ses böldü. Heyecanla bakışlarımı çaprazımdaki masaya çevirdim.''
Bay Jimin tekrar yutkundu.
''Bir de ne göreyim, -gerçekten irkilmiştim!- benzerini daha önce görmediğim iki el, kızgın hayvanlar gibi birbirini iyice kavramış sağ ve sol el birbirini o kadar sıkı kavrıyordu ki parmak eklemleri, kırılan cevizler gibi ses çıkarıyordu. Ender güzellikteki bu eller, olağanüstü uzun, ince ve kaslıydı. Bembeyazdı, parmak uçlarındaki tırnaklar ise nazik bir kavis verilmiş pırlantaların annesi olan sedef rengindeydi. Bütün akşam boyunca bu elleri izlemeye devam ettim. Beni en çok şaşırtan, bu ellerde barınan tutkulardı. Tutku sahibi olduğunu en başta hissettiğim bu insanın tutkusu, kendi benliğini parçalamasın diye parmak uçlarında toplanmıştı. İşte, kazananın açıklandığı o an, bu eller tek kurşunla vurulmuş bir hayvan gibi birbirinden ayrılıp yere serildiler. Sonra çırpınışlarını yaparken onu hissettim bay Taehyung...'' dedi bay Jimin dolan gözleriyle.
''Titreyen, korkan ve yaralanan o ellerin ardındakini hissettim. Kaybetmişti. Bitmişti. Tükenmişti. Ancak pes etmedi. Oynamaya devam etti. Sonunda daha fazla dayanamayarak bu büyülü ellerin sahibinin yüzünü görmeye karar verdim.''
Gülümsedi.
''Bu ellerden korkuyordum. Evet. Gerçekten korkuyordum! Bakışlarımı yavaşça kumarbazın kollarına, dar omuzlarına doğru yönelttim. Ve bir şok daha geçirdim. Çünkü yüzü de, tıpkı elleri gibi aynı büyüleyici dili konuşuyordu. Aynı korkunç derecede sert ifadeyi taşımasına rağmen, yumuşak, neredeyse kadınsı bir güzelliği vardı. Daha evvel böyle bir yüz görmemiştim. Bugüne dek, ihtirasın böyle fasih, böyle hayvani, böyle hayasızca, böyle çırılçıplak belirdiği bir yüz... Daha önce hiç görmemiştim bay Taehyung.''
Kuruyan boğazını su ile ıslatmak için ara verdiğinde, merakla devam etmesini bekliyordum.
''O andan sonra salonda olan hiçbir şeye dikkat etmez oldum, karanlıkta her şey yüzündeki parlayan ateşle kıyaslandığında sönük, bulanık ve belirsiz geliyordu. Yaklaşık bir saat herkese ilgisiz kalarak sadece bu adamı ve hareketlerini izledim. Kazandı. Kaybetti. Kazandı. Kaybetti. Oyunu takip etmiyordum. Olan biteni yüzü ve ellerinden anlıyordum.''
Tekrar gülümsedi.
''Daha önce tiyatroda hiçbir aktörün yüzünü, ışık ve gölgelerin manzaranın üzerinde gezinmesi gibi renklerin ve duyguların mütemadiyen değiştiği bu yüzü izlediğim gibi izlemedim. Fakat sonra... Korkutucu bir an geldi. Geçen zaman boyunca korktuğum bir an. Kaybetmişti. Cepleri boştu. Rulet tahtası diğerleri için dönmeye başladığında, o oyundan çekilmişti ancak şaşkınca dönen oyuna bakmaya devam ediyordu.''
Bay Jimin hafifçe, kesik kesik ağlamaya başlamıştı.
''Arkasındaki sandalyeyi, gürültüyle devirdi. Bunu isteyerek yapmamıştı. Devirdiğini fark etmedi bile. Sallanarak masadan uzaklaştı. O an kanım donmuş gibiydi. Çünkü o adımların nereye gideceğini biliyordum: Ölüme...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
24 Hours | Jikook ✓
FanfictionAdını dahi bilmediğim bu yabancı adam şimdi uyanacak ve benimle konuşacaktı. Yapmam gereken tek şey o uyanmadan giyinip kaçıp gitmekti. Ona görünmemem, onunla daha fazla konuşmamam gerekiyordu. DİKKAT! Bu kitap, Stefan Zweig tarafından yazılan Bi...