İstasyona gitmek için caddeye çıktım. İlerideki valizlerimi taşıyan kişinin heyecanlı tavrından vaktin geldiğini anladım. Öfkeli bir halde turnikelere koştum. Fakat bilet almayı unuttuğum için beni durdurdular.
Perona geçmeme müsaade
etmeleri için neredeyse cebir kullandığım esnada tren hareket etmeye başladı.Bütün vücudum titrer bir halde trenin arkasından bakakalmıştım.
Hiç olmazsa bir bakış.. Vagon penceresinden sallanan bir el aradı gözlerim. Fakat hızlanan trende onun yüzüne rastlamadım. Tren gittikçe hızlandı ve bir dakika sonra gözlerim koyu siyah dumandan başka bir şey göremez olmuştu.
Kendini tutamayan Taehyung,
"Gitti mi?" Diye bağırdı. "Peşinden gitmediniz mi? Onu bulmadınız mı?" Yüzünden yansıyan şaşkın merak, Jimin'in keyfini yerine getirmişti.Yıllar sonra, pişmanlık ile örülü ihtirasını ve hayatının en doğru kararından yansıyan acımasızlığı bir yabancıya anlatıyor ve o yabancı, pişmanlık ve acımasızlığın çarpıcı duygularını hissetmeyerek yalnızca iki aşığın şehvet dolu aşkına odaklanıyordu.
"Jungkook.." dedi Jimin. "Kırılgan bir yaratıktı. Kumar bataklığı, gençliğinin baharındaki bir delikanlının yaşam enerjisini tüketmiş, çehresi, geçmişin sisli pusları ile sertleşerek dikkatsiz gözlerin fark edemediği vakur bir hal ile bezenmişti."
"Ne oldu bay Jimin?" Diye sordu Taehyung merakla. "Anlatınız.. Yalvarıyorum beni merakta bırakmayınız. Sonra? Ya sonra ne oldu?"
-Jimin'den-
Dehşetle titriyordum. Şiddetli bir kasılma saç diplerimden ayak barmaklarıma değin ulaşıyor, az önce, hayatımın 24 saatini adadığım bu genç delikanlının gittiğini idrak edemiyordu.
Ancak..
Ancak bir şey oldu.
"Park Jimin?"
Semalardan yükselen, boğuk, yakıcı ve iç gıdıklayıcı ses kulaklarımdan zihnime ulaşarak, beni, daha önce farkında bile olmadığım bir benliğim ile tanıştırdı.
Başta anlayamadım.
Bir hayalin içinde olduğumu zannederek titredim. Beynim.. bana ne tür bir oyun oynuyordu böyle? Sıcak mı geçmişti başıma? Halüsinasyonlar, görmek istediğim tek şeyi göstermek konusunda ne denli başarılıydı böyle..
Jungkook gülümsedi.
Bu gülümseme, hayal olamayacak kadar gerçekti.
İlk defa saygı eklerinden uzak bir şekilde hitap etmişti bana.
İlk defa ışıl ışıl parlayan gözlerinde minnet yoktu. Bambaşka bir şey vardı.
Belki bu, tanımadığım benliğimi ortaya çıkarma konusunda bana cesaret veren yegane şeydi.
Gözlerindeki parlak bakış sönüp yerini mahcup bir hale bırakırken başını eğdi.
"Gitmek istemedim." Dedi. "Size son bir kez veda etme fırsatını yakalayamadan gitmek i-"
Ellerim, yumuşak ve bebeksi yüzünü kavrayarak onu kana kana öptü.
Tren garındaki şaşkın bakışlar evvela uluorta yaptığımız öpüşmeye idi.
Ve sonrasında.. Beni tanıyan dedikodu masası, evvela kayınvalideme, daha sonra da saygın mecmualardaki ahbaplara haber uçuracaktı.
Ama kimin umurundaydı?
Ben mutluydum.
Ve istediğim adam dudaklarım arasındaydı.
Ani ve çarpıcı öpücüğüm zihnini şaşkına uğratmıştı. Tanıştığımız ilk gece otel odasındaki yoğun duygular, derin bir çukur altına saklanmış, hiç gün yüzüne çıkmayacak gibi üstü yoğun toprak parçalarıyla kapatılmıştı. Bu konudan konuşmamış, ertesi gün yalnızca onu kurtarmaya odaklı iki arkadaş gibi gezip durmuştuk.
Öpücüğüme ve duygularıma alışması zaman aldı.
Benim ona duyduğum çarpıcı ve yoğun duyguları evvela hissetmiyordu.
Beni bir dost, bir kurtarıcı, sıradan bir ahbap olarak görüyordu.
Ancak zamanla.. zamanla hissetti.
Bana derinden, bağlı ve güçlü bir aşk ile bağlandı.
-
"İşte böyle." Dedi bay Jimin utançla. "Öncesinde.. Jungkook'un yaşadığı şehre, Suwon'a giderek aile fertlerine olan borçlarını kapattık. Jungkook'un saygınlığının yerle bir olmasına izin veremezdim. Jungkook ısrarla bana mani olmaya çalıştı ama onu dinlemedim. Sonra.. aklını ve paraya olan ilgisini kullanmaya karar verdik." Güldü.
"Kumar gibi hayırsız bir iş yerine tüccarlık gibi akıl işi ve kurnazlık gerektiren bir meslek edindi. Her şeyi kendi başına yapmak istiyor olsa bile, önceleri bir gölge gibi etrafında gezinerek ona gerekli olan bütçeyi sağladım. Sonrasında... bana güveniniz. Her şeyi kendi aklı ve zekası ile yaptı. Benim mal varlığımın çok üstünde bir zenginliğe sahip oldu. Ve buraya geldik." Dedi Jimin. "Kısa süreliğine bu otelde kalıyor, planlarımız doğrultusunda gitmek istediğimiz yere gitmeden önce, burada, küçük bir limanda mola veriyoruz.""Nereye gidiyorsunuz?" Diye sordu Taehyung. "Ya bay Jungkook? O nerede?"
Gerçekten de.. burada kaldığı süre boyunca Taehyung, bay Jungkook'u bir kez dahi görmemişti. Tanrı biliyor ya, karşısında duran bu adam, bay Jungkook'u dudaklarından çıkan derin duygular ile öyle bir yansıtmıştı ki, Taehyung, Jungkook'u görmek için derin bir heyecan duyuyordu.
"Kafdağının ardına." Dedi Jimin. "Sona. Ve aynı zamanda sonsuzluğa. Dünyanın öbür ucuna."
Taehyung, bay Jimin'in hileli ve kapalı yanıtlarını üstelemedi. Hayatının 24 saatini bir yabancıya ilk kez ve aynı zamanda son kez anlatıyor, birini, hayatının gizli sırları ardına davet ederek, benliğini yeteri kadar derin bilgi ile süslüyordu. Taehyung daha fazlasını isteyemezdi.
"Jungkook burada değil." Dedi bau Jimin. "Ancak yarın sabah erkenden, beni yeni evimize götürmek üzere buraya gelmiş olacak."
Taehyung'un sormak istediği son bir sorusu daha vardı.
"Merak duygumu mazur görün bay Jimin.." dedi. "Ya çocuklarınız? Onlar? Onlar ile iletişime geçtiniz mi? Kendilerinden haber aldınız mı? Onlar sizinle konuşmaya çalıştı mı ya da.. onları hiç özlemediniz mi?
Peşpeşe gelen sorular bay Jimin'in yutkunup gergin bir baş dönmesi yaşamasına sebep oldu.
Taehyung panikle ayaklandı ve,
"İyi misiniz? Su? Su ister misiniz?" Diye sordu.
Jimin, eliyle kısa bir hayır işareti yaptı.
Kendisinde, en azından biraz olsun daha anlatma gücü buluyor ve bu gücün kaynağının; bir daha sonsuza dek susacak olduğunu biliyor olmasından geldiğini anlıyordu.
"Görmedim." Dedi tokça.
Bu, aşkın gölgesi altına sıkışmışken bile bir yere kadar zalimce ancak anlaşılabilen bir durumdu.
Taehyung bay Jimin'in, yıllar önceki 24 saatini, yıllar sonra bir yabancıya, kendisine neden anlattığını biliyordu.
Ertesi gün otelden ayrıldı. Bavulu ile çıkışa yönelirken, tam da bay Jimin'in tarif ettiği bir adamın otelden içeri giriyor olduğunu gördü.
Yıllar onu yaşlandırmış ancak yakışıklılığından hiçbir şey kaybettirmemişti.
Ve elleri..
Çok güzeldi.
Son.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
24 Hours | Jikook ✓
Fiksi PenggemarAdını dahi bilmediğim bu yabancı adam şimdi uyanacak ve benimle konuşacaktı. Yapmam gereken tek şey o uyanmadan giyinip kaçıp gitmekti. Ona görünmemem, onunla daha fazla konuşmamam gerekiyordu. DİKKAT! Bu kitap, Stefan Zweig tarafından yazılan Bi...