10.Bölüm: Belki de bir daha göremeyeceğim o çehre gözümün önünde canlanıyordu.

864 112 36
                                    

Kiliseden çıkarak mayıs günlerini aratmayan, parıldayan ve yansıyan gün ışığına attık kendimizi. Dünya hiç bugünkü kadar güzel gelmemişti bana. Muazzam bir manzarası olan ve her dönemecinde farklı güzellikler sunan yolda iki saat boyunca aheste aheste gittik. Fakat artık konuşmuyorduk.
Bu kadar duygu yoğunluğundan sonra, her kelime düş kırıklığı yaratıyor gibi görünüyordu. Tesadüf eseri bakışlar kesiştiğinde, ben utanarak bakışlarımı kaçırıyordum.
Kendi mucizemi seyretmek beni ziyadesiyle sarsıyordu.
Akşama doğru saat beş sularında güzergahımıza geri döndük. Şimdi de hısımlarımla bir buluşmam vardı ve daha fazla ertelemem mümkün değildi. Aslında biraz dinlenmek ve yaşadığım bu coşkulu duygu patlamasından sonra biraz olsun rahatlamak
geçiyordu içimden. Çünkü haddinden fazla mutlu olmuştum. Hayatım boyunca benzerini hiç yaşamadığım bu aşırı heyecanlı ve coşkulu durumu sindirebilmek için dinlenmem gerektiğini hissediyordum. Bu nedenle himayeme aldığım genci bir kaç dakikalığına otele kadar bana eşlik etmesi için davet ettim. Odaya geldiğimizde ona seyahati ve rehin bırakmış olduğu mücevherleri alabilmesi için para verdim. Ben akrabalarımla görüşürken onun da tren bileti alması hususunda anlaştık. Saat yedide, onu alıp  memleketine götürecek olan trenin kalkış saatine yarım saat kala istasyon girişinde buluşmaya karar verdik.

Ona beş banknotluk parayı uzattığımda dudakları tuhaf bir şekilde sarardı. Dişlerinin arasından konuşarak,

"Hayır... Rica ederim...
Para istemiyorum, para vermeyin.'' dedi.

O esnada parmakları sinirden titriyordu. Bir sefer daha,

''Para istemiyorum.. Para istemiyorum.. Para görmeye tahammül edemiyorum.'' diye tekrarladı.

Bedeni tiksinti ya da korkuyla bunun üstesinden gelmeye çalışıyordu. Fakat utanmaması için, bunun bir borç olduğunu, arzu ederse bu paraya mukabil bir makbuz kesebileceğini söyledim.

Bakışlarını kaçırarak, parmaklarına
yapışan ve parmaklarını kirleten bir şeymiş gibi banknotları buruşturup cebine koyarken,

"Evet, evet... makbuz." diye mırıldanıyordu.

Sonra bir kağıdın üzerine hızla bir şeyler karaladı. Başını kaldırdığında alnında ter damlaları oluşmuştu. içinden bir şeyler kendini dışarı atmak istiyor gibiydi, karaladığı kağıdı bana uzatır uzatmaz titremeye başladı ve aniden dizlerinin üstüne çöküp elbiselerimi öptü. Ben gayriihtiyari korkuyla geri çekilmiştim. Bu anlatılmaz davranışın etkisiyle bedenim sıtmaya tutulmuş gibi titremeye başladı, üzerime garip bir ürperti çöktü, şaşkınlıkla kekeleyerek,

"Gösterdiğiniz minnettarlık için teşekkür ederim. Fakat şimdi lütfen gidin. Akşam saat yedide veda etmek için istasyonun girişinde buluşuruz." dedim.

Nemli gözlerindeki parıltıyla bana baktı; bir an için bir şeyler söyleyecek zannettim, sanki bana yaklaşmak istiyormuş gibi geldi. Fakat aniden eğildi, iyice eğildi ve odadan çıktı.

O gün genç adamın odamdan çıktığı ve yalnız kaldığım saniyelerde, üzerime baygınlğa benzer bir hal çökmüştü. Kalbim patlayacak gibi çarpıyordu. Ne olduğunu bilmediğim bir şey beni derin yaralamıştı. Belki de bilmek istemiyordum. Bütün bu olanlardan sonra, korumama aldığım bu gencin dokunaklı ve hürmetkar tavrında beni yaralayan şey neydi?

O gün beni derinden yaralayan hakikat, hayal kırıklığıydı.. Bu genç insanın itaatkâr bir şekilde çekip gitmesinin neden olduğu hayal kırıklığı.. Beni tutmak, benim yanımda kalmak için hiçbir çaba sarf
etmeden evine gitmesi, ilk söylediğim anda itaat ederek kabul etmesi... Beni kendine çekmek yerine, bana bir azize gibi hürmet etmesi ve... beni beğenebileceği biri olarak duyumsamaması.

24 Hours | Jikook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin