Final: Mutlu bir şekilde bana baktı.

1.4K 122 67
                                    

Neredeyse çığlık atacak kadar korkmuştum. Bu sahte görüntüden kurtulmak için gözlerimi kapadım. Kendi kendime,

"İyice çıldırdın, rüya görüyorsun, sayıklıyorsun." dedim.

"Böyle bir şey mümkün değil, gördüğün şey halüsinasyondan başka bir şey değil... Buradan ayrılalı henüz yarım saat geçti!"
Sonra açtım gözlerimi fakat ürkütücü,
aynı şekilde oturduğu yerde capcanlı duruyordu...

O elleri milyonlarca elin arasından
fark edebilirdim... Hayır, gördüğüm şey rüya değil, hakikatin ta kendisiydi.

Ben, yüreğim umutsuzca çırpınarak onu bulmaya çalışırken o, bana yeminler etmesine rağmen
gitmemiş, evine gitmesi için vermiş olduğum parayı yeşil masaya koymuş bütün ihtirasıyla kumar oynuyordu.

Gözlerim öfkeyle alevlenmişti, ateş gibi bir öfkeyle, yeminine sadık kalmayan, güvenimi sarsan, hislerimi ve sadakatimi verişime aldırış etmeyen bu adamın boğazına
sarılma dürtüsüyle ilerledim. Masaya yaklaşmak benim için çok güçtü, aheste aheste yaklaştım. Bir bey nezaketle bana yer verdi, tam karşısına geçtim. Aramızda iki metrelik yeşil bir bez vardı. Locadan sahnedeki tiyatro oyununu seyreder gibi, bakışlarımı, henüz bir saat öncesine kadar minnettarlıkla,
Tanrı'nın bahşettiği ışıkla aydınlanan, şimdi ise tutku cehenneminde titreyerek yok olan yüzüne dikmiştim. Ve elleri... Daha bugün öğleden sonra kilisedeki kürsüye yapışmış en kutsal yeminler için kalkan elleri, şimdi
kana susamış vampirler gibi paraları kavramıştı.

Kazanmış olmalıydı, hem de çok fazla kazanmış olmalıydı.

Önünde parıldayan jeton, kore altınları ve paralardan oluşan bir
yığın vardı. Titreyen parmakları keyifle aralarında geziniyordu. Banknotları okşayarak
katladığını, bozuklukları döndürerek sevdiğini ve ani hamlelerle avucuna doldurup karelerden birinin üzerine bıraktığını görüyordum. Burun delikleri hemen titremeye
başlıyor, krupiyenin sesiyle birlikte bakışlarını paralardan alıp sıçrayan topun üzerine yöneltiyordu.

Dirsekleri çivi gibi masaya sabitlenmiş, ruhu bedenine dar gelmeye başlamış gibiydi. Bu akşam önceki akşama göre korkunç derecede hırslı, dehşet vericiydi.

Her hareketi, yüreğimde safiyane bir şekilde yer verdiğim, adeta altın bir zemin üzerinde parlayan görüntüyü öldürüyordu.
Birbirimize iki metrelik mesafede oturuyorduk. Ben gözlerimi ona dikmiştim o ise benim farkımda bile değildi. Bana ya da herhangi birine bakmıyordu. Bakışlarını dönen toptan nadiren de olsa paralarına çeviriyordu. Bütün benliğiyle yeşil yuvarlağa kenetlenmişti. Bütün dünya, bütün insanlık bu kumar müptelası için bu dörtgen kumaşın
içinde eriyip yok olmuştu. Saatlerce burada beklesem bile varlığımın dikkatini çekmeyeceğini çok iyi biliyordum.

Fakat daha fazla bekleyemedim. Ani bir kararla masanın çevresinde döndüm. Arkasına geçtim, sert bir şekilde omuzlarına dokundum.

Bakışlar sendeledi, bir anlığına
buğulu gözlerini bir yabancıya bakar gibi bana dikti. Uykudan zorlukla uyandırılmış ve bakışları hala gri ve dumanlı olan bir ayyaşa benziyordu.

Sonra beni tanıdığına kani
oldu, dudaklarında bir titremeyle mutlu bir şekilde bana baktı, şaşkın ve gizemli bir samimiyetle, sesini yükseltmeden kekelemeye başladı:

"Fena gitmiyor... Kumarhaneye
geldiğimde ve onu burada gördüğümde çabucak anladım... Hemen anladım..."

Ne demek istediğini anlamamıştım. Sonra sadece oyundan bahsettiğini anladım. Bu deli her şeyi unutmuştu; yeminini, randevusunu, beni ve dünyayı tamamıyla unuttuğunu fark
ettim. Fakat bu muhteris halinde bile öyle baş döndürücü bir hal vardı ki, elimde olmadan etkilenmiştim.

24 Hours | Jikook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin