Uzunca bir süre, ikimizde konuşmayı başlatan taraf olamadık.
Uzun bir sessizlik oldu.
Uzun ve gittikçe uzayan bu sessizliği, bir şeyler söyleyerek bozmaya cesaretim yoktu.
Çünkü burada güçlü bir tutkunun büyük bir dirençle mücadele içinde olduğunu hissediyordum.Sessizlik uzadı, uzadı ve uzadı.
Sonra Bay Jimin, aniden sıçrayacakmış gibi toparlanıp konuşmaya başladı.
"İlk sözcükleri dile getirmek hep zordur." Dedi Bay Jimin gergin bir gülümsemeyle.
Size tamamıyla açık olmak ve tek bir ayrıntıyı dahi atlamamak için iki gündür hazırlanıyorum. Belki de size, bir yabancıya bunları neden anlattığımı anlamıyorsunuzdur fakat olanları düşünmeden geçirdiğim tek bir günüm dahi yok. Bir insanın gözlerini, bütün yaşamı boyunca tek bir olaya, tek bir noktaya dikmesinin tahammül edilemez bir şey olduğunu söyleyen bu adama inanınız. Çünkü size anlatmak istediğim şey, elli yıllık ömrümün yalnızca yirmi dört saatlik kısmıdır."Yutkundum. Bir adamın ruhunda gizliyor olduğu sırlarını öğrenecek olmanın ağırlığını üzerimde ilk kez hissederken, Bay Jimin'e devam etmesini işaret eden bir baş işareti verdim.
"Geçen gün Bay Hoseok konusundaki tavırlarınız beni derinden etkiledi. Fikirlerinizi dinlediğimde, ömrümün o tek günü hakkında, tanımadığım birine, yani size yaşadıklarımı anlatmaya karar verdim. Çünkü hatalı davrandığımı biliyorum. Bundan pişman değilim. Ancak birilerine anlatmak zorunda gibi hissediyorum."
Konuşamıyordum.
Konuşmaya korkuyordum.
Sanki konuşursam bu ilahî ortamın havasını bozacak, bu tapılası yerin atmosferini zedeleyecektim.
O yüzden yalnızca, devam etmesi için bir kez daha başımı salladım ve suratıma onu destekleyen bir gülümseme kondurdum."Ailem, Kore'nin zengin toprak sahiplerindendi. Büyük fabrikalarımız ve çiftliklerimiz vardı. Hayatım güzeldi. Çok güzel. On sekiz yaşındayken, toplum içinde tanınmış bir aile olan Kim ailesinin en büyük oğlu Seokjin ile tanıştım. Jin, benden on yaş büyüktü ve başından bir evlilik geçmişti. Bir kızı vardı. Henüz çok küçüktü. Onu kendi kızım gibi gördüm ve asla aksini hissetmedim. O da annesini hiç tanımadığı için beni kendi babasıymışım gibi sevdi. Hatta ılımlı tavırlarım, ona bir anne sevgisi verdi. Onu ben büyüttüm. Bu esnada bir oğul da evlat edindik. Çok güzel bir aile olmuştuk. Ancak evliliğimizin onuncu yılında, Jin zamansız bir şekilde öldü. Büyük bir boşluğa düşmüştüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. Aksi gibi, eşimin ailesi çocuklarımı yanına almış ve bana; bizim onlarla birlikte yaşamamız gerektiğini söyleyen bir mektup yollamıştı. Elbette kendimi toplayana kadar bir süre tek başıma kafa dinleyebileceğimi, bu esnada çocukların bensiz idare edebileceğini söylemişti. Bunu istemiyordum. Onlarla yaşamak istemiyordum. Ama olan olmuştu ve kendimi Jin'in ölümünden iki yıl sonra bulduğum ortam, samimiyetsiz balolar ve davetlerin yapıldığı kayınvalidemin görkemli eviydi. Çocuklarımla fazla ilgilenemiyor, onlar ise ilgilenmemi istemiyordu zaten. Kayınvalidem benim yerime hem onlarla hem benimle ilgilenme görevini çok güzel üstleniyordu. Gündüzlerin istenmeyen sıkışıklığı ruhumu daraltırken, benim için huzur akşamları başlıyordu. Sürekli kumarhanelere gidiyordum. İçinde dehşetli bir medcezir olan benim için, başka insanların yüzünde mutluluğun ya da telaşın izlerini görmek cezbediciydi. Ayrıca eşim, ihmalkarlık yapmadan zaman zaman bu tarz ortamlara girerdi. Ben ölümü hürmetle yad etmek için onun bu alışkanlarını sürdürüyordum."
Bay Park, derin bir nefes aldı.
"İşte," dedi. "Bütün oyunlardan daha heyecanlı olan o yirmi dört saat bu kumarhanede başladı. Ancak anlatmaya başlamadan önce size son bir kez sormak istiyorum bay Kim Taehyung. Hâlâ anlatmamı istiyor musunuz?"
İstiyor muydum?
Deli gibi istiyordum."Elbette." Dedim. "Lütfen anlatınız ve bu yabancının sizi dinlemesine izin veriniz."
"Pekala." Dedi Bay Jimin yerinde doğrularak. "Aslında şimdiye kadar anlattığım her şey sizin benim hayatımı biraz daha iyi tanıyabilmeniz için olan bir fragmandı. Asıl önemli olan şey buradan sonra başlıyor. Çünkü buradan sonrasında, hayatıma o dahil oluyor. Jeon Jungkook."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
24 Hours | Jikook ✓
FanfictionAdını dahi bilmediğim bu yabancı adam şimdi uyanacak ve benimle konuşacaktı. Yapmam gereken tek şey o uyanmadan giyinip kaçıp gitmekti. Ona görünmemem, onunla daha fazla konuşmamam gerekiyordu. DİKKAT! Bu kitap, Stefan Zweig tarafından yazılan Bi...