Benim bu beklenmeyen itirazım karşısında tartışma daha genel bir hal aldı.
Tartışmanın nasıl bu denli çabuk incitici bir hal aldığını açıklamak ise oldukça zor.
Sanıyorum bu öfkenin asıl nedeni, masada benim dışımda oturanların hepsinin evli olması ve eşlerine bu durumu yakıştıramıyor oluşlarıydı.
Tüm eşler birbirlerinin böyle çirkin ve tehlikeli bir duruma asla düşmeyeceklerini iddia etmeye başladı.
Masamızda oturan yabancı bir müşteri, böyle bir şeyi ancak ruhu ucuz ve tesadüfi yöntemlerle kazanılabilecek birinin yapacağını ve yine ancak bu kişilerin yalnızca yanlış bir yargısı olan bekar bir erkek tarafından savunulabileceğini söyledi.
Bu cümleler bile beni bir dereceye kadar kışkırttı.
Sonrasında masamızda oturan koreli öğretmenin,
''Bir yanda gerçek erkekler var. Öte yanda bay Hoseok gibi doğasında hafif meşreplik olan erkekler var." Demesinden sonra sabrım iyiden iyiye tükendi.Bir erkeğin hayatının bazı saatlerinde, istemsiz olarak bir takım gizemli güçlerin esareti altına girebileceği hakikatini kabul etmemenin altında, insanların içgüdüleri ve şeytani yaradılışlarından korkmasının yattığını söyledim. Kişisel olarak bir erkeğin kendisini ihtiraslarına özgürce teslim edip ihtiraslarının peşinden gitmesini, birçok kişinin yaptığı gibi onu gözleri kapalı eşlerinin kolları arasında aldatmasından daha dürüstçe bulduğumu ifade ettim.
Diğerleri onu kıyasıya eleştirirken ben (Aslında gerçek duygularımın ötesine geçmiştim) bay Hoseok'u daha şiddetli savunur hale geldim.
Benim bu hamlem masadakileri daha da kızdırıyor, hepsi beraber harmoni içerisinde olmasalar da üzerime geliyorlardı.
Hatta bir ara çiftlerden biri defalarca büyük bir öfkeyle masadan bana saldırmak üzere kalkmış ve yine eşi tarafından güçlükle sakinleştirilebilmişti.
Münakaşa bir süreliğine daha devam edecek olsa muhtemelen bir kavgayla neticelenecekti.
Neyse ki bay Jimin su gibi, alevlenmeye başlayan münakaşamızın kıvılcımlarını söndürdü.
Bay Jimin, masamızdaki herkesin saygı duyduğu ve hakkında tek bir kötü yorum dahi yapamadığı saygıdeğer biriydi.
Yerinde dimdik oturur, herkese aynı samimiyetle döner, gerekmedikçe konuşmaz ancak söylenenleri büyük bir dikkatle dinler ve bakışlarıyla insanı rahatlatırdı.
Herkese karşı kibar ancak olabildiğince mesafeliydi.
Onu gün içinde görebileceğiniz tek yer, öğlen saatlerinde nazikçe yudumladığı beyaz çay ve kurabiyesi eşliğinde bahçenin şehre bakan tenha köşesinde bulunduğu kitap okuma zamanları olurdu. Çok nadir de olsa piyano çalardı. Ah... ve bu dakikalar kesinlikle görülmeye değer olurdu.
Çok dikkat çekmemesine rağmen üstümüzde olağanüstü bir etkisi vardı.
Bu etki üzerimize her gün olduğu gibi bugünde tesir etti.
Masamıza geldiği ilk dakikadan itibaren hepimiz susmuş ve utançla kızararak çok ses yaptığımız duygusuna kapılmıştık.
Bay Jimin umulmadık bir şekilde gözlerini kaldırıp kısa bir anlığına bana baktı ve sonra neredeyse tarafsız bir açıklıkla konuyu zihninde değerlendirdi.
''Eğer sizi yanlış anlamadıysam bay Hoseok'un ya da başka birinin beklenmedik bir anda istem dışı bir serüvene sürüklenebileceğini, böyle birinin bir saat öncesine kadar yapmayı hiçbir suretle aklından geçirmeyeceği davranışlar sergileyebileceğini ve bu nedenle suçlanmaması gerektiğini düşünüyorsunuz. Öyle mi?''
''Buna kesinlikle inanıyorum beyefendi.''
''Fakat bu durumda her türlü ahlaki kaide anlamsız olur ve ahlak kaidelerini aşmak haklı bir nedene dayandırılır. Eğer siz gerçekten, Fransızların dediği gibi crime passionnel'in cinayet olmadığını düşünüyorsanız, o vakit devletin yargı sistemi ne için var?'' Tebessüm ederek, ''Her cinayette bir tutku aramak ve bu tutkuyu kullanarak mazeret bulmak için çok fazla iyi niyet gereksiz ve bu iyi niyetten sizde ziyadesiyle var.'' dedi.
Sözlerindeki açıklık ve aynı zamanda neredeyse neşeli bir tonda sarf ettiği sözler beni rahatlatmıştı.
''Şüphesiz ki,'' diye konuştum. ''Devletin adalet mekanizması ahlak kaidelerini ve gelenekleri korumak için benden daha sert kararlar alıyor. Fakat ben sade bir vatandaş olarak kendimde bir devlet savcısının görevini üstlenerek insanları yargılamak için bir neden görmüyorum. Ben insanları savunmayı tercih ediyorum. Şahsi olarak insanları mahkum etmek yerine anlamaya çalışmak bana daha çok keyif veriyor.''
Bay Jimin, bir süre gözleriyle beni tepeden tırnağa sözdü. Tereddüt ediyordu.
''Bir erkeğin, gerçek aşkı olup olmadığını bilmediği halde bir başka erkeğin peşinden, kocasını ve çocuklarını terk ederek gitmesini alçak ya da çirkin bulmuyor musunuz? Genç sayılmayacak bir yaşta ve en azından çocukları için haysiyetini koruması gereken birinin, bu ihmalkar davranışını gerçekten affedebilir misiniz?''
Israrımı ''Tekrar ediyorum beyefendi.'' diyerek sürdürdüm. ''Böyle bir konuda yargılamayı ya da mahkum etmeyi reddediyorum. Şu anda size biraz abarttığımı da itiraf etmekten çekinmiyorum. Elbette bay Hoseok bir kahraman değil. Tanıdığım kadarıyla sıradan bir erkek, zayıf bir insandan fazlası değil. Ancak cesaretle istediğinin peşinden gittiği için biraz saygı duymakla beraber daha çok merhamet duyuyorum. Bugün olmasa bile yarın derin bir mutsuzluğa gark olacak. Aptalca ve aceleci davranmış olabilir belki, fakat kesinlikle basit ve adice değil.''
''Peki, bu adama karşı aynı saygıyı duyuyor musunuz?'' diye sordu bay Jimin. ''Dün akşam tanıdığınız adam ile bugün yabancı bir adamla kaçıp giden bay Hoseok arasında bir fark gözetmiyor musunuz?''
''Asla, en küçük bir fark dahi göz etmiyorum.''
''Öyle mi? Peki bay Hoseok'u yarın o delikanlının kollarında gördünüz, yine de onu selamlar mısınız?'
''Kuşkusuz.''
''Ve onunla konuşursunuz...?''
''Kuşkusuz.'
''Şayet evli olsaydınız, böyle birini hiçbir şey olmamış gibi eşinizle tanıştırır mıydınız?'
'Gayet tabii.''
Şaşkın ve inanamadığını belli eden bakışlarla, ''Gerçekten mi?'' diye sordu.
''Şüphesiz.''
Bay Jimin sustu. Yoğun bir şekilde düşündüğü görülüyordu. Sonra aniden benim ve kendisinin cesaretine şaşırmış gibi bana bakarak konuşmaya başladı,
''Bilmiyorum, eğer ben olsaydım yapabilir miydim? Belki de yapardım...''
Bay Jimin'in ağzından dökülen bu sözcükler iki tür anlama çekilebilirdi.
Eğer o olsaydı ne yapabilirdi?
Benim davrandığım gibi davranabilmeyi mi kastediyordu?
Yoksa,
Bay Hoseok'un yaptığını kendisinin de yapabilecek olduğunu mu söylüyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
24 Hours | Jikook ✓
FanfictionAdını dahi bilmediğim bu yabancı adam şimdi uyanacak ve benimle konuşacaktı. Yapmam gereken tek şey o uyanmadan giyinip kaçıp gitmekti. Ona görünmemem, onunla daha fazla konuşmamam gerekiyordu. DİKKAT! Bu kitap, Stefan Zweig tarafından yazılan Bi...