"Merhaba Kelly." dedi gülümseyerek.
Gözlerine aval aval bakarken odada o an tek olduğumuzun, Harry'nin karşısında neredeyse çıplak olduğumun ve Harry'nin sırıtarak beni baştan aşağı süzdüğünün daha yeni farkına varmıştım. Ve tabii yanaklarıma anında ateş bastı. Ne olmasını bekliyordunuz?
"Orada öylece dikilecek misin?" dedi sonra. Kirpiklerimi kırpıştırarak kendime gelirken bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. O odadan çıkıp gitmem gerekiyordu ama ben bu düşüncemi ayaklarımda güç bulup eyleme geçiremiyordum bile.
"Kelly?" dedi kaşlarını çatıp. Bir şey yapmam gerektiğini anladım ve bu yaptığım şey ne oldu biliyor musunuz?
İçeri girip kapıyı kapattım. Evet ben de tam olarak bundan bahsediyordum.
Endişeden neredeyse dizlerim birbirine vuruyordu. Ve karşımda sırıtarak bana bakan Harry'nin bana pek yardımcı olduğu söylenemezdi. Ve hey bir dakika, ben ne halt yemeye odaya girdim ki? Kendi başıma kendim dert alıyorum. Ben böyle bir kız değilim, yani başına dert arayan kızlardan.
"Basketbol takım kaptanı benim." dedi oturduğu sandalyede iyice arkasına yaslanarak. Masanın altından görünen biçimli bacaklarını kıskanabilirdim o an. Bir kızın bacaklarının olabileceğinden bile seksi bacakları vardı. Tamam onu övmeye bir son vermeliyim.
Seksi olabilir, ama o bir baş belasından başka bir şey değil Kelly. O sadece bir baş belası.
"Evet farkındayım." diye mırıldandım cesurca. Harry'nin bakışları yeniden üzerimde dolaştı ve sonra sırıtarak gözlerime bakmaya başladı. Baştan aşağı kıpkırmızı olduğuma neredeyse emindim."Imm kıyafetler sana çok yakışmış." dedi dişlerini gösterip sırıtmaya devam ederken.
Bu cesareti nereden bulduğuma dair en ufak fikrim yoktu ama direkt olarak gözlerine bakmaya devam ediyordum. "Teşekkür ederim."
Sırıtmayı kesip gülümsemeye devam etti. Buda heykellerine tapan Budistler gibi, o an ona oracıkta tapabilirdim. Tanrım, neden baş belası olan her erkek seksi olmak zorunda ki? Neden ineklerin hiçbiri seksi olmazken, serserilerin hepsi seksi oluyor? Bunu oldum olası hep merak etmişimdir ama bunu belki de ilk defa böylesine kafama takıyordum. Nedeni de gayet ortadaydı: Harry. Bana hissettirdiği anlamsız duygulara kesinlikle yabancıydım. Yani ben daha önce hiçbir erkeğin karşısında bu kadar çaresiz olmamıştım. Ya da bu kadar zayıf. Ama Harry benim dengelerimi ilk anda altüst edivermişti. Bu durum ne kadar can sıkıcı, biliyor musunuz?
Ve bir de Harry'nin şu an dik dik bana bakıyor olduğu gerçeği de var tabii. Ah...
"Evet seni bekliyorum." dedi ciddi bakışlarla bana bakarak. Ne söylediğini kavrayabilmek için gözlerimi aptal aptal kırpıştırdım. Ama bu bir işe yaramadı. "Ne?"
Harry gözlerini üzerimden ayırmadan sandalyesinde iyice geriye yaslandı. "Dans et."
Ciddi ses tonu karşısında ona sadece baktım. Dans etmem gerekiyordu, biliyordum. Ama büyük sorunlar vardı. Birincisi, ben dans edemem. Helen'e inat bu aptallığı yaptım ve kesinlikle pişmanım. Ve ikincisi.Harry'nin karşısında dans edemem.
Hem de bu kıyafetlerle, asla edemem.
Harry'nin beni beklediğini farkedip sertçe yutkundum. Bana gözünü bile kırpmadan bakıyordu. Ayaklarıyla ritim tutmaya başladığını farkedince ister istemez şaşırmıştım. Harry yoksa sabırsızlanıyor muydu? Yani benim dans etmem için? Of yine saçmaladım. Bir şey için sabırlandığı falan yok. Kendi paronayaklığımda boğulabilirim.
"Seni bekliyorum." dedi yeniden. Dudaklarımı ısırmayı kestim ve derin bir nefes aldım.
"Ben dans edemem." Söylediğim şey karşısında önce kaşlarını kaldırdı ve sonra da dudaklarına alaycı bir gülümseme yerleştirdi. Harika, benimle dalga geçecek...