Depresyona girdim. Ciddi anlamda depresyona girdim.
When the rain is blowing in your face,
(Yağmur yüzüne vururken,)
And the whole world is on your case.
(Ve tüm dünya senin durumundayken,)Gözlerim hala kapalıyken kulaklığımı düzeltip kafamı cama yasladım. Otobüsün sarsılarak ilerlemesi umurumda değildi. Ya da yanımda oturan o kadının kocasıyla telefonda kavga etmesi de. Kesinlikle daha büyük dertlerim vardı. Ruhen de, fiziksel olarak da. Kalbim acıyordu ve ruhumdan parçalar nefes aldığım her saniye sökülüyor gibiydi. Neden böyle hissediyordum bilmiyorum. Onu düşünmek beni bu kadar sarsmamalıydı. O da sıradan biriydi, nefes alan bir insandı işte. Ama hayır, kalbimi kesinlikle acıtıyordu. Ona ondan korktuğumu söylediğimde bana bakan o yeşil gözleri kalbimi çok acıtıyordu. Böyle hissetmemem gerekiyor biliyorum. Ama hissediyorum işte. Kendimi suçlu hissediyorum ve bu bugüne kadar tatmamış olduğum nadir duygulardan.
I could offer you a warm embrace,
(Sana sıcak bir kucaklaşma teklif edebilirim,)
To make you feel my love.
(Sana aşkımı hissettirmek için.)Uyku her şeyi unutturur derler ya. Gerçekten öyle. Derin bir boşluğun ardından gözlerimi araladığımda gerçekten rahattım. Yani en azından, nerede ve nasıl olduğumu farkedene kadar.
Her yer boştu. Her koltuk boştu. Ve hava kararmıştı.
''Tanrım.'' diye inledim ve kulaklarımdan tek hareketle kulaklıklarımı çıkardım. Endişe tüm vücudumu sararken ne yapacağımı bilmiyordum.
Otobüste kalmıştım. Ve kim bilir saat kaçtı?
Lanet. Olsun.
Sıkıntıyla of çektim ve oturduğum yerde çantamı aramaya başladım. Kafamı yere eğip de yerdeki çantamı almaya uzandığımda, yanımdaki iki ayakkabıyı görüp donakalmıştım.
İki ayakkabı. İki erkek ayakkabısı.When the evening shadows and the stars appear,
(Akşam gölgelenirken ve yıldızlar belirirken,)
And there is no one there to dry your tears,
(Ve orada gözyaşlarını kurutacak kimse yokken,)''İyi misin Kelly?''
İliklerime kadar dondum. Damarlarımdan kan akmıyor olmalıydı. Ya da ben yine bir kabus görüyordum, başka bir açıklaması olamazdı. O kadar pişmanım ki, kafamda onun seslerini onun görüntülerini kuruyorum.
O yanımda değil. O yanımda değil. O yanımda değil.''Kelly?'' dedi yine aynı ses. Gözlerimi sıkıca kapatıp bu kabustan uyanmayı dilerken, akmaya çabalayan gözyaşlarımı durdurabilmek için kendi kendime haykırmaya devam ettim.
O burada değil. Harry burada değil.I could hold you for a million years,
(Sana sarılabilirim bir milyon yıl boyunca,)
To make you feel my love
(Sana aşkımı hissettirmek için)Sonra kolumda sıcak bir el hissettim. Koluma o ani sıcaklık dalgası yayılırken kalbim bu sefer de yerinden fırlayacakmışçasına atmaya başlamıştı.
Onun gerçek olmaması gerekiyordu. Bunun bir kabus olması gerekiyordu. Ağlamamam gerekiyordu.
''Kelly.'' dedi yine aynı ses ve sonra bir anda kendimi eğildiğim yerden kaldırılırken hissettim. Ve ona kadar hıçkırmaya başladığımı farketmemiştim. Onun yeşil gözlerine bakana kadar.
''Kelly?'' Sesindeki endişeyi hissetmemek mümkün değildi. Ama bu beni rahatlatmıyordu. Daha fazla ağlamak istiyordum. Ondan kurtulmak istiyordum. Ona sarılmak istiyordum. Ölmek istiyordum. Yaşamak istiyordum. Onun olmadığı herhangi bir dünyada yaşamak istiyordum. Sadece onu hissederek, onun gözlerine bakarak yaşamak istiyordum.I know you haven't made your mind up yet.)
(Henüz aklını başına alamadığını biliyorum.)
But i would never do you wrong.
(Ama sana asla yanlış yapmayacağım,)
I've known it from the moment that we met
(Bunu tanıştığımız andan beri biliyorum,)
No doubt in my mind where you belong.
(Aklımda senin nereye ait olduğuna dair hiç şüphem yok)''Neden ağlıyorsun?'' dedi şaşkın bakışlarla bana bakarak. Kolumu kavrayan elini gevşetirken, kırılmamı istemiyormuşçasına nazik yapmıştı bunu. Gözlerinin yeşilinin otobüsün loş ışığının altında parladığını görüyordum. Ve anlamıştım. O gerçekti. Hepsi gerçekti.
''Burada ne halt ediyorsun?!'' diye haykırdım çatlayan sesimle. Hıçkırıklarım gözyaşlarımla birbirine karışırken, bana şaşkınlıkla bakan gözlerine bakmaya devam ediyordum. Bu kadar zayıf olmaktan nefret ediyordum. Nefret, nefret, nefret ediyordum.
''Kelly.'' diye mırıldandı zayıfça ve sonra beni tek bir hareketle kollarının arasına aldı. Soğuk hava yüzünden neredeyse katılaşmış bedenime onun sıcaklığı yayılmaya başladığında, gözyaşlarım durmaksızın akıyordu. Gözyaşlarım siyah t-shirtünü ıslatırken, gözlerimi sıkıca kapattım.
Nihayet o kanlı beyaz t-shirtü değiştirebilmiş.I'd go hungry, i'd go black and blue,
(Acıkırım, kasvete ve kedere bürünürüm)
I'd go crawling down the avenue,
(Caddede sürünürüm)''Senden nefret ediyorum.'' dedim yalan olduğunu bile bile. Sesimin çatlaklığı umurumda bile değildi. Onun karşısında zayıf olmam da umurumda değildi. Hatta tuhaf şekilde beni kollarıyla sarmaya devam etmesini istiyordum. Onu hissetmek istiyordum. Bunları hissetmek doğru mu?
''Biliyorum Kelly.'' dedi kollarını birazcık bile gevşetmeden. Kokusunu deli gibi içime çekmeye devam ederken, gözlerimi daha da sıkı kapattım. O an hiç bitsin istemiyordum. Hep öyle kalmak gibi bir şansım olsaydı bu şansı kesinlikle kullanırdım. Kendimi böylesine huzurlu hissetmek için her şeyi yapabilirdim.No, there's nothing that i wouldn't do,
(Hayır, yapamayacağım hiçbir şey yok,)
To make you feel my love.
(Sana aşkımı hissettirmek için.)''Benden nefret etmeni istemiyorum Kelly. Bu beni mahvediyor.''
Sesindeki çaresizliği duyunca gözlerimi yavaşça araladım ve kafamı göğsünden çekmeden bakışlarımı yüzüne çevirdim. Dudaklarını ısırarak bana baktığını görünce, söylediği şeyde samimi olduğunu anladım. Ve o pişmanlık duygusunu yine hissettim. Bu sefer iliklerime kadar.
''Senden nefret etmiyorum.'' dedim mırıldanıp. Dudaklarını ısırmayı yavaşça kesti ve bana bakmaya devam etti. Bakışları beni delip geçiyordu. Kalbim öylesine delice atıyordu ki, kendimi bir anda kalbimin nasıl attığını duymaması için Tanrı'ya dua ederken bulmuştum.
''Senden korkmuyorum.'' dedim itiraflarıma devam ederek. ''Senden korkmuyorum ama... Keşke değişebilsen.''I could make you happy, make your dreams come true.
(Seni mutlu edebilirdim, rüyalarını gerçekleştirebilirdim.)
Nothing that i wouldn't do.
(Yapamayacağım hiçbir şey yok.)
''Senin için değişebilirim.'' dedi hiç beklemeden. Ses tonundaki kararlılık mıydı beni en çok şaşırtan, yoksa söylediği şey mi bilmiyorum. Ama zaten delice atmakta olan kalbim daha da delice atmaya başladı.
''N-Ne?'' dedim zar zor. Dudaklarına minik bir gülümseme yerleştirdiğinde bense aptal aptal gözlerimi kırpıştırmıştım.
''Senin için değişebilirim.'' dedi yeniden.
Go to the ends of the earth for you,
(Senin için dünyanın sonuna giderim)
To make you feel my love
(Sana aşkımı hissettirebilmek için.)
''Bana izin verirsen,'' dedi ve sonra duraksayıp beni saran kollarını gevşetti. Göğsünden başımı ayırdığımda bir anlığına kendimi boşlukta hissetsem de, karşımdaki gözlerine ve o mükemmel gülümsemesine bakarken yine rahatladığımı hissettim.Onun gülümsemesi, onun gözleri, onun sesi, onun varlığı.
O.
O her şeyiyle beni rahatlatıyordu.''Yanında olmama izin verirsen, değişebilirim Kelly.'' dedi ve ellerini o gün ikinci kez ellerimle buluşturdu. Gülümsemesine bakarken nefesim kesilir gibi oldu.
Onun yanımda olmasını istiyordum. Ama ona böylesine bağlanmak doğru muydu? Ya da ona aşık olmak?''Senin için her şeyi yaparım Kelly.'' dedi yeniden.
To make you feel my love.
(Sana aşkımı hissettirebilmek için)''Sadece yanında olmama izin ver.''
