1.Bölüm: Geçmişe Dönüş

481 51 20
                                    


Batan güneş çok şanslıydı, kızıllığı onun yanık teninde o kadar güzel duruyordu ki bir sanatçı özenle çizmiş gibiydi ve eğer ben o sanatçı olsaydım bu sanatımı kimseye göstermez sadece kendime saklardım. O yanımda oturmuş batan güneşi izlerken ben de onu izliyordum. Yanımda olduğunda onun yüzünden bir an bile olsun gözlerimi çekmek istemiyordum, bu yüzdendi çok sevdiğim sonbaharda o çok sevdiğim günbatımını izlemeyip Jongin'i izlemem. Derince bir nefes alıp konuştum. "Eğer bir gün buradan kurtulursak benimle beraber gelir misin Jongin?"

Başını gökyüzünden çekip yavaş yavaş yüzünü bana çevirdi. Yüzümün her bir yerini sanki ilk defa görüyormuş gibi inceledi. Bunu hep yapardı. Çünkü ikimizde biliyorduk. Buradan kurtulamayabilirdik. Bugün son günümüz olabilir, yarın uyanamayabilirdik. Birbirimizi bir daha göremeyebilirdik. Ben artık onun bu sessizliğine korkmaya başlayacakken onun yüzünde beni eritecek kadar güzel bir gülümseme oluştu. Bana doğru yaklaşıp yüzünü boynuma yasladı ve ellerimi tuttu.

"Söz veriyorum," dedi. "Buradan kurtulduğumuzda seninle beraber geleceğim Sehun." Başımı başına yaslamadan önce siyah saçlarını öptüm ve onun şu ana kadar bana verdiği tüm sözleri tuttuğunu hatırlayarak rahatladım.

Ilık bir sonbahar günü Jongin'le çimlere sarmar dolaş oturmuş günbatımını izliyorduk. Baharları ve günbatımını çok severdim ama Jongin'i onlardan daha çok.  Her günbatımında buraya gelirdik çünkü Jongin bu sevdiğim bahar mevsiminde yine sevdiğim günbatımlarını benimle beraber izleyeceğini söz vermişti.

Fakat ben omzumu yasladığım insanların bile bir gün gidebileceğini unutmuştum. Bana bunu Jongin o günden sonra çok sevdiğim her bahar mevsimlerini ve her günbatımlarını tek başıma geçirdiğimde hatırlattı.

Jongin sözünü tutmadı.
Ve ben baharları da günbatımını da sevmeyi bıraktım.

Ani bir sarsıntıyla gözlerimi aralayıp yerimden kalkmaya çalıştım. Ama emniyet kemeri bana engel olup beni koltuğa geri yapıştırırken bir kaç saniye gözlerimi kırpıştırarak etrafıma baktım. Uçaktaydım.  O an bir anı dalgasına kapıldığımı fark ettim ve şimdi ise gerçekliğe dönmüştüm. Uçaktaydım, İngiltere'den Güney Kore'ye dönüyordum. Eski evime, eski yaşantıma eski görevime, kısaca eski hayatıma. Aslında bu beni ölesiyle korkutuyordu. Ben oradan olan biten herşeyi unutmanın zamanı geldiği için ayrılmıştım, bir de orada kalsam bile hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını bildiğimden. Orada o kadar çok anı vardı ki adımımı attığım an boğulacağıma emindim. Bunu bile bile geçmişime yavaş yavaş yaklaşıyordum. Bunun farkında olmaksa her bir hücremi geriyordu, parmak uçlarım bile hafifçe titreyerek karıncalanıyordu. Bakışlarımı uçağın camına çevirdim. Yağmur yağıyordu. Yaz mevsiminde olmamıza rağmen sağanak şeklinde hemde. Yüzümde hüzünlü bir gülümseme oluştu. Gücüm gereği içimdeki huzursuzluk havaya yansıyordu. Anlaşılan anıya dalıp gitmişken güçlerimi dışarı bırakmıştım ister istemez. Arkama yaslanıp etrafa bakındığım sıra yanımda oturan Shiyoon içi su dolu bir şişeyi bana uzattı. Ona gülümseyerek baktım. Shiyoon benim hem ablam hem de annem sayılabilecek biriydi, benim eğitildiğim yerde o da görevliydi ama ekip dağılınca o benimle gelmek istemişti. Benden 8 yaş büyük olmasına rağmen asla 32 yaşında göstermiyordu. Hatta görenler onu benim kız kardeşim sanıyorlardı. Benimki gibi koyu parlak siyah saçları kalça hizasını geçecek kadar uzundu, koyu kahve çekik ve iri gözleri, burnunun üzerinden başlayıp hafifçe yanaklarına ve göz kenarlarına doğru giden çillere sahipti. Yüzündeki çiller o kadar mükemmel duruyordu ki onu bazen kıskanıyordum. Kumral bir ten rengine sahipti ve boyu uzundu.

Ben şişeyi açıp suyu içerken Shiyoon dışarıya göz atıp bana derin bir iç çekerek baktı. Benim huzursuzluğum ona da bulaşmış olsa da onun beni rahatlatmaya hazır gülümsemesi her zaman yüzündeydi. Suyu kenara bırakırken konuşmaya başladı. "Biliyorum zor ama gerçekten biraz rahatlayamaz mısın Sehun?"

Loneliness at the Sunset • SeKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin