"İşe yarayacağını biliyordum."
Aradan bir kaç gün geçmiş, aldığımız ve işe yarar şeyler hâla sonuçlanmamıştı. Bizde vakit öldürmek için bu günleri eğitim alanına gelerek geçiriyorduk. Jonginle aramızda hiçbir şey yaşanmamıştı, o kabuslardan görmemiştim. Ve bizim grupta da tesisten birinin benden hoşlandığına dair dedikodular dönüyordu. Bunu bana ilk yetiştiren Shiyoon olmuştu. Dövüş alanında çalışırken yanıma heyecanla gelmiş ve söylemiş, bir de kesinlikle kaçırmamam gerektiğini vurgulamıştı. İlk başta dalga geçtiğini sanarak pek umursamamıştım ama sonra aynı şeyi Baekhyun da söyleyince inanmış ve kim olduğunu merak etmeye başlamıştım. Ama benim en çok şaşırdığım ve garipsediğim şey Jonginin tepkisi olmuştu. Bu konu konuşulduğunda öfkelendiğini fark etmiştim. Gözleri o günden sonra hep etrafımdaydı ve bazen bana olan garip bakışlarını yakalıyordum. Üstelemek ya da bunun hakkında düşünmek istemiyordum ama içimden bir ses beni dürterek "Acaba?"diye fısıldıyordu. Aslında bana acaba dedirten çok şey vardı fakat Jonginin parmağındaki o yüzük tüm bu düşüncelerimi kolayca yerle bir ediyordu. Zaten Jongin birini severken başka biriyle evlenecek kadar aşağılık olamazdı. O an yine içimden bir ses "Verdiği sözlere rağmen seni yüzüstü bırakacak kadar aşağılık ama?"dedi. Evet, bu doğruydu. Ama benim de bir planım vardı ki sorularıma cevap almadan buradan asla geri dönmeyecektim. Buna hakkım vardı. Şimdiyse eğitim alanında koltuklardan birine oturmuş dinlenirken Shiyoon benden hoşlanan çocuğu bana göstermeye çalışıyordu. Eğitim alanı bugün çok kalabalık değildi. Beşimiz dışında yaklaşık altı kişi daha vardı.
"Bak," dedi Shiyoon elini omzuma koyarak. "Salonun sağ köşesinde üç kişilik bir grup var. Görüyor musun?" Gözlerimi o tarafa kaydırdım. Üç arkadaş sohbet ederek gülüşüyorlar hem de birbirlerini çalıştırıyorlardı. Hepsini teker teker göz hapsine aldım. Biri diğer ikisine bakılarak biraz daha uzundu, siyah saçlarının yanları kazınmış orta kısmı dalgalı bir şekilde havada duruyordu. Sert bakışları ve keskin yüz hatlarıyla etrafa 'ben kötü çocuğum' imajı veriyordu. Yirmili yaşlarının başlarında olduğunu tahmin ettim. İyi bir yüzü vardı ama çok havalı bir tip gibi durduğundan onu içimden eledim. Diğer çocuğa gözlerim kaydı. Saçları kahveydi ve aralarında yer yer bal köpüğü rengi vardı. Boyu uzun olandan daha kısaydı ve yüzü daha küçüktü, tatlı bir yapısı vardı. Yüzüne bakarak yaşının küçük olduğunu söyleyebilirdim. Gözlerim en sonuncu çocuğa kaydığında bir an kaşlarım havaya kalktı. Saçları pembeydi. Neredeyse siyah saçlıyla aynı boydaydı ve saçları açık pembeydi ama renginin açılmaya başladığı aralarındaki sarılardan belli oluyordu. Beyaz teni, yakışıklı ve tatlı da bir yüzü vardı. Arkadaşlarıyla konuşurken attığı kahkaha hoşuma gitmişti. Buradan duyduğuma göre sesinin hoş bir tınısı vardı. Tam o sırada benimle göz göze geldi ve kahkahası sonlandı. Oydu. Dudaklarımın kenarları yavaşça kurnaz bir çocuk edasıyla kıvrıldı ve onunda gülümsediğimi gördüğünde gözleri hafif bir şekilde irileşti. Gülümsemem biraz daha genişlediğinde o da gülümsedi fakat bir süre sonra yanakları kızarmaya başladığında gözlerini kaçırmak zorunda kaldı. Kesinlikle benden hoşlanan kişi oydu, bana baktığında gözlerinin ışıldadığına yemin bile edebilirdim. Bu halinin gözüme tatlı gelmesine bir an engel olamadım. İçten bir gülümsemeyle Shiyoon'a döndüm. "Pembe saçlı." Shiyoon da gülümseyerek bana baktı. "Aynen." Ardından Shiyoon kenardan aldığı dosyayı bana uzattı. "Adı Na Jaemin, bu da onun dosyası." Dosyayı elime alsamda bunu incelemek açıkcası biraz saygısızlıklık olurdu. Jaemin alt tarafı benden hoşlanıyordu, onun hakkındaki şeyleri kendimde öğrenebilirdim. "Nasılsa sonuçlar çıkana kadar serbest sayılırız, onu bu akşam dışarı kahve içmeye çağırırım." Shiyoon gözleri iri iri olmuş bir şekilde bana baktı. "Ne? Ciddi misin?" Başımı sallayarak onu onaylarken gözlerim zemine dalmıştı. "Sadece biraz değişiklik yapmaya karar verdim ve kahve de iyi bir fikir gibi geldi." Normalde bu kadar ani kararlar veren bir insan değildim. Fakat dedikodular kulağıma geldiğinden beri sürekli bu değişiklik düşündüğüm bir şeydi. Jongin yollarımızı uzun zaman önce ayırmıştı. O kendi yolunda ilerlerken ben ikimizin yürüdüğü o yolda kalakalsam ve bu zamana kadar onu beklemiş olsamda ilerleme kararı almıştım. O yüzük varken elden hiçbir şey gelmezdi artık. Shiyoon içten bir gülümsemeyle sırtımı sıvazlarken hüzünlü bir gülümsemeyle ona baktım. O sırada yanımıza Chanyeol, Baekhyun ve Jongin de gelmişti. Shiyoon bu durumdan o ikisine bahsederken Jongin durgun görünüyordu. Parmağındaki yüzüğü çevirirken yeri izlemeye dalmış, Shiyoon'un anlattığı şeyi duymuyor gibiydi. O an bunu umursamamaya karar verdim ve gözlerim pembe saçlı çocuğa kayarken yavaşça ayaklandım ve ona doğru yürüdüm. Hâla aynı şekilde hem gülüşüyorlar hem de çalışıyorlardı. Bu halleri bana eski zamanları hatırlatırken gülümsemeden edemedim. Ben o grupa yaklaştığımda hepsi bir an durarak bana baktı. Gözlerim pembe saçlı çocuktaydı ve gülümsüyordum. Yanlarına vardığımda direkt Jaemin'in karşısında durdum. Şaşkındı. Aslında hepsi şaşkındı. Bu şaşkınlığı dağıtmak için ilk başta elimi saçlarının kenarları kazınmış olan uzun boylu çocuğa uzattım. "Merhaba, ben Oh Sehun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loneliness at the Sunset • SeKai
FanficHT-0 Zorlu bir sınav sonucu ailelerden alınmış küçük yaştaki zeki çocukların, deneyler sonucu onlara doğaüstü güçler verdikten sonra belli başlı testler ve eğitimlerden geçerek oluşturduğu gizli SsinW örgütünün ilk ve tek HT ekibidir. SeKai kitabıd...