Telefonu açarak Kris'in teklifini kabul etmiş, yaklaşık iki saat önce Kore'ye dönmüş olsam bile evimin bahçe kapısından evime bakıyor olmak bana üzerinde kabus kırıntıları taşıyan bir rüyanın içindeymişim gibi hissettiriyordu. Karanlık olsa da beni bekleyen kötülüklerin farkındaydım ama korkmama engel olamıyordum.Yine de ilerlemeye devam ediyordum. Her adım attığımda o kırıntılar üstüme külçe gibi dökülecek ve ben sarsılacaktım, biliyordum. Şimdi ise o karanlıkta ilerlemiş ve evimin önüne gelmiştim. Acaba burada nelerle karşılaşacaktım? Gözlerimi evimin üstünde bir yabancıymış gibi gezdirirken sanki kırıntıları görebilecekmiş gibi gözlerimi kısarak daha dikkatli baktım. Yıllar önce severek aldığım bu ev şu an gözüme gerçekten yabancı gözükmüştü. Elimle tozlanmış bahçe kapısını ittim. Kapının hemen dibindeki iki basamak merdivenden aşağıya inerken dikkatliydim. Üzerime bir şey atlayacakmış gibi hissediyordum. Oysa burası bahçesinde her gün vakit geçirdiğim, mutfağında canım sıkıldıkça yemek yapmaya çalıştığım, oturup balkonunda kitap okuduğum, terastaki havuzda yüzdüğüm ya da havuzun kenarında içki eşliğinde kitap okuduğum, çalışma odamda saatler geçirdiğim, ya da yorgunluktan kendimi salondaki koltuğa atıp orada uyuyakaldığım, benim de onu tanıdığım gibi beni en çok tanıyan evimdi. Ama şöyle de bir gerçek vardı ki saydığım anılarımın hepsinde Jongin de vardı. Chanyeol vardı. Baekhyun vardı. Jongdae de vardı ve Minseok. Ama yine şöyle bir gerçek de vardı. Artık ne Jongdae vardı ne de Minseok.Jongin ise vardı ama aynı zamanda yoktu.
Bahçedeki solmuş çiçeklere hüzünle baktım. Bir zamanlar onları sulamayı hiç unutmazdım. Sağıma baktığımda orada iki kişilik bir salıncak vardı. Etrafının paslandığını buradan bile görebiliyordum, o salıncakta yaşanan anıları hatırlamak istemediğimden başımı hızla başka yere çevirdim. Bahçenin sol köşesinde çardak vardı. Anılardan bir türlü kurtulamıyordum. Birinden kaçsam kendimi başka bir anıya koşarken buluyordum ister istemez. Daha kendimi durduramadan anı bana pençelerini geçirmiş oluyordu. Birlikte evi yıkıp geçen kahkahalarımız, güzel anılarımız artık üzerime saldırmaya hazır bir aslandı ve uzun zaman boyunca açtı. Şimdi ise o aslan pençelerini çoktan bana geçirmişti. Artık bu ev, onca anılar canımı acıtıyordu. Buna daha fazla dayanamayacağımı anladığımda hızlı adımlarla evin kapısının önüne geldim.
Başka bir evim yoktu. Kısaca kurtuluşum yoktu. O yüzden kendimi olabilecek herşeye hazırladım. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Sanırım bu sefer tanrılar benden yanaydı. Evin içi beklediğimin aksine soluk, tozlu, havasız ve beni içine çekip yutacak gibi değildi. Ev temizlenmiş, havalandırılmış ve batmakta olan güneş ışığı evin belirli yerlerini koyu turuncuya boyamıştı. Shiyoon temizletmiş olmalıydı. Bunun için ona teşekkür etmeliydim. Kapıyı açık bırakarak tekrar dışarı çıkıp bahçenin dış kapısında bıraktığım valizleri aldım. Onları içeriye taşıdıktan sonra üst kata çıkartarak Shiyoon'un valizini yıllar önce bazen burada kaldığında kullandığı odanın önüne koydum ama sonra vazgeçerek kapıyı açtım ve valizi içeri koydum. Kapının hemen yanındaki duvara dayalı olan geniş yatağı vardı. Üzerine kırmızı tonlarının hakim olduğu bir örtü örtülmüştü. Üzerinde her renkte yastıklar vardı. Yatağın yanına ikili çekmece ve hemen onun yanında çalışma masası vardı. Kapının olduğu duvarda ise yani yanımda kıyafet dolabı vardı. Bir de odasında küçük bir özel banyosu. Odasından çıkarak kapıyı tekrar örttüm ve kenara bıraktığım valizimi alarak kendi odama ilerledim. Benim odam en üst kattaydı. Merdivenin bittiği yerin bir metre ilerisinde kapı vardı ve o kapı terasa açılıyordu. Terasa açılan kapının sağında çok da uzun olmayan bir koridor vardı. Koridorun sonunda da benim odam. Odama ilerlerken bir şey hissetmemek için elimden geleni yapıyordum. Bu sefer beklemeden kapıyı açtığımda açık olan pencereden içeri sızan yava yüzüme çarptı. Odam açık pencereden içeri sızan günbatımı sayesinde tupturuncuydu.
Günbatımını severdim. Eskiden.
İlerleyerek pencereyi kapatıp perdeyi çektim. odamın kapısından girdiğin an boş bir duvar seni karşılıyordu. Bir iki adım atıp sola döndüğünde ise oda tamamiyle görünüyordu. Hemen karşımda yatağım vardı. Yatağımın karşısında yani kapımın yanındaki duvarda kıyafet dolabım. Yatağımın solunda komodin vardı, ufak tefek eşyalarımı oraya koyardım. komodinin üstünde gece lambası ve yatağın sağında da ayaklı gece lambası vardı. Yatağımın solunda terasa açılan sürgülü bir kapı vardı. Oradan terasa çıkar ve havuzda yüzerdim. Sürgülü kapının siyah perdesi iki kenara ayrılmıştı. Odanın kokusunu içime çektim. Bu koku artık burnuma çok yabancı geliyordu ve bu yüzden evimi üzmüş gibi hissettim kendimi. Bu evi ne mutluluklarla yaptırmıştım oysa. Bir sürü güzel anılar biriktirmiştim araya da güzel güzel kahkahalar sıkıştırmıştım ama terk edip gittiğim için evimi üzmüştüm.
Ve bende üzgündüm.
Üstümdeki ceketi çıkartıp yatağın köşesine bırakıp yavaşça yatağa oturdum. Ardından kendimi geriye doğru bırakarak tavanı izlemeye koyuldum. Buradaydım ve bununla baş etmek zorundaydım.
•••
Yavaşça yerimde kıpırdanıp gözlerimi araladım. Karanlıktı ama nerden geldiğini anlayamadığım mavi bir ışık süzülüyordu odama. Gözlerimi kırpıştırarak kendime geldiğimde uyuyakaldığımı fark ettim. Yattığım yerden doğrulduğumda terastaki havuzun ışıklarının odama yansıdığını fark ettim. Acaba saat kaçtı? Ellerimle yüzümü ovuşturup havuzun ışıklarının yardımıyla ceketimi bularak cebinden telefonu çıkartarak saate baktım.
Gece yarısını geçmek üzereydi.
Yatağımın kenarındaki lambayı açıp valizin içinden zar zor bulduğum siyah ince bir alt eşofman ve düz siyah tişörtü üstüme geçirip odadan çıktım. Aşağı katın ışıkları kapalı olsa da televizyon sesleri geliyordu. Shiyoon uyumamıştı sanırım. Aşağıya indiğimde onu daha dışardaki kıyafetleriyle oturduğunu gördüm. Giydiği hırkayı bile çıkarmadığına göre yeni gelmiş olmalıydı. Ağır adımlarla yürüyüp yanına oturup başımı omzuna yasladım. Yanağını başıma yasladı.
"Ne zaman geldin?"
Kıpırdamadı. "Yarım saat olmamıştır." Ardından bende susarak izlemesem de gözlerimi televizyona sabitledim. Konuyu açmalı mıydım? Doğru bir zaman mıydı? Emin değildim ama yinede derin bir nefes aldım.
"Sanırım... Seni şimdiye kadar gerçekten hiç anlamamışım. Anladığımı düşünüyordum ama... ama anladığımı sanmışım."
Kendini geri çektiğinde ister istemez kafam boşlukta kaldı ve bende geri çekilerek ona baktım. Kaşlarını çatmış yüzümü inceliyordu.
"Sanırım..." dedim gözlerimi kaçırarak, "Sanırım Jongin nişanlı ya da evli."
Bir an gözlerime bakakaldı. Ama gözlerini kaçıran bu sefer de o oldu. Gözlerini kaçırmadan hemen önce gözlerinde bana acıyan bir ifade olduğunu gördüm. İşte bu da benim onun bu davranışını aklımda tarttığım nokta oldu. Kaşlarımı çattım.
"Biliyordum," diye mırıldandı. "Kişisel dosyalarınız da yenilenmişti, orada okudum."
Sanki o an hislerim havada birbirine çarpışarak uçuşan kuş tüyleriydi. Birbirlerine karışıyorlardı ama o kadar yavaşlardı ki bir türlü yere inemiyor ve ben de tam olarak ne hissetmem gerektiğini anlayamıyordum. Bu başlangıçtı ve o tüylerin tamamı yere inip üzerime çöktüğünde o kadar ağır olacaktı ki haraket dahi edemeyecektim. Kuş tüyleri zihnimde süzülmeye devam ederken gözlerim dolmadı. Boğazım kurumadı. Kalp atışlarım hızlanmadı ve ben Shiyoon mahçup gözlerle yüzüme bakarken neden benden sakladın diye soramadım. Shiyoon kenara bırakmış olduğu çantasını alıp ayaklandı. "Yorgun hissediyorum, yatsam iyi olacak."
Merdivenin ilk basamağındayken bana döndü. "Bu arada, evi temizlettiğin iyi olmuş, yurt dışından dönmeden önce temizlik görevlilerini arama fırsatım olmamıştı."
Benden cevap beklemeden merdivenleri çıkmaya başladığında arkasından şaşkınca bakakaldım. Evi temizleten ben değildim? Shiyoon da değildi. Bu evin anahtarları sadece ikimizde vardı. Bir de kapıdaki saksının içinde yedeği vardı ve onun yerini sadece... Gözlerim tekrar merdivene diktim. Bu sefer kalp atışlarım hızlandı, boğazım kurudu ve midem kasıldı.
O yedek anahtarın yerini sadece Jongin bilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loneliness at the Sunset • SeKai
FanfictionHT-0 Zorlu bir sınav sonucu ailelerden alınmış küçük yaştaki zeki çocukların, deneyler sonucu onlara doğaüstü güçler verdikten sonra belli başlı testler ve eğitimlerden geçerek oluşturduğu gizli SsinW örgütünün ilk ve tek HT ekibidir. SeKai kitabıd...