13.Bölüm: Fabrika

244 14 64
                                    

Gergince yaslandığım duvardan kapının açılmasıya çekilip artan gerginliğimle çıkan kişiye baktım. Minseok içerden çıkıp kapıyı yavaşça arkasından kapattı. Benden 6 yaş büyük olsa da boyu benden kısa ve yüzü daha gençti. Dağınık kahve saçlarını düzeltirken gergin halimle göz göze geldi ve hafifçe gülüp gözlerini devirdi. Bu hali biraz beni rahatlatmıştı ama hâla biraz topallıyordu ve kaşının kenarında bir yarık yarıkla beraber çenesinin kenarı morarmıştı. Ona bunun yapılmasını engelleyememiş olmak kendime olan nefretimi artırdı. Eğitim sırasında her zaman çok sert davranırlardı ama bu duruma alışmak mümkün değildi bana göre. Sadece kabulleniyordun. "Üzgünüm," diye mırıldandım zar zor çıkardığım sesimle. Kaşlarını çatarak bana baktı ve ardından beni rahatlatmak istercesine gülümsedi. Gülümsemesi içimdeki endişeyi bir kitabın üstündeki tozu üfler gibi hafifçe dağıtsa da kökü oradaydı. "Neden özür diliyorsun Hun, senin suçun değildi ki." Başımı iki yana sallayıp ağzımı açtığım sıra bana izin vermeden tekrar konuştu. "Yardım edemezdin Sehun. O yüzden kendini suçlamayı bırak. Burada hepimizin gördüğü muamele bu ve bunu kimse değiştiremez." Elini karnına bastırdı ve hafifçe yüzünü buruşturdu. "Üzgün olma, iyi olacağım."

Tam arkasını dönmüş gidecekken ani bir atakla önüne geçtim. "Seni koruyacağım," diye çıkıştım. Bir an şaşkınca bana bakakalsa da güldü. "Gerçekten," dedim bastırarak. Kaşlarım havaya kalkmış gözlerim irice açılmıştı. "Söz veriyorum abi, hayatımın sonuna kadar seni koruyacağım. Herkesi kurtarabilirim. Herkese yardım edebilirim. Ve sen benim abimsin. Abimi ve çevremdeki herkesi koruyacağım." Minseok başını yere eğdi ve geri kaldırdığında gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ama o damlalar gözünden akmadı. Burnunu çekti. "Söz mü?" Gülümsedim. "Söz." Ardından omuzlarımdan çekip acısına rağmen bana sıkıca sarıldı.

"Sen mükemmel bir kardeşsin Sehun, teşekkür ederim yanımda olduğun için." Ardından beni bıraktı ve tesisin dışına doğru yürüdü. Tesisten çıkana kadar ondan gözlerimi ayırmadım. Sonra bir an başım döndü. Dizlerim tutmadı. Ve kendimi yerde dizlerimin üzerinde buldum. Büyük bir depodaydım. Zihnimin içindeki bulanıklık dışarı taşmış gibi dumanlı bir hava vardı deponun içinde. Zihnimdekinin aksine bu duman yanık kokuyordu. İs kokuyordu. Kan kokuyordu. Birileri bana bağırdı. Ciğerime dolan kokudan nefesimin kesilmesini umursamadan ona doğru süründüm zar zor. Buğulu bir cam gibi olan gözleri son kez benimkileri buldu. Gözlerindeki solukluğa rağmen bana olan sevgisini sıcaklığını rahatça hissedebilmiştim. Yüzüne dokundum. Buz gibiydi. "Hayır, lütfen." Ağzımdan çıkan bu kelime buram buram çaresizlik kokuyordu. Dudaklarında ufak bir gülümseme oluştu. İçimdeki küçük çocuk onun üzerine kapanmış, kollarını bedenine sarmıştı ve onu alacak alan ölümü engellemeye çalışıyordu. Ama öyle olmadı. Yüzündeki gülümsemeyle yavaşça  gözlerini kapatmıştı. Aynı zamanda burnundan akan kan yanağından ince bir yol çizip zemine aktı ve orda küçük bir göl oluşturdu. Şaşkın bir ifadeyle ona bakarken gözlerim yaşlarla doldu. Artık bana sarılan Minseok'u göremiyordum. Her eğitim sonrası yanına koştuğum abim oradan silinmişti. Daha ben küçük bir çocukken beni neşelendirmek için benimle ilgilenip oyunlar oynayan abimin elleri avuçlarımın arasından anılarımızla beraber kayıp gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.

Ensemdeki canavar kahkaha attı. Onu kurtaramadın, dedi kahkahalarının arasından. Söz vermiştin, diye bağırdı. Ama kurtaramadın. Durmadan kahkaha atıyordu. Onları kurtaramadın! Sözünü tutamadın!

Gözlerimi kapatıp ellerimi kulaklarıma bastırdım. Ardından alnımı zemine yaslayıp hissettiğim acıyı ve zihnimde çınlayan kahkahaları bastırmak için boğazımı yırtarcasına çığlık attım. Yanık kokusu zehirli gazla karışmış bir halde burnumdan ve ağzımdan içeri giriyor organlarıma doluyordu. Gerçekten de içim yanıyormuş gibi bir acı veriyordu bana. Hem fiziksel acıdan hem de ruhsal acıdan başım dönmeye başlamıştı. Gözlerim kararmadan önce bir elimi zar zor kulağımdan çekip son kez abimin elini sıkıca kavradım. Ardından zihnim yavaşça karanlığa doğru devrildi.

Loneliness at the Sunset • SeKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin