ARAF
Okuduğum kitabı yarıda bıraktım. Gözlerim satırlarda takılı kalıyor, aynı kelimeleri defalarca okuduğumu yeni fark ediyordum. Kitabı boş verip yatağımda aşağı doğru kayarken göz kapaklarım usulca kapandı.Hareketsizdim. Ben böyle sessiz beklerken bütün yaz tatilinin hissiz bir şekilde akıp gitmesini, bir an evvel son bulmasını diledim. Zihnimde beni rahat bırakmayan düşüncelerin puslu, karanlık yerlere inmesini, derinlerde kaybolmasını arzuladım. Dün gece yaşadığım ve en az astım krizim kadar nefes kesici olan o anın beni terk etmesini, bedenime ürperti veren duygunun yok olmasını istedim.
Hiçbiri olmadı.
Gözlerimi açtım ve tavanı izledim.
Dün gece olanlar zihnimde kurduğum bir hayal değildi, dudaklarımda hissettiğim sızı kadar gerçekti ve beni hiç mi hiç rahat bırakmıyordu. Geldiğimden beri biraz bile uyuyamamış; olanları unutmak, aklımdan kazıyıp atmak için her yolu denemiştim. En güvendiğim kuytulara inmiş, sayfaların ve satırların inine girmiş, başkalarının hikâyelerinde kendimi kaybetmeyi denemiştim. Ne yazık ki okuduğum sözcükler bile bu kez beni kurtarmayı başaramamıştı.
Artık buradan çıkmam gerektiğini biliyor, bütün yazı dört duvar arasında geçiremeyeceğimi kabul ediyordum. Bütün gün bir kaçış yolu aramış ve hüsrana uğramıştım. Aynı evde yaşıyorduk ve Emir’den kaçamazdım.
“Belki o da düşününce saçmalığın farkına varmıştır,’’ dedim kendine kendime. “Bu olmaması gereken bir şeydi.”
Efsun Hanım ile nasıl konuşmam gerektiğini, Hande’ye nasıl davranmam gerektiğini, Emir’i görünce ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Kör edici bir sis bulutunda kaybolmuş, bilinmezliğin karanlığında ışık arayıp duruyordum. Düşündükçe kafayı yiyeceğimi anladığımda harekete geçtim ve tembelce yataktan çıktım. Birazdan akşam yemeği yiyeceklerdi ve orada olmazsam evdekiler hasta olduğum ile ilgili bir şeyler geveleyip eminim ki durumu abartacaklardı.
Tecrübelerim böyle olacağını söylüyordu.
Aşağı indim. Dışarıdaki masadan şen kahkahalar duyuluyordu, basamaklarda bir süre çakılı kalıp bu korkunç baskının beni terk etmesini bekledim. Onu içimden söküp atmak istiyor, önemsiz bir şeymiş gibi davranmak istiyordum. Mümkün değildi, sebebiyse dün gece gözlerimi açıp kapattığım her dakikanın, yaşadığım her saniyenin, Emir’in var olduğu her salisenin benim için bir anlamı olmasıydı. O anları unutamıyordum…
“Gece!” diye seslendi Hande mutfağa ilerlerken. “Ne duruyorsun? Bahçeye gelsene.”
İçimdeki savaşı durdurmayı denedim; hislerimi susturdum, onları duymazdan gelmek istedim.
Bahçeye çıktığımda bütün ev ahalisi karşımdaydı, neşeyle sohbet ediyorlar, beraber olmanın tadını çıkarıyorlardı. İçim gördüğüm manzara ile burkuldu, kısa bir süre sonra burayı terk edecek, yalnızlığıma geri dönecektim. Ailem yoktu ve hiçbir zaman olmayacaktı. Kalbim, yıkık bir harabenin içine hapsolmuştu. Burukluğu doyasıya hissederken tembel adımlarla masaya ilerledim. Öyle isteksiz ve hâlsizdim ki Efsun Hanım, “Hasta mısın, bebeğim?” diye sordu.“İyiyim,” dedim.
Ela gözler tam karşımdaydı, elinde dumanı tüten kupasını dudaklarına götürüyor, gözleri her hareketimi takip etmek istermişçesine beni seyrediyordu. O benim davranışlarımı dikkatle izlerken ben o yokmuş gibi davrandım.
“Yemeyecek misin?” dedi Hande tabağımı bana doğru iterken. “Çok iştahsızsın.”
Çatalımı elime alıp tabağımdaki patatesleri parçaladım. Efsun Hanım yemeğini yerken, “Dün gece odanda mıydın tatlım?” diye sordu. Bütün vücudumun gerildiğini hissettim. Sesimde duygu kırıntısı yoktu. “Evet, neden sordunuz?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ GECE (Kitap Oldu)
عاطفيةBabasının ölümüyle birlikte hayattan gelecek her şeyi boş vermiş genç kız, annesinin ve üvey babasının zoruyla tüm yazını çürütmek üzere, hiç tanımadığı bir şehre, tanımadığı bir eve, tanımadığı insanların arasına gönderilir. Buradaki hiçbir şeyin k...