Ertesi iki hafta tam bir kâbustu. Dört duvarın arasında hem Hande’den kaçıyor hem de Emir ile karşılaşmamaya çalışıyordum. Bu benim için çekilmez bir çileydi çünkü gidebileceğim başka hiçbir yer yoktu.
Kendimi odama kapatmak ve burada çürüyüp gitmek istiyordum ancak Efsun Hanım yüzünden sonuç her zaman olumsuz sonuçlanıyordu. Tıpkı bugünkü planlarımı alt üst ettiğini neşeyle bana duyururken yaşadığımız an gibi…
“Aslında onları tanıyorsun minik kuşum, Duru ve ailesi,” dedi hoş bir ses tonuyla. Oysa bahsettiği kişiler bana hoşluktan ziyade ıstırabı çağrıştırıyordu. Burada ilk nefret ettiğim insan Duru’ydu. “Ziyarete gelmeleri çok güzel,” diye mırıldandım sahte bir gülüşle.
“Evet, daha yakından tanısan çok tatlıdırlar. Eminim tanıştığınızda seni çok sevmiştir,” dedi.
Efsun Hanım’ın pembe hayallerine kahkahalarla karşılık vermek istedim.
“Tabii,” dedim onunla beraber mutfağa ilerlerken.
Koridorda durdu ve ellerini omzuma koydu. “Seni bunaltmak istemiyorum tatlım, tek istediğim buradan kötü anılar ile ayrılmaman, bu yüzden odana tıkılıp kalman beni üzüyor. Sonuçta bir aydır bizimlesin ve evdeki herkes sana çok alıştı...” İç çekti.“Yaz tatilinden sonra da bizimle beraber olabilmeni çok isterdim...”
Sanki ölüm fermanımı okuyordu.
“Ben de sizleri çok sevdim,” dedim onu incitmemeyi deneyerek. Oysa buradayken tek yaptığım şey günü kurtarmaktı.
“Ah, buna öyle sevindim ki!’’ Beni kollarının arasına alıp sarıldı, içten, sıcak bir andı. Onu geldiğim ilk günler garipsemiş olsam da artık pozitif hâllerine alışmıştım. Ünal Bey merdivenden inerken bizi bu hâlde görünce, “Yine mi kızı sıkıyorsun hayatım? Sürekli duygusal konuşmalar yapmaya bir son ver,” diye takıldı.
Efsun Hanım ona hemen beni sıkmadığı ve sadece ortak bir şeyler paylaşmamızın ne kadar eşsiz ve özel olduğu hakkında konuştuğumuzu açıklarken yanından sıvışıp telefonumu çıkardım. Rehberde bulduğum numarayı ararken sabırsızca ayağımla tempo tutuyordum.
Ulaş beşinci çalışta açtı. “Evet?”
“Erkencisin,” diye alay ettim uykulu sesiyle. Karşıdan bir kıkırtı yükseldi. “Akşamdan kalmayım. Başım zonkluyor.”
Üzücü bir mırıltı çıkarırken, “Beni kurtarabileceğini ummuştum,” dedim.“Neredesin?”
“Evde.”
Ulaş tekrar gülmeye başladı. “Oraya her girdiğimde ölüm tehlikesi altındayım, farkındasın değil mi?”
“Emir evde yok,” dedim söylediğim şeyin doğruluğundan emin olamazken. Son günlerde onun yaşayıp yaşamadığından bihaberdim. “Birazdan misafir gelecekmiş, benden habersiz gel ve beni bu eziyetten kurtar.”
“Peki,” dedi ilk heceyi uzatarak. “Bir saate oradayım.”
“Senin motosikletin var, istediğin yere ışınlanabilirsin, bir saat de neyin nesi?’' diye cırladım. “Tamam, teslim oluyorum, uyumayacağım,” diye homurdandı. “Birazdan gelirim.”
Telefonumu kotumun cebine sıkıştırırken bahçeye ilerledim. Efsun Hanım neşeyle birilerini ağırlarken etrafa isteksiz bakışlar atıyordum, ben kaçamadan evde bitmişlerdi. Zoraki adımlarla masaya ilerledim ve ilerlemiş yaşına rağmen genç ve hoş görünen kadına selam verdim. “Hoş geldiniz.”Kadın, sıcak bir gülümseme ile elimi tuttu. “Sen de hoş geldin tatlım, ben Mina, kızım Duru ile tanıştınız sanırım.”
Kadının arkasında gözlerini bana dikmiş hâlde Duru bekliyordu. “Evet, tanıştık” diye yapmacık bir gülüş takındım. Herkes masaya yerleşti. Duru tam karşıma otururken uzun zamandır beni yakalamak için fırsat kollayan Hande yanıma sıvıştı. “Bebeğim? Bu korkunç bakışlar neden?” diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ GECE (Kitap Oldu)
RomantizmBabasının ölümüyle birlikte hayattan gelecek her şeyi boş vermiş genç kız, annesinin ve üvey babasının zoruyla tüm yazını çürütmek üzere, hiç tanımadığı bir şehre, tanımadığı bir eve, tanımadığı insanların arasına gönderilir. Buradaki hiçbir şeyin k...