England - King's Lynn
Eylül 27-1983
Sonbahar mevsimi yaprakların canına okuyordu adeta yerler, caddeler, sokaklar kurumuş yapraklarla doluydu. Yıkılmış ahşap ve uzun zamandır, içinde kimsenin yaşamadığı tuhaf ürkütücü evler tüm o sonbahar mevsimiyle sanki tekrar hayata dönüyordu.
Herşey bir yana sokağın sonundaki ev hepsinden daha korkutucu ve tüyler ürpertici bir malikaneydi.
Neredeyse 19 senedir kimsenin yaşamadığı ve içeri dahi girmeye cesaret edemediği ev sanki yaşıyordu.
Oradan geçen insanlar evin nefes aldığına ve ses çıkarttığına yemin edebilirlerdi. Geceleri o sokakta oturan insanlar dışarıya çıkmaya cesaret edemez korkarlardı.
"Biri hariç o küçük kızı dün gibi hatırlıyorum" üzerinde pembe kedilerin olduğu bir pijama takımı ve elinde ise hiç bırakmadığı yavru oyuncak ayısı vardı, gecenin o vakti orada ne işi vardı bilinmez, tanrı günahlarını affetsin.
Masum ve tatlı bir kızdı. Orada ne yaptığını kimse bilmiyordu, ama onu o eve girerken görenler bile varmış.
"Ona ne oldu büyükanne?",
"Bilmiyorum kuzucuğum, bildiğim tek şey küçük Spencer'ın artık hayatta olmadığı."
Büyükanne, "Alice çok yaşlı ve çok tatlı bir kadındı. Genç yaşta anne olmuş ve 4 tane kız çocuğu dünyaya getirmişti." Bunlar sırasıyla Abigail, Angel, Martha, Scott'tı ama Angel ablası Abigail'den önce evlenip Olivia'yı dünyaya getirmişti.
Aslında iyi ki getirmişti. çünkü teyzeleri ve büyükannesi Olivia'yı çok seviyordu, o da onları çok seviyordu ve birde büyükannesinin ona her gece anlattığı şu korkunç hikayeleri onları da çok seviyordu.
Ama kabul etmeliydi ki o ev gerçekten onu çok korkutuyordu, acaba gerçekte küçük Sprencer'a ne olmuştu.
Büyükanne yalan mı söylüyordu?
"Yoksa gerçekten de ev hayaletli miydi?"
"Uyu hadi tatlım."
"Peki büyükanne."
O gece yatakta dönüp durmasına rağmen çok geç vakitte uykuya dalabilmişti. O korkunç evin odalarından biri Olivia'nın odasına bakıyordu, ve Olivia her an küçük Spencer'ı görecek korkusuyla uykuya dalamıyordu.
Ertesi sabah Olivia yatağından kalktı ve günlük rutinlerini yapmaya başladı, dışını fırçaladı yüzünü yıkadı ve en sevdiği beyaz eteklerinde pembe süsleri olan elbisesini giydi.
Elbisesi ona küçük geliyordu. Olivia 7 yaşındaydı, bu elbiseyi annesi ona aslında 3 ay önce almıştı ama Olivia çok hızlı büyüyordu. Sarı saçlarını taradı ve papatya şeklindeki küçük tokasını taktı.
Aşağıya indi ve kahvaltı masasına oturdu.
"Merhaba babacığım"
"Günaydın hayatım."
Olivia kahvaltısını bitirmekle meşgulken babasının işe gitmek için evden çıktığını fark etti. Babası bunu her gün yapıyordu, yapması gerekiyordu para getirmeli evi geçindirmeliydi, ona yeni oyuncaklar almalıydı, ve eğer çok ama çok çalışıp para kazanırsa belki o ev'le aynı sokakta oturmak zorunda kalmaz, taşınırlardı.
Kahvaltısını bitirdikten sonra üst kata oyun odasına çıktı. Odada oyuncak ahşap bir ev, bez bebekler, zeka küpü ve annesinin bez bebekler için diktiği kıyafetler vardı. Oda fazla büyük sayılmazdı ama penceresi fazlaca büyüktü odaya kıyasla, pencere direk sokağın sonundaki eve bakıyordu.
Olivia'nın korkularını ve kabuslarını süsleyen eve, kendini küçük Spencer gibi hissetti. Acaba onun odasındaki pencere de o eve bakıyor muydu?
Acaba kaç yaşındaydı?
Annesi ona ne olduğunu biliyor muydu?
Peki ya ev o ev ona ne yapmıştı?
Küçük Spencer ölmüş müydü?
Tuhaftı hemde çok tuhaf.
İnsanı insan yapan en büyük etken korkudur, bir insan düşünün korkmayan, gülmeyen, üzülmeyen, ondan geri ne kalırdı ki? koca bir hiçlik işte bu en büyük korku, yalnızlık insan doğası bunu kaldıramazdı.
Dakikalar, saatler, hatta aylar geçiyordu. Ama Olivia hala korkuyordu, gece yarıları uykusundan uyandığında su içmek için aşağıya inmeye korkar hale gelmişti, ki bu onun durumunda gayet normal bir şeydi, korku içini kemiriyor, ona işkence ediyordu. Onu ölümüne mahkum ediyordu.
Çünkü bazı şeylerin normal olmadığını biliyor hissediyordu, o ev büyükannesinin dediği gibi adeta nefes alıyordu. Ama bunu anne ve babasına anlattığı zaman ailesi ona inanmıyor onun bir çeşit hayal ürünü olduğunu bunu kendi zihninde yarattığını söylüyorlardı.
Ama o buna inanmıyordu, biliyordu o evin lanetli olduğunu ve küçük Spencer'dan sonra sıranın onda olduğunu ev onu çağırıyordu, adeta ev onunla konuşuyor, küçük Olivia'yı tamamen değiştiriyordu.
Ne yapması gerekiyordu o eve gitmeli miydi? Yoksa anne ve babasının dediği gibi tüm bunları o mu uyduruyordu?
Bu süre içerisinde küçük Olivia tamamen başka bir insana dönüşmüştü yüzü solmuş, yemek yiyemez hale gelmişi. Üsteilk artık oyun da oynamıyordu yatağında uzanıp saatlerce tavanı izleyip birşeyler mırıldanmaya başlamıştı artk tamamen değişmişti,
17 kasım 1983
Gecenin zifiri karanlığında sallanan salıncak, yada yanıp sönen verandanın ışıklarını görmezden gelemez olmuştu küçük Olivia.
Korkuları onu adeta hapsediyor, nefes almasına izin vermiyordu. Zaman geçtikçe küçük Olivia artık bebekleriyle oyunlar oynayan kız çocuğu olmaktan çıkmış, Kendi kendine konuşan geceleri kabuslar gören ve her uyandığında kabuslar yüzünden altına ıslatmış olan küçük kız olmuştu.
Karanlık onu resmen zincirlerle bağlamıştı. O korkunç evde korkuları ve kabusları her geçen gün artıyordu. O artık küçük Olivia değil de başka bir insana dönüşüyordu.
Karanlık birine!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOKAĞIN SONUNDAKİ EV
HorrorKimilerimiz karanlıktan korkar, kimilerimiz ise karanlıkta yaşar, soğuk ıssız ve yalnız işte tam o anda gördü o kadını sessizce onu izliyordu. Bir anda orada beliri vermişti sanki gözlerini hiç kırpmıyor gibiydi, sadece hırıltılı nefes alış verişini...