"Violet, içeri gel artık! O karınla nasıl bu kadar eğilebiliyorsun hala anlamıyorum. Bu kadar dal gece ısınmamıza yeter."
"Ben iyiyim Amber, merak etme." etrafa son kez bakınıp, kaçırdığı bir tahta parçası var mı diye kontrol etti. Bu sırada çok da uzaktan gelmeyen hışırtılar dikkatini çekti fakat Violet bu sesleri duymazdan geldi. Ormanda oldukları gerçeğine alışması gerekiyordu. Biraz ilerde gördüğü son dal parçasını almak isterken önündeki ağaca saplanan ok ilerlemesine engel olmuştu.
"Kim var orada?" sesinin endişeli çıkmamasına özen göstererek bağırmıştı. Yakınındaki ağacın arkasına saklanmak için küçük adımlar atarken etrafına dikkatlice göz gezdirdi.
“Violet, her şey yolunda mı?” diye bağırdı evin içinden Amber.
Cevap vermek için başını çevirdiği sırada insana benzer bir karaltının ona doğru geldiğini farketti.
“Amber, yine burada!” Violet'ın sesi endişeliydi. Amber ok ve yayların bulunduğu çantayı alıp kardeşinin yanına koştu.
“Eve koş Violet!” Amber yayını gererek seri atışlar yapmaya başladı. Gelen kişinin nerede olduğunu tam olarak göremese de, karşıdan bir ok gelmesini önlemek için ona izin vermeden kendisi ok atıyordu.
Violet kulağının yakınından geçen okun sesiyle irkilip, kendini daha da hızlı koşmaya zorladı. Yapılan saldırılardan kaçmak gün geçtikçe şişen karnıyla iyice zorlaşıyordu. Ablası için de endişelenen Violet eve girdikten sonra pencereden “Amber, sen iyi misin?” diye bağırdı.
Amber yayını germiş, atış yapmaya hazır şekilde beklerken iyi olduğunu belirtecek biçimde bir homurtu çıkardı. Violet onun geri adımlarla eve yaklaştığını görünce derin bir nefes alıp kapıyı açmak için koşturdu.
“Sen iyi misin, yaralandın mı?”
“Sen iyi misin, yaralandın mı?”
Birbirlerine bakıp gülümsediler. “Bundan sonra dışarı yalnız başına çıkmanı istemiyorum. Her işi birlikte yapacağız. Anlaşıldı mı?” Amber yine ciddi havasına bürünmüştü. Her zaman sert ve disiplinli bir kişiliğe sahipti. Violet ile aralarında fazla bir yaş farkı olmasa da ona çok daha büyükmüş gibi emirler verir, kimsenin söylediklerinin dışında bir şey yapmasını istemezdi.
Violet onun bu davranışlarına alışmıştı ve korumacı olmasından şikayetçi de değildi. Hatta ona, böyle olduğu için minnettardı. Birçok kez onun hayatını kurtaran Amber olmuştu ve hala yaşıyor olmasını ona borçluydu. “Anlaşıldı.” derken mor gözleri ona olan minnet duygusunu anlatmak istermiş gibi kehribar rengi gözlerine kenetlendi.
“Ağlamayacaksın, değil mi?” bir anlığına sert maskesini indirip güldü. Violet onun güldüğünü çok fazla görmezdi, böyle zamanların değerli olduğunu biliyordu. Genelde sadece gülümser ya da sırıtır, saniyeler sonra ise tekrar eski sert ifadesini takınırdı.
“Bilmiyorum. Hamileyim, her an ağlayabilirim.” o da gülüp ablasına sarıldı. “Teşekkür ederim, sen olmasaydın asla bu kadar dayanamazdım sanırım.”
Amber, Violet'ı kollarından tutup geriye doğru yavaşça ittirdi. Violet ciddi bir konuşmanın içine dalacaklarını anlamıştı. Derin bir nefes alıp verdi.
“Yüzünü gördün mü?”
“Hayır görmedim, daha önceden saldıran adam olmalı. Oku, onunkinin aynısı.”
“Hayır oklar aynı değil. Küçük bir fark var. Herbihume'ların* okçulukta iyi olduklarını bilmiyordum.”
Violet şaşkınca ablasına baktı. “Bu defa saldıran bir otçul muydu?”
Amber ok çantasından bir ok çıkartıp üstündeki tüy ve tüyün hemen altındaki sembolü gösterdi. “Evet, bu kesinlikle bir otçulun işi.”
_____________________________________________
“Anne, baba sizinle bir şey konuşmak istiyorum.” Violet başını eğip ellerini önünde birleştirdi. Bu, konuşmak için izin istediğini belirten bir hareketti. Çadırdaki bir kaç kişi Verdant'a bakıp ondan bir emir bekledi. Verdant eliyle çadırdan çıkmaları için işaret yaptıktan sonra Violet'a gülümsedi. “Bizimle ne konuşmak istiyorsun, güzel kızım?”
Violet kafasını kaldırıp dizlerinin üzerine oturdu. Heyecanla çarpan kalbi ayakta durmasını zorlaştırıyordu.
“Leonard ve ben... Yani biz. Biz çocuk sahibi olacağız.” Violet babasına bakmaya korkuyordu. Gözlerini annesine dikti. Tek umudu oydu fakat annesinin kafası karışmış gibiydi.
“Sarcophume'lar* arasında bu isme sahip birini hatırlayamıyorum. Ya sen Verdant?” diye sordu Hazel, masum bir şekilde. Hiçbir şey anlamadığı açıktı. Violet açıklama yapması gerektiğini düşündü. Babasına baktı. Yeşil gözleri Violet'ı delip geçiyor gibiydi.
“Leonard bir Sarcophume değil Hazel. O bir otçul.”
_____________________________________________
Herbihumelar: Ormanda yaşayan iki düşman kabileden biri. Herbihume'lar otçul bir beslenme şekline sahip. Ormandaki hayvanları koruyup, onları kendi arkadaşları gibi yetiştiriyorlar.
Sarcophumelar: Ormanda yaşayan Herbihume'ların düşmanı. Sarcophume'lar etçil bir beslenme şekline sahip oldukları için Herbihume'lar tarafından sevilmiyorlar. Hayvanlardan beslendikleri için gelişmiş avcılık yeteneklerine ve gelişmiş silahlara sahipler. Sarcophume'lar kabiledeki isimlerini göz renklerinden alıyorlar. Böylece ormanda karşılaştıkları bir yabancıyı isminden tanıyıp, kabileden mi değil mi ayırt edebiliyorlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Waldeinsamkeit(ASKIDA)
ActionHiç istenmediğiniz bir yerde olduğunuzu hissettiniz mi? O, daha annesinin karnındayken istenmiyordu. Yaşadığı her saat, onun için bir tehdit oluşturuyordu. Güvendiği her şey 19 yaşında iken alt üst olmuş, tehlike altında olduğu orman ise onun evi ha...