4. Bölüm

375 30 12
                                    

Çok da uzaktan gelmeyen bir sesle irkildim ve büyük kızılçam ağacının kalın gövdesinin arkasına saklandım.

Neydi o, bir hayvan mı? Sesler gittikçe insan sesine benzemeye başlamıştı. Yine mi bir saldırı olacaktı? Kafamı hayır anlamında salladım. Eğer böyle bir şey olsaydı aniden ve sessizce olurdu. Bu insanlar daha çok... Dost gibiydiler. Kafamı yavaşça uzatıp aşağıya doğru bakmaya başladım. İki kadın büyük bir testiyi ortaklaşa taşıyarak bir yere doğru ilerliyordu. Aralarında bir şeyler konuşup güldüklerini duyabiliyordum.

 “Violet, ne yaptığını sanıyorsun sen?” annemin sessizce tıslayan sesi irkilmeme neden olmuştu.

“Bu ormanda bizden başka insanlar var anne! Düşman değiller.”

 Annem elimi tutup beni hızlıca olduğum yerden uzaklaştırdı. “Buradaki herkes bizim düşmanımız Violet.”

 Geri dönüp gördüğüm iki kadınla konuşmak istiyordum. Belki de gittikleri yerde bir çok insan daha vardı. Belki de kendime bir arkadaş bulabilirdim. Annemin beni çektiği yönün tersine gitmeye çalıştım ve ona direndim.

 “Violet, sözümü dinle! Yine birilerinin sana saldırmasını mı istiyorsun? Aptallık etme.” bana bakarken gözlerinin hem sinir hem de korkuyla parladığını görebiliyordum. Bu korkunun sebebi neydi? O insanların beni yaralamasından mı korkuyordu, yoksa onlarla tanışmamdan mı? Onu bu kadar çok sinirlendiren neydi?

“Kötü biri gibi gözükmüyorlardı!”

Audi, vide, tace, si vis vivere*”(dinle, gör, sus, eğer yaşamak istiyorsan.)

 Annemin bu lafından sonra susmam ve ona direnmemem gerektiğini anladım. Ne zaman latince bir şey söylese konu kapanır, ikimiz de susardık. Çünkü o hep haklı çıkardı. Arkama son bir kez baktım ve gördüklerimi unutmaya çalıştım. Tabii ki bir gün hepsini tekrar soracaktım.

_____________________________________________

  Amber avlanmak için evden ayrılalı neredeyse 1 saat olmuştu. Violet, onun daha önce hiç bu kadar dışarıda kaldığını hatırlamıyordu. Amber iyi bir avcıydı ve gördüğü ilk hayvanı avlardı, hiçbir şekilde kaçışı yoktu. Bugün bir şeyler ters mi gitmişti?

Violet uzun süre pencereden etrafına bakındıktan sonra dışarıya çıkmaya karar verdi. Etraf sakin gözüküyordu ve Amber da yakınlarda değildi. Kendisi yüzünden ona bir şey olmasını istemiyordu. Evden çıkarken Amber'ın av bıçağını alıp bilek ipini bileğine geçirdi ve sıkıca tuttu.

 “Violet!”

 Çalıların arasında sessizce yürürken fısıldayarak bağıran bir erkeğin sesi sıçrayıp o tarafa doğru hızlıca dönmesine sebep oldu.

 “Kim var orada?”

“Benim Violet, Leonard.”

 Violet sesin kesinlikle Leonard'a ait olduğunu anlamıştı. Fakat Leonard'ın saklandığı yerden çıkmamış olması onu tedirgin etmişti. Birkaç adım gerileyip etrafına bakındı.

 “Neredeysen çık, Leonard!” sesi duygusuzdu. Aylar önce onu yüzüstü bırakan adamı unutmuş gibiydi.

Leonard gövdesine saklandığı ağacın arkasından kafasını uzatıp önce Violet'a daha sonra da şişmiş karnına baktı. Violet onu görmüyorken duygusuz davranması daha kolay olmuştu. Onun karnına bakan gözlerini gördüğünde derin bir nefes verip ağlamaya başladı.

 “Neden benimle gelmedin?” Violet kırgındı, bağırıyordu. Leonar ile birlikte yaşayamadıkları canını yakıyordu ve bunun için onu suçluyordu. “Neden?”

“Sus!” Leonard ağacın arkasından çıkıp koşarak ona sarıldı. Violet elindeki bıçağı yere atıp kollarını Leonard'ın etrafına sardı.

“Kendi ırkım bana savaş açtı Leonard. Yaşamamı istemiyorlar.”

 Leonard geri çekilip Violet'a baktı. “Benimle gel. Bizim topraklarımızdayken sana bir şey yapamazlar.*” Leonard Violet'ın elini tutup onu çekiştirmeye başladı.

“Hayır yapamam.”

“Neden?”

“Bir kaç gün önce Herbihume'ların saldırısına uğradım.” Leonard sinirli ve korkmuş gözüküyordu.

“Nasıl? Bundan nasıl emin olabiliyorsun?”

“Amber okun üzerindeki sembol ve tüyden bir Herbihume'a ait olduğunu söyledi.” Violet tekrar ağlamaya başlamıştı. Çaresiz hissediyordu ve Leonard'ın yanında olması bu hissi daha da arttırıyordu.

“Amber nerede?” Leonard göz ucuyla evin olduğu yeri inceledi. İçeride birileri gözükmüyordu.

“Avlanmaya gitti. Gelmiş olması gerekiyordu ama hala yok. Onun için endişeleniyorum.”

“Gel, onu birlikte arayalım. Yalnız gitmene izin vermiyorum.”

 Violet itaat eder bir tavırla sessizce kafasını salladı ve Leonard'ı takip etmeye başladı.

_____________________________________________

 “Demek yerlerini buldun?”

“Tarif ettiğiniz doğrultuyu takip ettim efendim.”

“Onu vurabildin mi?”

“Turuncu kız bir problem. Çok iyi ok kullanıyor. Henüz onun kadar gelişmedim.”

“Bu Amber olmalı. Yanında olduğu gerçekten doğruymuş.”

 Yeşil gözlerini kısıp, düşünceli bir şekilde sakalını sıvazladı.

 “Daha çok atış alıştırması yapmalısın. Sarcophume'lar avlanmada bizden yıllarca ileride ve Amber küçük yaştan beri bu işi biliyor. Neyle karşı karşı olduğuna dikkat et.”

 Karşısındaki genç itaat edercesine başını salladı ve yere bakmaya devam etti.

 “Efendim bir sorun daha var.”

“Ne?” sesi sinirli geliyordu.

“Kullandığım oklar, üzerinde sembol taşıyanlardı.”

“Nasıl buna dikkat etmezsin?! Ya kim olduğunu fark ederlerse?”

“Sanmıyorum efendim. Okların yakında bir yere saplandığını görmedim.”

“Git buradan.” elini ona çadırdan çıkmasını emreder şekilde savurdu.

 Genç kafasını iyice eğip arkasını döndü.

“Ve sakın bir daha üzerinde Herbihume sembolünün bulunduğu okları kullanmaya kalkma!”

_____________________________________________

*Herbihume ve Sarcophume kabileleri arasındaki bir anlaşma: Bir kabile diğer bir kabilenin sınırına yaklaşamaz. Bu sınırlar içerisindeyken savaş başlatamaz.

Not: Son bölümdeki geçmişe geri dönüş, bir flashback tarzındadır.

Yazardan küçük bir soru: Konuşmaları italik yazmam sorun oluyormuş. Eğer sorun yaşayan çok fazla kişi varsa bunu değiştiririm. Lütfen yorumlarınızda belirtin :)

Waldeinsamkeit(ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin