Ahde Vefa

36 9 28
                                    



Bazen öyle kimseler ve öyle anlar vardır ki, hayatınızın dönüm noktası olur. Ön yargı duvarlarınızı aşamadığınızdan dolayı göremezsiniz. 'Bu kim ki?' dersiniz ama sonra o kişi sizin hayatınızda 'iyi ki var.' dediğiniz olur.

Ahde Vefa... Tam da bunun adı... Asla unutmamak... Ve minnettarlığınızı göstermek...

**
Baharın Başlangıcı/ 2005

Ankara'nın gözde yerlerinden biri olan Mogan Gölü'nün karşısında bir bankta, gözleri uzaklara dalmış genç bir kız oturmaktaydı.

Genç kız, saatlerdir oturduğu yerden yavaşça kalktı. Kafasını kaldırdı ve baharın habercisi olan çiçeklenmiş ağaçlara baktı. Esmer tenine yakışan kızıl saçları, geçmişten bugüne doğallığından bir şey kaybetmemişti ve rüzgarında savruluyordu. Koyu kahverengi, ceylan gözlerinin önüne düşen kızıl kakülleri, ince biçimli kızıl kaşlarını kapatıyordu. Mantosunun ceplerine koyduğu ellerini çıkararak, sağ eliyle kaküllerini düzeltti. Gölü arkasına alarak önündeki dağlara baktı. Bir zamanlar okuduğu liseyi anımsadı. O zamanlar ne kadar çocuksu, ne kadar da toydu. Hayatını mahvetmek üzereyken genç kızın elinden tutan, hayatının dönüm noktasını oluşturan iki kişi vardı: Edebiyat Öğretmeni Hikmet Hidayet DOĞUŞ ve eşi Feyza Nur DOĞUŞ.

Onlar olmasaydı belki de şu anda çok kötü bir vaziyette olacak, hatta belki de çoktan ölmüş olacaktı. O yıllarda genç kızın ve sınıf arkadaşlarının elinden tutmasaydı bu karı-koca, o sınıftaki herkesin dünya hayatı zehir zemberek olacak, ahiret hayatlarını da kaybetmiş olacaklardı. Derslerine giren bütün hocaların aksine onlar, sınıftakilere çok cana yakın davranmış ve 'Sizden hiçbir halt olmaz.' diyen öğretmenlere karşın 'Siz mükemmel öğrencilersiniz, eminim ki siz ileride çok başarılı olacaksınız ve yüksek mevkilerde bulunacaksınız.' demişlerdi. İşte o gün, bu iki öğretmen onların gönüllerini kazanmış, hiçbir zaman unutulmamak üzere hafızalara kazınmıştı.

Lise yıllarını anımsadıktan sonra telefonunun, kulaklarına dolan melodisiyle irkilerek elini cebine attı ve telefonu çıkararak arayana baktı.

Arıyor...

Özgürlük...

Özgürlük gerçekten aranan bir kavramdı şu sıralar. Ama neden sadece isimlere konulur olmuştu ki? Neden 'Özgürlük' adı altında insanlar 'Mahkum'du? İnsanlar köle olduklarının farkında bile değillerdi. Ne saçma bir düzendi bu. Bunu bir türlü anlamlandıramıyordu genç kız.

Bütün bu düşünceleri kafasından silip attı ve çalan telefonunu açarak kulağına koydu. Karşıdan gelen neşeli, bir o kadar da heyecanlı sese kulak verdi.

"Kader... Nasılsın, ne yapıyorsun?"

Kaskatı kesilmiş yüzüne bir gülümseme yerleşti genç kızın. Ve cevapladı, bu dostane soruyu.

"İyiyim Özgürlük, sende ne var ne yok? Yine çok neşelisin."

Telefonun karşısından bir kıkırdama duyuldu.

"Evet Kader, neşeliyim ama her zamanki neşemden farklı bu seferki."

Kaşları çatılmıştı genç kızın. Nasıl bir farklılık olabilirdi ki?

"Çatlatma da söyle neymiş bu sefer ki farklılık?"

"Avukatları sensin ama senin haberin yok öyle mi?"

Kader, sabırla derinden bir nefes alıp verdi. Lise arkadaşının bu tavırları da neyin nesiydi? Tamam, özgür değillerdi ama bu kadarcık da özgür olabilirlerdi herhalde.

Gözlerinden Alsın Ateşi Güneş (KİTAP OLDU!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin