1

26.5K 618 95
                                    

Ayaklarım, beni hiç bilmediğim bir kaderin eşiğine taşıyordu. Kader, pek sevmediğim bir kelime olsa da oradan oraya savrulmaktan daha cazip geliyordu. Yaşadığım ve hayatta olduğum sürece de benim kaderim hep kötü sürprizleri sevecekti.

Tabii bu kötü sürprizlere bir aracı vermek zorundaydı. Tıpkı babamın yakın arkadaşı Kemal Bey gibi. Onu en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyordum. Hatırladığım tek şey gözü gibi koruduğu ve kaç yaşına gelirse gelsin bebek gibi sevdiği küçük kızı Meyra'ydı.

Kızı Meyra ile çok iyi anlaşırdık eskiden. Eskiden kastım oyun hamurlarına ilgi duyup renkli kızlardan oluşan grupların şarkılarını dinlediğim zamanlardı. Ama aramıza soğukluk girmişti. Benim babam, senin babanı döver kavgasında silahsız kaldığımda ondan etimle kemiğimle nefret etmiştim. Etimle daha çok etmiş olabilirdim çünkü en sevdiği atıştırmalık fıstık ezmeli çikolata olan birinin sıska olmasını beklemezdi kimse.

Sonunda gelmiştim. Kemal Bey'in heybetini göstermek için tasarlattığı daha on metreden belli olan ev-saray ya da malikanesiydi. Evin alttan ısınması olduğuna emindim, kaldığım yurt odalarına kıyasla bu eve girmek tanrıdan gelen "Günah işlersen sonun bura!" diye göstereceği kadar sıcaktı. Aslında bakılırsa çift kat yorganın altı daha iyiydi. En azından soğuktan donmak üzere olan insanlar hayal gördüğünü söylerdi ve yaklaşık doğduğumdan beri hayallerde yaşıyordum.

Karşımdaki adam sadece bir iş adamıydı. Fakat zenginliğine ve bu maddiyat gücünün nereden geldiğine bakılırsa koruma sayısını artırması bile gerekebilirdi. Benim gelişimin onu bu kadar heyecanlandıracağını bilemiyordum, ayakta ve dört gözle, az önce girdiğim kapıya bakıyordu "Ah Milena, benim hırçın çiçeğim. Seni görmek ne güzel, hoş geldin" ceketimin kalın derisine rağmen ellerindeki sıcaklığı hissetmiştim. Seviyeli bir sarılma sırasında duyduğum tıraş losyonunun kokusu, limon kolonyasından çok daha fazlasıydı. "Sizi görmek de çok güzel, efendim" kolumdan tutup beni bir koltuğa yönlendirmişti "Babanla kardeş sayılırdık. Seni hep öz bir amcadan daha fazla sevdim. Fakat şu kapıdan girdiğin an..." sözü yarıda kesip başını yere eğmişti. Hüznünün bütün damarlarımdan geçtiğini hissettiğimde içim acısa da zayıf düştüğüm için kendimi çok acımasız bir şekilde eleştirmeye hazırdım.

Söylediği şeye tebessüm etmekle yetinmiştim. Robotmuş gibi bakan ve "Bana emir ver!" der gibi yalvaran görevli kadın bir şeyler servis ediyordu. Kemal Bey, fincandaki çayından bir yudum aldı "Uzun zamandır görüşemedik Milena. Babanın ölümü beni derinden sarstı. Sana baktıkça, babanı görüyordum." emeği çoktu ama kibarca bana başıma kalmandan korktum, demeye çalışıyordu. "Önemli değil, zaten ben de yatılı olduğum için dışarı çıkamıyor veya telefon kullanamıyordum ama yurttan çıktım." oldukça sakin ilerleyen konuşmanın sonunda gereksiz bir heyecan yaşamıştı "Yoksa sen liseyi bitirdin mi? Onun için mi yurttan çıktın?" merakla sorduğu soru karşısında şaşırmıştım. Benim liseyi bitirip bitirmemem neden bu kadar ilgilendirmişti onu?

"Buraya sesleme amacınızı bilmiyorum. Burs bağlamak ve beni o ölümcül aslan kafesine kapatmak istiyorsanız üzgünüm. Bir aslanın, parmaklıklar ardında asla doğasını kaybetmeyeceğini ve doğası gereği saldırgan olduğunu hatırlatırım. Benim yerim orası değil." mutluydu hatta çok çok mutluydu. Bu tutumum onu güvende hissettirdiği için geriye yaslanmıştı.

Kadife koltuktan gelen garip sesi aldırmamıştım. Oturduğum koltukta dikleştim "Demek hala liseyi okuyorsun, bu çok güzel. Sana bir teklifim var Milena." sanırım konuştuğum dilin frekansını biri değiştirmişti "Size söylediğim şeyi iyi düşünün Kemal Bey! Babam beni, lisedeki üç beş zorbayla dalaşmak için yetiştirmedi." ellerimi ona doğru uzattım "Normal bir öğrenci olmak istesem ellerimde açılan bu yaralara aşık olup sertleşip nasır tutmalarını beklemezdim."

YAKIN KORUMA (Yeniden Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin