Şu anki durumu özetlerse Taehyung, sadece iki kelime söyleyebilirdi.
Endişe ve korku.
Etrafına bakınıyordu. Daha bir saat bile olmamıştı dışarı çıkmasına aslında. Ancak etrafında gördüğü on, on beş kişilik asker, şimdi hesaplayamayacağı bir yüksekliye çıkmıştı. Yüzlerinde aynı kendi yüzünde olan endişe barındırıyorlardı. Ne olacağını bilmiyorlardı. Bunun için hep hazırlardı. Andong askerleri en iyisiydi. Buna rağmen her insan oğlunun içinde mevcüt olan o korku yavaşça cüceriyordu. Savaş başlıyordu ve hepsi ceylanı görmek için Andong sınırını geçen Taehyung yüzündendi. Bunu herşeyi hatırlasa asla yapmayacağını biliyordu. Çünkü bunun için fazla korkaktı.
Rüya meselesini artık rafa kaldırmıştı. Rüya olmayacak kadar gerçekti gördükleri. İnsanlar panikle bir yerlere koşuyor, ona itici bakışlar atmayı da unutmuyorlardı. Yanlız insanlar da değildi panikte olan. Ağaçlar üzerinde uçuşan toplu kuşlar da büyük savaşın habercisiydi. Bulutlar bile kararmış her an dolup taşacak raddeye gelmişti. Suçluydu, biliyordu ve bunu düzeltmek için hiçbir şey yapamıyordu.
"Çekil!"
Arkasından ses geldiğinde Taehyung panikle arkaya dönmüş, gördüğü iri tahta arabayla daha da endişelenmişti. Gerçek bir savaş başlıyordu. Sırayla evlerinden demir korumalarla ellerinde kılıç insanların çıktığını görüyordu. Oysa daha az evvel oyun olsun diye savurduğu kılıcı şu an kendine ihanet ediyordu. Elinde öyle korkuyla tutuyordu ki, düşman mı yoksa dost mu anlamadan yanına yaklaşanı vurabilirdi.
Gözleri doluyordu. Ayakları hareket etmiyor, kılıcı tuttuğu eller titriyordu. Yaptığı hatanın nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yaptığı tüm hatalar için pişmandı. Burayı ciddiye almalıydı. Herşeyi ciddiye almalıydı. Mantıklı düşünmeliydi, uyanacak ümidiyle yaptığı eylemler yerine daha strateji kararlar almalıydı. En azından daha iyi kılıç tutardı şimdi.
Yanında ne Jimin, ne de komutan Min vardı. Verilen şüarla ikisi de ortadan kaybolmuştu. Taehyung daha duyduğunu hazmedemeden gitmişlerdi. Etrafındaki koşuşturan yabancıları gördükce kaybolmuş küçük çocuklar gibi hissediyordu kendini. Etrafına bakınıp arkadaşlarını arıyordu, ancak gözleri öyle sulanmıştı ki, kimin kim olduğunu anlayamıyordu.
Peki ailesi neredeydi? Rüya olarak adlandırdığı hayatında anne ve babası neredeydi? Okula giderken ailesinden saklanarak gittiği okulda şimdi elinde kılıc savaşı bekleyen birisi olarak duruyordu. Onlara söylemeliydi. Belki de şimdi burada olmak yerine kendi evinde derslerini öğreniyordu.
Onları hiç Jimin'den sormamıştı. Aklında daha yeni geldiği zamanlarda fazla soru vardı, fakat şu an beyninin sorular içinde boğulmaması için de ayrı bir dua ediyordu. Hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Bildiği tek şey buradan kurtulmak istediğiydi ki, bunu bile yapamıyordu. Ebediyen burada kalacaktı. Onun gerçek hayatıydı. Artık kabul etmişti.
Az da olsa kendine geldiğinde etrafına bakınıp kaldığı o evi aramaya başlamıştı. Tüm evler aynı yolda kurulmuştu. Ancak Taehyung hepsi çok benzediğinden hangisinin olduğuna karar veremiyordu. Aynı tiplerde kurulmuştu evler, gri kerpiçler ve kahve tonlarında küçük damlara sahiplerdi. Endişesi daha da artıyordu. Bağırarak buradan kurtulmak için Tanrıya yalvarmak istiyordu. Fakat bunu da yapamıyordu. Dilini yutmuştu.
Derken, arkasından birisinin kolunu tutarak onu çekiştirdiğini farketti Taehyung. Geri dönüp baktığında arkadaşı Jungkook olduğunu gördü. Buradan kurtulmuş gibi sevinmişti bir nevi. Hiç olmadığı kadar içi rahatlamıştı.
"Sabahtan seni arıyoruz hyung. Toplanmamız lazım"
Jungkook onu çekiştire çekiştire konuştuğunda sessizce kalmaya devam etti Taehyung. Ağzından bir kelime dahi çıkmıyor, hareket dahi edemiyordu. Jungkook gelmese, yerinden kıpırdayası da yoktu. Oysa en çok buradan kurtulmaya ihtiyacı vardı.
İçeri girdiğinde ilk gördüğü kişi Hoseok olmuştu. Hoseok hızlıca ona yaklaşıp sarıldığında Taehyung da kollarını açmış ona sıkıca sarılmıştı. Gözleri dolmuştu ve ağlamamak için fazla mücadele ediyordu. İki kere kırdığı adam şu an öyle güzel sarılıyordu ki, ona yaptıkları için pişmandı. Hoseok hep onun yakın arkadaşı olmuştu.
"Sakın kendini üzeyim deme. Onlar bir behane arıyorlardı ve eninde sonunda bu savaşı başlatacaklardı" Hoseok arkadaşının saçlarını okşayarak söylediği zaman Jungkook da hılıca evden çıkıp komutanını bulmak için dışarıya çıkmıştı.
Seokjin de onu bulmak için çıkmıştı ve bulamadığı için endişeliydi. Savaşın onun yüzünden başladığını bildiği için, herkesten önce gidebilirdi. Seokjin onun için endişeleniyordu. Ancak çok uzaktan Jeon Jungkook'un sesini duyduğunda hızlıca arkaya dönmüş ve koşarak ona doğru gelen askerini görmüştü.
Sevgilisi bulunmuştu.
Hemen koşmuştu sevgilisinin yanına. Tüm o panik ve endişe bir anda yok olmuştu. Sevgilisi bu sefer onu dinlemiş ve sakin bir şekilde onu beklemişti. Hep aksini yapardı çünkü. Sevgilisi hep dövüşlerde kendini öne atar, en iyi darbelerini sunardı düşmanlarına. Bu yüzden Andong'un cesuru adlanırdı. Şimdiki Taehyung'un aksine.
"Çok endişelendim" demişti içeri girer girmez komutan Kim. Hızlıca uyuduğu yatakta başını aşağı eğmiş, oturarak yol çeken sevgilisinin yanına yaklaşıp, yataktan kaldırarak kolları arasına almıştı. Taehyung da daha yeni uyanmış gibi sevgilisinin kokusunu alır almaz kendine gelmiş, uzun zamandır konuşmadığından pürüzlü çıkan sesiyle "Özür dilerim" demişti yavaş çıkan sesiyle.
"Hayır, dileme. Onları biliyorsun. Bunu hep istemişlerdi" Seokjin küçüğünün saçları arasına öpücük bıraktı. "Sadece aptallık yapma ve komutumu dinlemeden harekete geçme"
Taehyung söz söylemek için ağzını araladığında Jimin hızlıca içeri girmiş "Komutan Min sizi çağırıyor" demişti nefes nefese. Seokjin ise sevgilisinin saçları arasına tekrar bir öpücük bırakmış ve "Hazırlan" demişti. Ve Taehyung komutanının neye hazırlanmasını dediğini iyi anlamıştı. Çünkü bu durumda başka birşeye hazırlanamazdı.
Komutan evden çıkar çıkmaz Hoseok Taehyung'un kolundan tutmuş ve "Oraya gitmeyeceksin değil mi?" demişti endişeyle. Taehyung'un hafızayla birlikte dövüş kabiliyetini de unuttuğunu biliyordu. Eğer bu savaşa katılırsa ilk düşmanından darbesini alır, hayatını kaybederdi. Yalnız Hoseok değil, diğer iki arkadaşı da onun için endişeleniyordu.
"Hoseok'un yanında kal" demişti Jungkook da. Hoseok hekim olduğundan yaralanan kişilere müdahale etmek için kamp alanında olacaktı. Taehyung'un da bu konuda bilgisi olmasa bile, en azından ona yardım etmek için yanında buluna bilirdi. Eline kılıc almaktan daha cazip bir teklifti. Ancak Taehyung içindeki o kara buludu yok edemiyordu. O savaşta onun da olması gerektiğini hissediyordu.
"Benim de orda olmam gerek" kendi kendine konuşuyormuş gibi mırıldandı Taehyung. Bunu kabul etmeye, kafasında idrak etmeye çalışıyordu.
"Taehyung, az önce küçük bebekler gibi kılıcını sallamaktan başka birşey yapamıyordun! Orada ne yapacaksın? Sana benim yaptığım gibi karşılık vermeyecekler. İlk hamlede seni gebertirler" Dedi Jimin, daha yeni antrenman yaparken sağa sola savurmaktab başka hiçbir şey yapamadığı hareketleri kast ederek söylemişti bunu. Hepsi biliyordu ki, Taehyung o savaşa katılırsa, asla geri dönemezdi.
"Öyle konuşma" dediğinde Jungkook, Jimin göz devirmiş Taehyung'un kolundan tutarak ona dönmesini sağlamıştı.
"Taehyung, sadece Hoseok'la kal. Gerisini biz halledeceğiz tamam mı?" demişti Jimin ona güven vermek istermişcesine gülümsemiş ve kollarını o küçük parmaklarıyla okşamıştı. Taehyung da ona karşılık gülümsemiş ve başını sallamıştı olumlu anlamda. Oysa Taehyung asla burada kalmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tarih, anıları meydana çıkarır✓ (TaeJin)
Short Story"Bu yüzden Kim Taehyung," öğretmen masasından kalkıp elindeki kalemi öğrencisine tehdit edermişcesine salladı "Tarihin tekrar yaşanmasını istemiyorsan, dersi güzelce oku. Yoksa, yedi saniyenin aksine, geçmiş fazla uzun sürecek" Öğrenciler kıkırdayıp...