Bölüm 2 - Kütüphane

3.9K 226 46
                                    

O sabah Lily uyandı ve pencereleri açtı. Güneş ışığının odayı doldurmasına izin verdi. Tabi odada uyuyan; Molly, Alice ve Emily adlı, sabahın köründe bu ışıkla uyandırılmaktan hoşlanmayan üç yakın arkadaşı vardı.

"Lily! Kaç kez söylemeliyim? Anlaması ne kadar zor? Sabahları perdeleri açma!" Emily uykusunun bölünmesine yine kızmıştı. Molly ve Alice de rahatsız olmalarına rağmen Emily kadar kızmamışlardı. Lily konuştu:

"Hadi çocuklar hazırlanmamız gerek." Herkes hazırlandı ve kahvaltıya indiler. James'lerin karşılarına oturmuşlardı. Çoğunlukla böyle otururlardı.

"Günaydın, Lily." dedi James en şirin gülümsemesiyle.

"Günaydın, çocuklar." Lily ise herkese hitap ederek konuşmuştu. Tatlı sohbetten sonra derse girdiler ve ilk teneffüs geldi. Lily, James ve Sirius'a yardım etmeye söz verdiği için üst kata çıktı. Ama yine geç kalmışlardı. Birkaç dakika sonra koşarak geldiler.

"Geç kaldınız!" diye çıkıştı Lily.

"Özür dileriz. Halletmemiz gereken biri- şey yani bir şey vardı." diye lafı yine son anda kurtardı James.

"Hadi başlayalım." Sirius aceleciydi.

"Tamam benle gelin." Çocuklar Lily'yi izlediler. Ama nereye gittiklerine dair hiçbir fikirleri yoktu. Sonunda Lily bir duvarın önünde durdu.

"Lily, pardon ama sen ne yapıyorsun? Daha doğrusu boş bir duvarın önünde ne işimiz var?"

"Kes sesini şapşal!" diye susturdu onu Lily. Ardından duvarı resmen boydan boya kaplayan bir kapı duvarda belirdi.

"Böyle büyüler yapabildiğini bilmiyordum. Yani- bir oda yaratmak gibi." James de çok şaşırmıştı. Lily bir yandan kapıyı açarken bir yandan konuştu.

"İkinizde saçmalamayı kesip, yüzünüzdeki şu ifadeleri siler misiniz. Tabi ki burayı ben yaratmadım. Burası İhtiyaç Odası."

"Harika, zaten tüm ihtiyacım olan bir tuvaletti." Anlaşılan o ki Sirius bu kelimeyi farklı yorumlamıştı.

"Ah, hayır şapşal. İhtiyaç Odası sadece gerçekten bir şeye ihtiyacın olduğunda belirir. Yerini tam olarak neredeyse kimse bilmez. Ve her zaman içinde ihtiyacın olan şey vardır." Kapıyı açtı ve içeri girdi.

"Bu odayı sevdim." dedi James. Lily ise sürekli bir şeyler düşünüyor ve odada sürekli bir şeyler beliriyordu. İksir takımı, kitaplarla dolu raflar, masa, sandalye... Ama onlar düşünmeden önce de duvarda asılı bir yazı vardı.

"Eğer sorarsan, asla öğrenemezsin. Öğrenirsen, sorman yeterli." Masaya oturdular ve kazanda iksir yapmaya başladılar. Lily talimatları veriyordu.

"Biraz hızlı olun çocuklar! James, defne yapraklarını doğra. Sirius, dolaptan sarı eriği getirip kazana koy." James becerikli bir şekilde yaprakları doğruyordu. Lily buna şaşırdı.

"Peki bu iksir ne işe yarayacak?"

"Bu iksir zamanı yavaşlatacak. Yani eğer yapmayı becerirsek."

"Vaov." diye yine şaşkınlığını belirtti James." Sirius devam etti:

"Ben bu şeyi asla içmem. Berbat kokuyor" derken yüzünü buruşturdu.

"Zaman iksirleri içilmez, şapşal. Bir zaman nesnesinin üzerine damlatılır."

O sırada Sirius, Lily'nin ondan istediği üzere bir erik getirip kazana fırlattı. O kadar hızlı fırlatmıştı ki, kazandaki suyun birkaç damlası Lily'nin üzerine sıçradı. İşte ne olduysa o an oldu.

Etrafları aşırı derecede hızlı bir şekilde dönmeye başladı. Arada sırada karartılar hareket ediyor ama saliseler geçmeden yok oluyorlardı. Onlara insan demek zordu. Sanki zaman inanılmaz bir hızla akıyor, onlarsa izliyorlardı. Yan yana durmuşlardı. James'in eli Lily'nin omzunda, kendisi ise tam yanında duruyordu. Lily inanılmaz bir hızla cüppesinden asasını çıkarıp:

"Elen Wanva!" İşe yaramayınca tekrarladı. "ELEN WANVA!" O sırada zaman eski hızıyla akmaya devam etti.

"Az önce ne oldu?" diye sordu James. Hiçbirinin bunun hakkında tam olarak bir fikirleri yoktu. Pencereden dışarı baktıklarında gece yarısı olduğunu gördüler. Oysa daha az önce ilk teneffüstü. Bu nasıl mümkün olabilirdi. Lily olayları özetledi ve ortaya koydu.

"Zaman iksiri yapıyorduk. Bir zaman nesnesine dökecektik ve zamanı yavaşlatacaktık. Son malzeme olarak sarı erik kalmıştı. Sirius, kazana sarı erik attın değil mi?" Sirius endişeli bir ifadeyle:

"Şey, en önde beyaz erik vardı. Ben de onu attım."

"Ne? Delirdin mi sen?!" diye bağırdı Lily.

"Ne farkı var. Ha beyaz ha sarı."

"O eriklerin tam yirmi yedi çeşidi var şapşal." Lily önüne döndü ve olayları özetlemeye devam etti.

"Sonra kazana beyaz erik attı ve... Tabi ya!" diye sıçradı. Çocuklar yine olanları anlamamıştı. Boynundaki kolyeyi gösterdi. Küçük bir kum saatine benziyordu.

"İksiri bir zaman nesnesine dökmemiz gerekiyordu. Ve iksir de bunun üzerine sıçradı. Anlamadınız mı?"

"Lily, neyi anlamamız gerek?" diye sordu James.

"Bu bir zaman döndürücü. Derslere girebilmek için kullanıyordum. Zamanda yolculuk yapmaya yarıyor. Yani iksir bu zaman nesnesinin üzerine döküldü. Ve zamanda ileri gittik. Eğer Sirius doğru malzemeyi atmış olsaydı bunlar olmayacaktı." Diyerek konuşmasını bitirdi. James:

"Belki de zaman sadece birkaç saat hızlanmış ve gece yarısı olmuştur." diye olumlu düşünmeye çalıştı. Lily devam etti:

"Öylece bekleyemeyiz. Hala Hogwarts'tayız ve burada ihtiyacımız olan şeyi bulabiliriz. Kütüphaneye gidiyoruz." Sirius:

"Ama zamanda yolculuk yapmak beni yordu, uyumak istiyorum."

"Teknik olarak zaten birkaç saat önce uyandın. Şimdi gidiyoruz." diye son sözünü söyledi. James ve Liy önde, Sirius arkada; ellerinde bir el feneri kütüphanenin yolunu tuttular. James'in görünmezlik pelerini yanındaydı, bu yüzden onu kullandılar. İçeri girdiler. Bu saatte kimsenin olmayacağını ummuşlardı ama karşılarında üç çocuk fısır fısır konuşuyordu. Nefeslerini tutup sessizce onları dinlediler. Uykulu bir ses konuştu:

"Ah, neden gecenin köründe buraya geldik hiç anlamıyorum."

"Söylenmeyi keser misin?" Bu ses bir kızdan gelmişti. O sırada diğer çocuk ayağa kalktı ve arkasını döndü. O sırada görünmezlik pelerinin altındaki üçlünün dili tutulmuş, ağızları açık kalmıştı. Lily:

"James. Bu... Bu... Sensin!"

Çapulcular - Zaman Yolculuğu KehanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin