💦|PROLOG|

76 42 4
                                    


🍷

|"Ağlama kırık kadın ,ağlama virâne kentin payitahtı;bilirsin sen ağlayınca gök kubbe dar geliyor evr-i kainata.."

"Elimde değil gök kubbenin Roan'ı!Çok acıtıyorlar..."

"Acıma, gök kubbenin bahtsız kızı!Acıma... Yüreğimin sana devindiği her an ben kırdıkların ve kıracakların için fazlasıyla acıyor olacağım..."|

M.M.Z...






🍷

Bir akşamüstü, bir adam bir kadın için herşeyin  fazlası olurken gün geceyi devirmeye and içmişti.

Devrilen gece her ikisini de karanlığa boğmaya hazırlanıyordu.

Her ikisinin kader çizgilerinden akan oluk oluk lanet ,aşkın efsunuyla kutsandığı ân  birşeyler  oldu.

Yarınlar artık umuta gebe kalmaya söz verirken bir adam bir kadının kirpik uçlarına ezgiler dizdi.Ve her göz kırpışında huzurun senfonisini dinlediği kadının varlığına ödediği en güzel bedel ise şüphesiz damarlarında gezen kanın beraatini ilan ettiği ândı.

Iki günahkâr ruhun gecenin ayazında ķâmerin gölgesi altına serilen, damarlarındaki zehirlerin zemin üstüne olan eşsiz dansına silüetleri yansırken huzurlu ve bir parça kendileri gibiydiler.

Onlara da bu yakışmaz mıydı?

Katran karası olan kanları üzerinde pervasız iki bedenin muazzam uyumu eşsiz bir tablo niteliği taşırken ikisinin dudak kenarlarını  süsleyen saf acıydı şüphesiz.

Böylesine acırken böylesine uzak olmak...

Bu amansız bir aşk hikâyesiydi.

Gerçi bir aşk hikâyesi miydi orası hâlâ  meçhulü oynuyordu ya!

Bu amansızlığın ve anlamsızlığın yasakları ezerek birleştiği yakıcı bir hikâyeydi.

Saç telinden tutun ruhunun izbe kutularına kadar acıyla yoğrulmuş  bir kadının şifayı en yanlış adamda araması değildi bu  hikâyede anlatılmak istenen!

Tam tersi!

Kader çarkının döne döne acıdan var ettiği bir kadına  yine aynı kader çarkının  aynı kadına  vaadettiği bir hayata en başından beri dahil olan bir adamın o hayata davetinde  parça parça söküp parça parça yerine geri koyacağı kırıklıkları kim taşıyacak orası anlatılacaktı!

Birbirlerinden olabildiğince her şeyi esirgerken kendilerini kayıtsızca teslim ettiklerinden haberdar olmayan iki nabzı noksan insanın vicdan yoklayan hikâyesi bu!

🍷

Soğutan ayazin kavurduğu iki yanık tenden nükseden acının tezatlığının can yaktığı bir gecede ,bir kadın  dizlerindeki adam uğruna yapmayacağı şey olmadığının gerçeğine tüm çıplaklığıyla rast gelirken adamın cılız bilinci acı içinde kıvranarak son bir umut dillenmişti .

"Sevgisinin büyüklüğünden utandığım Virâne kadın!" Kalan son güç parçasıyla elini kadının yanağı hizasına getirip durdu,usulca okşadığı yanak etindeki kaslar soğuk elin varlığıyla titrerken son bir çabayla gülümseyip söz aldı.

"Adının hakkını verme olur mu?" Cümlesinin bitimini devralan yanağının üstündeki eli gürültüyle zemine düşerken düştüğü yer ;ķâmerin gölgesi altına devrilen adamla kadının silüetinin yansıdığı kan birikintisiydi.

Kucağında sevdiği adam,yüzünde kendi gözyaşıyla karışık ,yüreğine talip adamın sıçrayan kan ile usulca gözlerini kapatıp sözü devraldı;

"Vermem âmâ  sen,adının hakkını ver olur mu Afak! Çünkü bilirsin ,kalbi kırık küçük kadınların kırıklarından daha büyük gökyüzüne ihtiyaçları vardır. "

Sözlerin tükendiği, kader çizgilerinin birbirinden ayrılmaya yüz tuttuğu bir gecede kadının kana bulanmış gözyaşı tüm lanetlere en iyi tılsım oldu.














🌱

Hikâyeler sebastian! Hikâyeler çok can yakar bilir misin?  Özellikle de kendi hikâyesini kendi yazan insanların  hikâyeleri.

Herkesin yazılacak  bir hikâyesi vardı.

Bizimde vardı tâbi . Bizde karaladık birkaç birşey.

Birkaç karalamadan sonra ise yolumuz buraya düştü işte.

Okunmaya değer mi bilmem âmâ bari benim yazmama değsin dedim ve yazdım.

Peki ya sen? Senin hikâyen nasıl?

Herkesin yazılmaya değer bir hikâyesi var mı bilmem âmâ dinlenmeye değer bir hikâyesi olduğuna eminim.

Ben Queen!

Eksiğiyle fazlasıyla Queen!

Delice kendi hikayesini yazmaya uğraşan kadın.

Ha bu arada. Yazar değil ,yazan;)

M.M.Z...

 VİRÂNI ÂFÂK.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin