2. Bölüm

59 5 2
                                    

Gözlerimi açtığımda sevinç çığlıkları duydum. Kullaklarım pek hoş karşılamadı bu çığlıkları. Zaten başım çatlamak üzereydi, bu çığlıklarla daha çok ağrımaya başladı. Uyanır uyanmaz nereden geldiğini anlayamadığım bu berbat baş ağrısını bir kenara bırakıp, o kulak koparıcı çığlığın sahibini bulmak amacıyla etrafıma baktım ve babaannemi gördüm. Mutluluktan ağlıyordu. Yanında beyaz önlüklü bir kadın vardı. Sanırım hemşireydi. O an hastanede olduğumu fark ettim ve neden burda olduğumu hatırladım. Yine hüzünlendim. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Ama hayır! Güçlü olmak zorundaydım. O korkunç kaza annem ve babamı benden almış olabilir ama ayakta durmalıyım. Çok üzülüyorum ama yılmayacağım. Çünkü annem ve babamın tek dileğini yerine getirip okumalı ve meslek sahibi olmalıyım! Onlarsız bile! Bunu yapacaktım ve annele babam benimle gurur duyacaktı.

Hemşirenin konuşmasıyla dikkatimi ona verdim. "Lütfen yaslanın ve kendinizi yormayın." dedi. Yaslanın mı? O an oturur vaziyette olduğumu fark ettim. Ne ara olmuştu bu? Neyse. Zaten herşey çok yolunda ben buna takıldım. Hemşire, uyandığımı doktora haber vermek için odadan ayrıldı. O sıra da babaannem konuşmaya başladı. Neredeyse ağlayacaktı ama güçlü görünmeye çalışıyordu. Bu her halinden belliydi.

-İyi misin kızım? Başın hâlâ dönüyor mu?

-Yok babaannem. İyiyim hiç bişeyim yok.

-Ah benim güzel yavrum...

-Babaanne ağlama lütfen benide ağlatacaksın. Biz güçlü olmalıyız. Onlarda burada olsaydı böyle isterdi değil mi?

-Evet güçlü torunum. Sen üzülme yeter.

Her ne kadar böyle konuşsakta ikimizde biliyorduk ki hiç iyi değildik. Hem de hiç. Sadece birbirimizi ağlatmamak için böyle davranıyorduk. Kendimizi bıraksak.. ağlamak kelimesi yetersiz kalacaktı. Ama ağlamak onları geri getirmiyordu. Ama ben dayanamadım. Ben dayanamadım ve babaanneme sarılarak sessizce ağladım. Onun da ağladığını biliyordum. Ama sesini çıkarmıyordu. Sarılmama karşılık verdi. Biraz zaman geçtikten sonra geri çekildim ve göz yaşlarımı sildim. Konuyu dağıtmalıydım. Hem de acilen. Yoksa babaannem durmayacaktı. "Babaanne hadi sana yemek ısmarlayayım!" dedim çabucak ve yüzüme yalandan bir gülümseme kondurdum. Devam ettim. "Hem biliyorum ikimizin göbüşü de yemek yemek için can atıyor! Acıktık zaten Merişş!" dedim. Babaannemin adı Meryem ama ben ona Meriş derim. Bunu özellikle söylemiştim. Ne zaman söylesem gülerdi çünkü, ve şu an en çok ihtiyacım olan şey de onun gülümsemesi idi. Göz yaşlarını sildi ve konuşmaya başladı.

-Yiyelim tabi kızım ama bu sefer ben ısmarlayacağım. Hep sen ısmarlıyorsun bana fırsat vermiyorsun. Olmuyor bak.

-Ya Meriş! Sen babaannemsin benim. Tabi ki ben ısmarlayacağım. Bir torun olarak görevlerimin arasında bu. Hem sana da hava hoş maniler çıkmıyo cebinden.

-Aa! Bak sen şuna büyümüş de babaannesine imalı imalı konuşuyor. Koparırım o dilini.

Başardım! Merişi güldürdüm! Artık daha iyi hissediyorum.

Az sonra doktor geldi. Bana durumumu sordu. Bir kaç kontrolden geçirdi ve gidebilmem için taburcı işlemlerini başlattı. 16-17 dk sonra Merişle hastaneden çıktık. Doğruca bir restoranta girdik. Yemekler bitince garson geldi. Masayı topladı. Bizde 2 çay söyledik. Babaannem birşey söyleyecek gibi oldu. Ancak duraksadı ve vazgeçti. Çok düşünceli görünüyordu. Biraz daha düşündükten sonra konuşmaya başladı.

-Duru.

-Efendim Meriş.

-Kızım. Beni üzmemek, moralimi düşürmemek için neşeli gibi davranıyorsun. Biliyorum. Ama yaşadığımız şey çok ağır ve artık beraberiz. Bir tek biz kaldık kızım. Biliyorsun ben 61 yaşındayım. İyice yaşlandım. Ne kadar ömrüm kaldı bilemem. Belki 10 yıl, belki 1 gün.

ZİNCİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin