Hermes çocuğu aldı ve Olympus’a çıkardı ve çocuğunu diğer tanrılarla takdim etti. Başta Dionisus olmak üzere tanrılar çocuktan oldukça hoşlandılar ve hepsi birden ona Pan (herşey) olarak hitap etti çünkü hepsi de ondan memnun kalmıştı .
----------------
Ilerki zamanlarda Pan, diğer büyük tanrılar tarafından dışlanan ve alaya alınan bir tanrı oldu. Bir tanrı olmasına rağmen insanlar arasında da aynı şekilde pek korkulmayan ve saygı görmeyen bir tanrıydı. İnsanların gözünde Pan; ormanlarda dolaşan, çobanları koruyan ve insanların uykuda olduğu zamanlarda aniden attığı çığlıklar ile çocukları korkutan basit bir tanrıdır.Çoğu kaynakta Pan Hermes'in oğlu diye geçer; gerçekten de diğer tanrılar arasında pan'a en çok saygı gösteren Tanrı Hermes'tir. Hermes'in hiperaktifliği ve umursamazlığı da Pan'ın karakteristik özellikleri ile uyuşmaktadır. Pan aynı zamanda da müziği çok seven bir tanrıdır: kendine has flüdü ile dağlarda, çayırlarda koşturarak müzik yapar.
Çok sonradan heredot'un aktardığına göre bu tanrıya verilen saygı yükselmiştir: Heredot, Maraton Savaşı'nda tüm atinalıların duyduğu çok korkunç bir çığlığı anlatır. Atinalılar bunun Pan'dan başkası olamayacağını bildikleri için savaştaki motivasyonları çok daha artmıştır; Persler ise bu çığlığı duyar duymaz içlerine bir korku yerleşmiş ve bir çoğu da bu çığlıkla etrafa kaçışmıştır. Atinalılar savaşı kazandıktan sonra Pan'a çok büyük bir saygı gösterir ve ona ithaf edilmiş bir tapınak yaparlar.-----
Efsaneye göre Pan mağaranın eşiğinde ölmüş olanları beklerdi ve Hermes buradan geçenleri Hades’e götürürdü.
-----------Hristiyanlığın kabülünden sonra eski dinin tanrıları yeninin şeytanları olacaktı. İşte halihazırda kendi tanrılarından memnun olan halk birdenbire günahkar, kafir ve ‘tek gerçek’ tanrının düşmanı haline gelmişti. Paganizm ve Hristiyanlık çarpışmak zorunda kaldı. Bu süreçte Pan da hristiyanlar tarafından Paganizmin lideri ilan edildi ve çok geçmeden de Pan Şeytan haline dönüştürüldü. Fakat tüm bunlar olmadan zaten Pan’ın bir tanrı olduğunu da hatırlayalım. Peki neydi bu gülüp eğlendiren tanrıyı hristiyanların gözünde iğrenç kılan? Neresindeydi bu şeytan? Akla ilk gelen Pan’ın cinselliği oluyor. Öteden beri bir çok periyi baştan çıkardığı biliniyordu. Echo, Pan’ın peşinde sesten ibaret bir varlığa dönüştü. Yüzüne bakmayan ay tanrıçası Selene’yi beyaz koç derisi içerisinde ayartmıştı. Dionysus’un bütün sarhoş maenadları ile beraber olmuştu. Özellike ay tanrıçasını şekil değiştirerek ayartması hristiyanların gözünde şeytanın başka kılıklara girip baştan çıkarma kabiliyeti olduğu inancına dönüştü. 185-214 arasında yaşamış peder Origen’in anlattığı Şeytan ile Pan arasındaki benzerlikler oldukça açıktır. Pan ruhun özgürlüğünü, doğal güdüleri, günahsız aşkı temsil ediyordu. Hristiyanlığı yaratanlara göre Pan’ın özellikleri olan ruhun özgürlüğü ve şehvet ancak Şeytan’ın işi olabilirdi.
-----------Paganların ise suçluluk duygusu, utanması, bir günah algısı yoktu. Böylece Pan suçun en iyi örneği, günahın vücuda gelmiş hali ve insanın en büyük zayıflığının yani seksin sembolü haline getirildi. Açıkçası kendinden önceki tanrı ve tanrıçalar gibi Pan da ya başka bir düşünce ile kaynaştırılacak ya bastırılıp saklanacak ya da özünden değiştirilecekti. Hristiyanlar herhangi bir şeyi değiştiremeden Pan’ı kendi alanlarına Şeytan olarak kabul etti. Pan yok edilemedi çünkü çok sayıda insan tarafından bilinip sevilmekte ve tapınılmaktaydı hala. İnsanların aklından ve kalplerinden sökülemedi, bu sebeple de yapabilecekleri tek şey kötüleştirmekti ve böyle de oldu. Hristiyanların bu eylemi her yerde hissedilirken tepkiler de birbirinden değişikti.
Pan’ın Ölümü
Yunan tarihçi Plutark, Pan’ın ölümü hakkında bize aşağıdakileri iletmiştir.
"Epitherses … Bir keresinde bana İtalya’ya yaptığı bir seyahat için yük ve yolcu taşıyan bir gemiye bindiğinden bahsetmişti. Ekinades Adaları’na gelindiğinde neredeyse akşam olmuştu, rüzgar dindi ve gemi Paxi’ye doğru sürüklenmeye başladı. Neredeyse herkes uyanıktı ve büyük çoğunluk henüz akşam yemeğinden kalma şarabı bitirmemişti. Aniden Paxi adasından bir sesin Thamus’a seslendiği işitildi, herkes şaşkındı. Thamus Mısırlı bir kaptandı, ve gemideki çoğu kişi tarafından bile tanınmıyordu. İki kere seslendi ses, bir yanıt alamadı. Üçünde de cevap verdi Thamus ve seslenen sesini yükselterek aynen şunları iletti, “Palodes’in karşısına geldiğinizde duyurun, Yüce Pan öldü.” Bunu duyduklarında, hepsi, dedi Epitherses, hayretler içindeydi ve aralarında denileni yapıp yapmamanın sonuçlarını tartışmaya başlamışlardı. Mevcut koşullarda Thamus eğer bir meltem eşlik ederse sessizce geçmeyi, ama eğer rüzgar olmaz ise denileni yapmaya karar verdi. Böylece Palodes’e geldiklerinde ne bir rüzgar ne de bir dalga buldular. Thamus karaya bakarak geminin kıç tarafından duyduğunu nasıl duydu ise seslendi. “Yüce Pan öldü.” Daha dediklerini bitirmeden içler acısı feryatlar işitildi, bir kişiden değil, şaşkın haldeki çokları aynı durumdaydı. Gemide çok kişi bulunduğundan hikaye kısa zamanda Roma’ya ulaştı ve Thamus imparator Tiberius tarafından çağırıldı. Tiberius hikayenin doğruluğundan sarayındaki bilginler aracılığı ile de emin oldu.”
Hikayede göze çarpması gereken nokta Pan’ın ölümünün İsa’nın ölümünden (ya da tarihteki başka bir tanrının) daha fazla tanığı olmasıdır.
Bu miti gerçekten ciddiye alan Plutark’ın hayatı milattan sonra 45-125 yılları arasında geçmişti. Bu da incil’in yazılma zamanına denk düşmektedir. Pan’ın ölümüyle ilgili spekülasyonlar Rönesans ve sonrasında da süregitmişti. Rabelais Pan’ın İsa olduğunu söylüyordu; Pan, herşey anlamına geliyordu ve İsa insanlığın ‘herşey’i idi. Kimi de İsa ile Pan’ın aynı rütbeden birbirine denk varlıklar olduğunu ve birinin ölümünün diğerini de etkileyeceğini düşünüyordu. Tüm bunlar bir dönemin nasıl düşündüğünü özetliyordu. Büyük çoğunluk için bu paganizmin sonunun başlangıcıydı.Büyük Pan öldü! Onlar için bu herşeyin bitişiydi, sadece eski bir inancın kaldırılıp atılması değildi.
Pan’ın doğası ve özellikleri tek tek Şeytan figürüne yansıtılmaya başlandı. Pan sadece bir kez değil defalarca ölmüştü kiliseye göre, defalarca öldüğü iddia edildi ama o her zaman hayatta kalmıştı. Kimse bir anda hristiyanlaşmadı, çokları hristiyan olmayı reddedip kendi tanrılarına tapınmayı sürdürdü. Keltler Pan’ı oldukça andıran boynuzlu bir tanrıya tapınmaya devam ettiler örneğin ve kıtada daha çokları yunan-roma tanrılarına tapıyordu. Gerçekte böyle bir direniş olmasına rağmen tarihte insanların toplu olarak din değiştirmesi ancak sadece hükümdarlarının hristiyanlığı seçmesiyle açıklanabilirdi. Yani halk aslında başka bir dini yaşamaya devam etse de kanunen, kağıt üzerinde insanlar hristiyan olarak gösterilebilirdi. Bu o zamanlar için oldukça tipik bir durumdu. Bütün bunlar boynuzlu tanrının hristiyanlar için ciddi bir rakip olduğunu göstermektedir. Hristiyanlar bu nedenle pagan dinlerine inananları büyücüler şeklinde damgaladı, tanrılarına şeytan adını verdi ve tapınaklarını kiliseler haline getirdi. Bu süreçte ölüm bir yana şeytanın varlığı her zamankinden daha fazla hissedildi. 6. Papa Paul’ün kendi sözleriyle
“Bu karanlık ve rahatsız edici varlığın gerçekten var olduğunu ve hala haince planlar peşinde olduğunu biliyoruz.”
Bu açıklama 1973 senesinde yapılmıştı. Bu geleneksel açıklama aynı haliyle bugün de savunulmaktadır.
Peki gerçekten şehvet Tanrısı Pan veya yeni ünvanı ile Şeytan ölmüş müydü?