Not

598 74 19
                                    

Bir kaç gün sonra'

-"Herkes hazır mı bakalım."

Pan'ı , taktığı siyah güneş gözlükleri ve hasır şapkasıyla ciddiye almak son derece zordu. Tam bir turist havasına girmiş , elindeki haritayla etrafa gülücükler saçarak son kontrolleri yapıyordu. Ama ilk karşılaşmamızdaki karizmatik adam duruşu hangi kılıkta olursa olsun şaşırtıcı bir şekilde etkisini koruyordu.

-"Bir bakalım... Melez burada ve silahlanmış vaziyette , Adem'in hatunu ve şu saçma büyücü şeyleri de burada vee bir bakalım..."

Yanıma gelip beni tek eliyle sırtımdan kaldırdı.

-"Gary'ciğimi de aldığıma göre , hazırız."

Kedi yavrusu muamelesi görmek biraz canımı sıksa da Pan bundan oldukça memnun duruyordu. Gerçi , bu yaratıkların yanında ben kedi yavrusu gibi kalmıyor muydum ? Şeytan , yarı iblis ve yüzyıllardır yaşayan insanlığını kaybetmiş bir kadın... Tanrı'ya meydan okuyorduk ve tekrar düşününce , kedi maması olmaktansa , yavrusu olmayı yeğlerdim.

-"Yap bakalım şu hokus pokusunu."

Lilith tebeşir olduğunu düşündüğüm bir madde ile yere bir daire , onun içine de anlayamadığım semboller çizdi ve üzerlerine daha önce görmediğim, bir kaç garip parıldayan renkli tozu , latince olduğunu düşündüğüm dille bir şeyler söylerken aniden fırlattı. Tozlar önce dairenin içine savrulup sonra spiral bir şekilde dönerek havaya kalktı . Dairenin çevresinde dönen tozlar tam bir renk cümbüşü yaşatırken yerdeki semboller garip ,  ışıltılı ve açık pembe bir tonda parladı. Lucas ve Lilith dairenin içine girerek parıldayan tozların içinde gözden  kaybolurken Pan elimi tutarak bana baktı. Hazırım anlamında kafamı salladığımda adımlarımızın uygun ritmiyle birlikte , dairenin içine girdik ve saniyeler içinde dairedeki karanlıktan kurtulup güneş ışınlarına maruz kaldık.

-"Size söylemiştim , güneş gözlüğü iyidir. Aokigahara'ya hoşgeldiniz."

Gerçekten de Lilith bizim konumumuzu o garip tebeşir ve parlayan tozlarla değiştirmeyi başarmıştı.Pan seyahat yöntemimizin bir çeşit ışınlanma olacağını söylediğinde pek ikna olmamıştım bu yüzden şimdiki durumumuza şaşırmam gerekirdi sanırım , ama artık yapamıyordum. Ormanın girişi olarak düşündüğüm bir yerdeydik. Biraz ilerimizde uzun ve kasvetli ağaçlar ormanın derinliklerine doğru karamsar bir şekilde uzanıyorlardı. İstemsizce yutkundum. Lucas ve Lilith önde Pan ve ben arkada ormana doğru yürümeye başladık. Bir kaç metre ileride terkedilmiş evlere  rastladık.

-"Sahipleri nerededirler ki acaba?"

Lucas elinde tuttuğu gümüş hançeri boğazının yanından kaydırdı ve dilini çıkararak hğğk diye bir ses çıkardı. Başka bir şey yapmasına gerek yoktu. Bu cevabı anlamama yetmişti. Ormanda ilerledikçe ayak çıtırılarımızın sesinden başka bir şey duyulmamaya başlamıştı. Tek bir kuş ya da böcek sesi bile yoktu. Yakınımızdaki bir ağaca çiviyle tutturulmuş sarı bir not dikkatimi çekti. Grubun biraz gerisinde kalıp notta yazılanları okumak adına ağaca doğru yöneldim. Yazıların japonca olabileceğine verdiğim ihtimal doğru çıkmıştı. Üzerinde ne yazdığını anlayabilmeyi istiyordum. Olmayan japoncama lanet ettim. Bu notun intihar eden bir adam tarafından yazılma olasılığı merakımı arttırmışken , ben şu kağıt parçasında sadece resim görüyordum. Lucas aniden dibimde belirdiğinde yerimden sıçramıştım.

Dikkatli bir şekilde nota bakarak;

-"Anata wa mina shinudeshou."dedi.

-"Yani?"

Işınlanmamıza şaşırmazken Lucas'ın aksanlı bir şekilde Japonca konuşabilmesine şaşırmıştım.

O ise eğilip kulağıma fısıldadı;

-"Hepiniz , öleceksiniz."

PanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin