1. Bölüm

5.8K 141 6
                                    


 Sol alt karın bölgeme aniden bir acı sızınca dudaklarımdan sessiz bir ınıltı kaçtı. Yemek vakti anons edilmişti, yatağımdan kalkıyordum. Bir an kıpırdamadan ayakta durdum. Yoksullaştığını hissettığım acı garip bir şekilde haz veriyordu, çünkü ruhumu adeta boğan içimdeki acılardan alıveriyordu beni. Beni, bir an icin bile olsa, iç dünyamdan uzaklaştırıyordu. Böyle hissettiğimi kimse bilmiyordu; Azra bile. Kızımın ölümünden sonra bu hayatta en yakınım olan insan. 

 Bir sonraki an odamın kapısı açıldı ve tanıdık bir ses bana hitap etti, gelen kişinin yüzüne bakmıyordum ama elimle bıçak yaramı tutma şeklim onu birden endişellendirdiğini bana doğru hızla ilerleyen adımlarından ve "Boncuk?" diyen sesinden anlamıştım. Kafamı kaldırdım ve onun o güzel derin ve bana endişeyle bakan gözlerinin içine baktım. Anlamıştı yaramın sızladıgını. Sesinde bir sertlikle "Revire gidiyoruz" dedi. 

 "Gerek yok, Azra, ben iyiyim. Acıması normal."

Azra bir an sustu, haklı olduğumu biliyordu çünkü.

 "Tamam, o zaman koluma gir", dedi ve birlikte yavaşca odamdan çıktık.

Ceza evine döndüğümden beri bir şeylerin değiştiğini fark ettim. Atmosfer değişmişti, kadınların bir kısmı benden korkuyordu, dığer kısmı ise saygı duyuyordu ve beni yeni ağa olarak görüyorlardı. Bu durumdan hoşnut değildim. Ama Azra bir gün çıkacaktı burdan ve kızları benden başka kimseye emanet edemediğini biliyordum.  Azra, ağa olmanın zorluklarını yıllarca omuzlarında taşımıştı, o yükü bir ben görebildiğime neredeyse emindim. Ağa olmak istemiyordum, değişmek zorunda kalmak istemiyordum, omzumu egoistce yine Azra'ya yaslamak istiyordum. Ama onun için bir gün o role gireceğimden emindim.                                   Onun bir hayatı olacaktı dışarda, belki aşık olacaktı, evlenirdi hatta belki birgün, bazen durup geriye bakıp beni ve diğerlerini düşünecektı ama sonra önüne bakacaktı yine. Bu düşünce içimi sızlattığı için kendime kızdım. Hasret'in kahkahası beni acı veren düşüncelerimden çekti. Kafamı biraz kaldırdım ve Azra ile göz göze geldik. Her zaman olduğu gibi gözlerini ayıran ilk ben oldum, cünkü beni bir bakışla anlayan bu kadın'ın kafamın içinde geçenleri hissetmesinden korktum. Azra'yla paylaştığımız bu masum ve derin bağ beni bu yönden biraz korkutuyordu. Birbirimizden sır saklamayı başaramıyorduk. Acaba hissediyor muydu içimde uzun zamandır gizlediğim ve yüreğimi tatlı bir acının içine yatıran sözçükleri?

Arkamızdan geçen bir mahkumun sesi Azra'nın o yöne bakmasına sebep oldu: "Yeni mahkumlar gelmiş, duydun mu Nezaket, aralarında biri müebbet almış."   

Azra gözlerini yavaşca etrafta dolaştırdı, düşünüyordu.            

Akşam olunca biraz üşümeye başlamıştım. Ellerimin arasında en sevdiğim yazarlardan Virginia Woolf'un Deniz Feneri adlı kitabını tutuyordum, fakat aynı sayfayı defalarca kez okumuştum. Satırlar birbirine karışıyordu, beynim yeni bilgi almak istemiyordu sanki. Kısa bir paragraf ilgimi çekmişti ve onu bir kaç kez okudum:                                                                                                                             Ama o yatarak ölmeyecekti; dik bir kayalığın ucunda duracak ve orada gözleri fırtınaya  sabitlenmiş, son ana kadar karanlığı yarmaya çalışarak ayakta ölecekti.

Kapının gıcırdamasızla birlikte içinde bulunduğum dünyadan çıktım. Gelen Azraydı.

"Boncuk, ağrın var mı?", sorarak yatağa doğru geldi ve yanıma oturdu.

"Yok", dedim hafiften gülümseyerek. Gerçeği söylememiştim oda bunu biliyordu. Azra'nın dudakları ayrılmışken dışardan aniden gelen keskin ve böğüren bir ses onun sözünü kesti: "Vay be, otel gibi bir yer burası anam, kız Bahar!"                                                                                                       Bunun üzerine Azra kaşlarını aniden çattı.

"Noluyo?", sordum.

"Yeni mahkumlar. İkizmışler."

 Gece olmuştu. Çok yorgundum, cezaevine döndüğümden beri çok yorgun hissediyordum kendimi ama uyumaktan korkuyordum, çünkü beni yine esir alaçaklardı; Kabuslar. Bu ikilem beni boğuyordu, oysa kısıtsız bir şekilde nefes alıyordum.

Geceleri bir kaç defa uykudan fırladım ve nefes almak için boğuştum geçmişimdeki ruhlarla. Ve her gözlerimi actiğimda göğsümün tam üstünde ağır bir yük hissediyordum, yakarak acı veren ve nefesimi benden almaya calısan bir ağırlık. En son uyandığımda terlediğimi fark etmiştim ve tekrardan uyuyamamıştım. Yüzümü yıkayıp ortak kullanım alanına gittim. Karanlıkta sessizce oturdum ve öylesine boş amaçsızca etrafıma bakındım. Üşümeye başladığımı fark ettikten sonra kendimi yapayalnız hissediyordum. Bu dört duvar arasında neden yalnızdım onca yalnız ve sevgiye muhtaç insan arasında? Gözlerim doldu.   Gözlerim bir teselli istercesine o malum odaya baktı. Azra'ya bu kadar yakın iken, ben ondan aslında çok uzaklaşmıştım. Ne kadar yakınlaşırsak, o kadar uzaklaşıyordum ondan. Ona duyduğum aşk benim önüme aşamayacağım bir duvar örmüştü. Ellerim varmıyordu, sesim ona ulaşamıyordu.

Başımı eğidiğimde Azra'nın kapısı açıldı. Beklememiştim.

"Boncuk," dedi ve bana doğru bir adım attı, gözlerinden anlıyordum beni merak ettiğini, "uyku tutmadımı yine?"

Kafamı hafiften sallayarak başımı eğdim. Azra masaya doğru gelip karşıma oturdu.

"Bana gelseydin,"

Kulaklarıma göre bu iki kelime basitce dökülmüştü onun dudaklarından ama benim içimde ahmak umutlar doğmuştu. O saniyede bana "gel, beraber yatalım" demesi için yalvarıyordu vücudumun her bir hücresi.

Ve Azra sözünü sonlandırdı: "beraber yatardık."

Hemen ardindan "Iyi misin sen?" sordu, hiç iyi olmadığımı bildiği halde.

Sustum ve gözlerimi ondan ayırdım.

"Melis'e görünmelisin, Deniz, tedavi olmalısın."

"Ne tedavisi?"

Bana endişeyle bakıyordu. "travma sonrası stres bozukluğu yaşadığın ortada. Yaşadığın onca ağır şeyden sonra bu beklenesi birşeydi zaten. Sen her ne kadar saklamaya çalışsanda ben görüyorum seni. Birdenbire kendinden geçmiş bakışlarından, uyuyamamdan, kabuslarından, birisi sana dokunduğunda titremenden, ses'e karşı aşırı hassaslığından. Her insan gibi sende hastalanabilirsin, Deniz. Tedavi olman şart."

"Bana tedavi yok, Az-"

Azra elime uzandı ve onda nadir görünen bir şefkat ile dedi ki: "Melis'le konuştum."

"Of Azra", diyerek iç çektim.

Baş parmağıyla elimi okşamaya başladı ve gözlerini benden ayırmıyordu. Kaybettiğimin farkındaydım.

"Yatalım artık", diyerek kalktı ve bana biraz sıçak bir yüz ifadesiyle elini uzattı. Eline dokunup kalktığımda "beraber yatalım" dedi.

"Tamam" cevap verdim sessizce, içimdeki firarı kendime saklayarak. O gece bu iki sözçük tesellim oldu. Odamda yan yana yatarken, uyuyamama rağmen, zihnimin bile bölemeyeceği bir huzur yaşıyordum. Evimdeydim.

AzDen (Avlu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin