8. Bölüm

2.1K 94 2
                                    


"Sappho," dedi,

"Bu ayrılığa dayanmak gerek.

Gözüm arkada gidiyorum."

  "Git," dedim, "mutlu ol,

ama unutma,

kimi aşkın zincirine vurduğunu geride."

- Nedir Gene Deli Gönlünü Çelen, Sappho


Gözleri birbirine baktığında Deniz acı çekercesine yutkundu. "Hayır, hayır Azra, hayır! Sen çıkacaksın burdan. Senin umudun var, Azra, senin yaşayacakların var-"

Azra karşısındaki kadının sessiz haykırışını seslice kesti: "Yaşayacaklarım? Yaşayacaklar? Burada yaşam yok mu?"

"Ne dediğimi anlıyorsun sen!"

"Anlıyorum; Cehennemin dibinde yaşam var.  Şunu bil: Seninle yaşayacaklarımı tercih ediyorum ben."

Göz yaşları taşıp yanaklarından dökülen Deniz, ellerini çaresizce başına koyup Azra'ya yine sırtını dönmüştü. Evet, kalbi ona ihanet edip Azra'nın gitmesini gizlice istemiyordu, ama dayanırdı, sevdiğini özgür ve mutlu bildikten sonra dayanabilirdi, buna tahammül ederdi.

Çünkü aşk kendinden çok o'nu düşünmekti, hasretle yanıp tutuşmaktı. Aşk'ı aşk yapan acı değil miydi?

Emin bir sesle "Ben yaptım!" diyerek aniden Azra'ya döndü. İrrasyonel olduğunun farkındaydı ama yine de.. yine de!

"Kamera kayıtlarından herşeyi yine öğrenirler", dedi Azra sakin bir kafayla ve o'na doğru yavaşca adım attı.

"Azra yapma, yapma", yalvarıyordu Deniz kısılmış sesle, "ben bulurum bir yolunu. Bulacağım bir yolunu."

Bi kaç saniye sadece bakıştılar, Azra Deniz'e yakınlaşmıştı.

"Burdan bir günlüğüne çıkmıştım, hatırlıyorsun, di mi?" Retorik sorusu üzerine dolan gözlerle hemen ekledi: "Unuturum sandım, belki unuturum. Seni belki unuturum umuduyla Sinan'a dokundum, bana dokunmasına izin verdim. Sonra gece geçti ve sabah oldu. Ve ben sadece ağladım. Çünkü ne kadar aptalmışım, aşk bedende değil ruhtaymış.  Et kemikten kopsa bile, ruhuna işler aşk ve çıkmazmış, ruhun bir parçası olmuş."

Deniz duydukları karşısında adeta nefes alamaz olmuştu. İçinde bulunduğu an'ın gerçekliğinden şüphe ediyordu. Donup kalmıştı Azra'nın yalandan cesurca bakan gözleri karşısında. Hüseyin'in hücreye girmesiyle Deniz gözlerini Azra'dan ayırabilmişti.

"Deniz, şimdi biri gelecek falan."

Deniz, sanki kendi kontrolü altında olmayan bir vücut diliyle hücreden çıktı, bunun üzerine Hüseyin, gözleriyle Deniz'in peşinden giden Azra'ya garipce baktı.

  Bitkin bir vaziyette ortak alanına girdiğinde Dudu ve diğerlerinin hedefi olmuştu. "Deniz abla, Azom nasıl?"

Hasret'in sorusu üzerine Deniz o'na anlamsızca bakmıştı; sankı duyuyordu ama duyduklarından bir anlam çıkaramıyordu.

"Deniz, sen eyi değilsin, gardeşim, gel otur şuraya", dedi Dudu ve endişeyle koluna dokundu, fakat Deniz onlardan tepkisizce ayrılıp odasına çekilmişti. Yatağa yatıp yorganı üstüne çekmişti. Yavasça kendine gelirken ağlamaya başladı. Sevdiği kadın kendi hayatını bu dört duvar arasına mahkum etmişti. Düşlerde sevdiği, nefesini sessizce öptüğü kadında onu seviyormuş meğerse.

Ağlıyordu, çünkü başka ne yapacağını bilmiyordu, sabah olana kadar yorganın altında saklandı. Çok yorulmuştu artık, sevmek bile yoruyordu artık o'nu.

Sabah sayım anons edildiğinde istemsizce odasından çıktı. Ağlamaktan gözlerinin kilcal damarları görünebilir haldeydi. Ve bedeni hala uyusturucunun artığıyla sınanıyordu, yani her anlamda çok yorgundu. Sayımdan sonra daha fazla zaman kaybetmeden Zerrinin odasına gitmişti. Bu hapishaneyi o yönetmiyordu. Mahkumlar onu değil, Deniz'i dinliyordu. Zerrinle bir anlaşma yaparak Azra'yı hücreden çıkarmayı başarmıştı, fakat onunla nasıl karşılaşcağını bilmiyordu.

Azra en yakın zamanda çıkardı. Bu yüzden kahvaltıdan sonra hemen yine odasına çekildi ve Azra'yı aklayabilme planları yapıyordu. Yatağının bir kenarına oturdu. Zaman geçmişti ve uyuyakalmıştı. Akşam yemek vakti anonsu onu uyandırmıştı. Yorganın üstünde yatıyordu, bu yüzden uyandığında üstündeki battaniyeyi görünce biraz şaşırmıştı. Aklına belki Azra'nın onu örtmüş olma olasılığı geldi.

Acıkmış olmasına rağmen odasından çıkmamaya karar verdi. Kalkıp iki bardak su içti. Hazır kimse yokken temiz elbise ve havluyla duşlara gitti. Duş almak onu epey rahatlatmıştı ve mahkumlar, ve onlarla birlikte Azra, geri dönmeden odasına doğru ilerledi. İçerde karşılaştığı kişiyle kalbi hızlıca çarpmaya başladı.

Biraz çekingen bir vücut diliyle ve yaralanabilir bakışla Azra camın önünde ona bakıyordu. "Beni sen çıkartmışsın hücreden - yine." Hafif bir tebessüm kondu dudaklarına, ama Deniz onun altında yatan korkuyu görebiliyordu.

Deniz cevap vermeyince ekledi: "Artık böyle kaçacak mısın benden?"

"Kaçmıyorum senden."

Deniz hiç şey olmamiş gibi davranacaktı ve Azra'nın yanından geçerek elindekilerini masanın üstüne koydu, onun gözlerini üstünde hissediyordu.

"Böyle olacaksak dediklerimi unut."

Sözlerindeki kırgınlık Deniz'in yüreğini sızlatmıştı. Azra'ya karşı neden böyle davrandığından kendi bile emin değildi. Korkuyor muydu? Evet, korkuyordu, onca zaman sakladığı aşkını malum kişiye belli etmekten.

Azra bunu bilmiyordu ve bu yüzden yanlış anlayabilirdi, kalbi kırılabilirdi. Yüzünü ona doğru çevirdiğinde geç kaldığını anladı. Hayal kırıklığı ve acı dolu bir bakışı vardı.

"Özür dilerim,", dedi, sesi titriyordu, "dediklerimi unut."

Hayır, Azra'nin onu böyle bir insan sanmasına izin veremezdı, o'nu böyle üzemezdi. Aniden nasıl oldu bilmiyordu; Azra eğilmiş başıyla kapının yönüne gitmek üzereyken Deniz onu apansızın kollundan tutup kendine doğru çekti. Şaşkın bir Azra'nın karşısında ne söyleyeceğini ilk önce bilemedi. İkisininde nefes alıp verişleri hızlandı. Sonra birden Deniz'in kafasındaki sarılı havlu açıldı ve yere düştü, ıslak saçları dağıldı. Bunun hiç farkında değilmiş gibi, Deniz, Azra'ya bir adım attı. Dudakları birbirine her an değecek kadar yakındılar. Nefesler birbirine karıştı.

Korkularının üstüne gitti Deniz Demir, sevdiğini kırmamak için, ve kelimelere gerek yoktu duygularını iletebilmek için. "İçim yanıyor, Azra", haykırmak istedi sessizce ve hep düşlerinde öptüğü o dudaklara dokundu dudakları. Gözlerini kapatmıştı, Azra'nın karşılık verdiğini hissediyordu. 

AzDen (Avlu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin