Murat ve ben iyi arkadaştık. Başka bir hayatta aramızda daha fazla şey olabilirdi belki. Bana yardım ettiği için ona minnet duyuyordum ve ayni zamanda başını benim yüzümden yaktığı için biraz suçlu - biliyordum bana yardım etmek sadece onun tercihiydi. Yine de kendimi biraz sorumlu hissediyordum. Elimde Zerrine karşı olan kozla Murat'ı koruyabildim ve işine devam edebiliyordu. Kahvaltıdan dönerken beni cağırdı, ortak kullanım alanının kapısında duruyorduk ve sırtım içere doğru bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Sana tesekkür edemedim daha, şey için.." Sesi sona doğru kısılmıştı ama ben anlamıştım. Hafif bir gülümsemeyle cevap verdim: "Birşey değil, yani senin benim için yaptıklarının yanında."
"Tamam" dedi sıcak bir gülümsemeyle ve yavaşca uzaklaştı.
Odama gitmek için döndüğümde hiç beklemeden masanın başında duran Azra'nın bakışıyla karşılaştım. Sert ve sinirli bakıyordu bana, kendini ele vermiş gibi birden ayırdı gözlerini benden.
Kendimi ruh gibi hissediyordum, Dudu kaç gündür bir endişeyle uçuk göründüğümü ifade etti. Azraların olduğu masaya dogru ilerlerken birden çıkan keskin ve yüksek bir ses beni titretti: "Deniz Demir değilmi ya bu?!"
Yanıma baktığımda otuzlu yaşlarında iki birbirine çok benzeyen kız hızlıca bana yaklaşıyordu. Birinin saçı ateşli bir kırmızıydı, diğerinin ise karga sıyahıydı. Boyları ve yüzleri neredeyse aynıydı. Bunlar Azra'nın bahsettiği o ikizler olmalıydı.
"Biz seni tv'de takip ettik, sen nasıl bi kraliçesin"
"Noluyo lan" diyerek Azra hızlıca geldi yanımıza. Ardından Hasret ve diğerleride yaklaştı. Sinirlenmişti ve sesini yeni mahkumlara doğru yükseltti: "Daha dün geldiniz, noluyor lan?"
Dudaklarımdan şaşkınca "Azra?" döküldü. Azra'nın fevri tepki vermiş olmasında bir bildiği olduğunu düşündüm.
Hafifce dokundu omzuma ve bana hayranca sırıtan bu iki yeni mahkuma arkamızı döndük. Masaya oturduğumuzda Azra tepkisinin nedenini anlattı. Her ne kadar öyle göstermeselerde ikizler çok tehlikelilermiş ve Hüseyin'in anlattığına göre başka cezaevinde planlı cinayetler işledikleri için bu cezaevine tahliye edilmişler, Zerrin müdür sonuçta nam salmış bir müdürdü. Ve tabiki de bizim bloğa getirildiler.
Zerrin bizimle daha çok uğraşacaktı.
"Yani anlıyacağın her gittikleri ceza evinde kaos çıkarıp cinayet işlemişler." özetledi Azra.
Yonca büyük bir endişeyle ekledi: "Kızlar çok ama çok dikkatli olmak zorundayız."
"Fişlerini ne zaman çekiyoruz, Azo?"
Hasret gözlerini büyütmüştü ve cevap bekliyordu, fakat Azra düşünüyordu.
Biraz oturduktan sonra odama çekilmek için kalktım. O an Melis'in sesine yönlendim. Sıcak bir yüz ifadeyle bize doğru geldi. "Biraz konuşabilirmiyiz, Deniz?"
Cevap vermeden önce Azra ile birbirimize bakiş attık, benim yüzümde kaybetmişlik vardı, Azranınkisinde ise şefkat.
İç cekmek istedim ama yapmadım. Melisle terapi odasına gittik. Bana çay teklif etti, fakat ben istemedim. Sonra eline defter ve kalem alıp karşıma oturdu. Benden birşey beklerçesine bakmıyordu bana ve bu durum beni strese sokmuyordu. Rahattım yani.
Uzun bir an geçti ve ben sadece susuyordum. Melis rutin soruları sormayı bırakmıştı ve bana her an beni dinlemeye hazır olduğunu belirtmişti. Öylesine boş boş baktım bir tarafa. Sonra, o sessizliğin içinde bana bilinmeyen bir güç dudaklarımdan şu kelimeleri düşürdü: "Ben artık çok yoruldum, sadece uyumak istiyorum.. sonsuza dek uyumak. Dışarda fark ettim ben; Benim gidecek bir evim yok dışarda. Murat'ın evinde bir an için huzur tattım, ama benim gideçek evim yok dışarda."
Bilmiyorum ne kadar zaman geçmişti ama içimi dökmek çok rahatlatmıştı. Odadan çıkmadan önce Melis bana antıdepresan ve uyku ılacı verdi. Psikoterapiye başlamıştık ve haftada iki kez görüşmeyi anlaşmıştık. Bloğa geri döndüğümde ilk Azra karşıladı beni.
"Nasıl geçti?"
Bitkin bir şekilde cevap verdim ve odama çekildim, kapımı örterken Dudu'nun endişeyle "Bunun hali hal değil" demesini duydum.
Akşama kadar yatağımdan kalkmadım. Oturup elimde saatlerce eski bir şiir kitabını tutuyordum. Bir kaç kez Dudu çay getirdi, yanımda oturdu, ama sonra gitti. Birgün hepsi gidecekti, birgün unutulacaktım.
Akşam yemeğe gitmediğimde Azra elinde bir tabletle odama girdi.
"Boncuk yemezsen ben zorla yedircem ama."
Yanıma oturdu ve kitabıma bakarak ekledi: "Bırak artık şu kitabı, Deniz!"
Sade bir gülümseme oluştu dudaklarımda ve kitaptan bir dize okumaya başladım:
"Tahtı alaca ölümsüz Aphrodite,
Zeus'un oyuncu kızı yalvarırım sana,
izin verme ne olur tiksinti ve acıların
gönlümü yaralamasına."
Azra anlam vermeksizin bakınça anlattım: "Bu sözleri iki bin sene önçe şair Sappho yazdı. Öldü ama zihni sonsuz yaşıyor."
"Sappho'yu hiç okumadım."
Kitabı Azra'nın yanına yatağın üstüne koydum. "Al. Ben yeteri kadar okudum."
Bir yanıt vermeden elindekı tepsiyi dikkatlice kucağıma koydu ve sonra kitabı kuçağının üstüne çekti. Hafif bir tebessümle yemeye başlamamı bekliyordu. Çorbayı yemeden karıştırdım sadece. Azra sonra elimi eline aldı. Gözlerine baktım. "Ben hep yanındayım, Deniz." Bunu derken biraz utangaçlık vardı üzerinde. Azra sevgisini sözlerle söylemeyi beceremiyordu ama benim için istisna yapabiliyordu.
"Beraber atlatacağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AzDen (Avlu)
RomanceTabii ki biliyordum; imkansızdı benim aşkım ama bariz değil miydi? Avlu'nun #AzDen çifti