Hasret ve Heves ikizleri bir depoda sandalyelere bağlamıştı ve ağızlarını kapatıyorlardı. Bahar haplanmış gibi uyuşuk bir hal ile kendi kendine gülüyordu, Neslihan ise biraz daha ciddiydi.
Odanın kapısı aniden bir şiddetle açılınca Hasret hafiften sıçramıştı. Vahşi bir bakışla Azra içeri girer ve kapıyı örter. Cebinden bir bıçak çıkartır ve avını her an parçalamaya hazır bir kurt gibi ikizlere doğru yürüdü.
Bıçağı Neslihan'ın boynuna dayadığında tehlikeli bir sesle sorar: "Uyuşturucuyu nasıl soktunuz içeriye?"
Hasret elini Neslihan'ın ağzından çeker. Cevap gelmeyince Azra önce Neslihanı sonra Bahar'ı sertce tokatlar. Bunun üzerine Bahar kendini kaybetmişcesine gülmeye, Neslihan ise sinirlenmeye başlıyordu.
Azra yine sorar, ikizler yine susar. Onlar sustukca, Azra vuruyordu.
"Kanka öldüreceksin."
Hasret'ın kaygısını ciddiye almayan Azra bıçağı Neslihan'ın boynuna dayar. Aynı anda sayım için anons ediliyordu. Sayımda bulunmazlarsa Zerrin her an gelecek anlamına geliyordu.
"Hasret, Heves çıkın."
"Saçmalama Azom, bunların hesabını sonrada keseriz."
"Hasret doğru söylüyo-"
Öfkeli bir halde Azra Heves'in sözünü keser: "Çıkın dedim!"
Bir an sonra kapının örtüldüğünü işiten Azra gözlerini ikizlerden ayırmıyordu. Zerrin kamera kayıtlarından bulacaktı yerini.
"Ne yapacaksın?", sordu Neslihan korkusuzca.
Azra sustu ve bir kaç dakika oda da dolandı. Gardiyanların sesini duyduğunda ise bıçağı kaldırdı ve Bahar'ın çaresiz cığlığı eşliğinde aniden Neslihan'ın karın bölgesine sapladı. Ölmeyeceğini biliyordu.
"Tutun şunu!"
Zerrin odaya girmişti ve sağlık ekibini çağırıyordu. Gardiyanlar ise sakin duran Azra'yı odadan çıkarıyordu ve Zerrin'in emriyle hücreye götürüyorlardı.
Neslihan'ı hastaneye kaldırıldığı ve Azra'nın hücreye atıldığı haberi tüm cezaevinde en yakın zamanda konuşuluyordu, fakat Deniz, acı bir vazıyette bağımlı vücuduyla çelişkide olduğu için bundan haberi olmamıştı. Terler içinde ara sıra çıkarıyordu ve neredeyse tüm gece uyuyamamıştı. Ertesi sabah titremesi kesilmişti, fakat kendini çok bitkin hissetiği barizdi.
Yemek vakti anons edildiğinde çıkmamıştı odasından, bu yüzden Dudu sonra ona kahvaltı ve bir çay getirmişti.
"İyi misin, Deniz?"
Deniz oturmaya kalkarken, o karşısındaki sandalyeye oturmuştu. "İç bakem şu çayı, iyi gelir."
Tepki vermeden tepsiyi kucağına ve bardağı eline aldı. Göz kapakları her an düşecekmiş gibi bakıyordu.
"Eyi misin biraz daha?"
Kafasını hafiften salladı ve çayı yudumlamaya başladı. Dudu'nun sonra iç çekmesi üzerine sordu: "Dün akşam sesler duydum, birşey mi oldu?"
Tereddütle baktı Dudu.
"Dudu noldu?"
"Şey.. Deniz,"
Dudu'nun böyle tepki vermesi Deniz'i endişelendiriyordu. Birşey olmuştu.
"Dudu noldu?", tekrarlardı, bir tık yükses sesle.
"Sene tuzak kuranlar ekizlermiş."
"Ne?"
"Azra bunu öğrendiğinde bunları depoya götürü vermiş. Sonra Nelihan'ı bıçaklamış! İndi kim bilir gaç sene ceza alcek".
Deniz duyduklarına inanamıyordu. Neden böyle bir şey yapmıştı, çıkmasına bu kadar az zaman kalmışken, özgür olmayı çok isterken neden kendini yakmıştı?
Hücre koridoru soğuktu. Hüseyin'in yardımıyla Deniz gizlice girmişti. Belli bir hücrenin kapısını açtıktan sonra Denize baktı: "Acele et, Deniz. Zerrinle başım belaya girerse bi daha zor olur" dedikten sonra uzaklaştı. Deniz hücreye girdiğinde Azra onu fark edip yataktan kalkıyordu.
Kapıyı örtüp sinirlice Azra'ya baktı. Fazla söze gerek yoktu, ikisi de birbirinin bakışından anlıyordu.
"Neden?"
Üzgün bakan Azra'ya doğru adım attı. Üzgün; cünkü yıllarını kendi elleriyle bu cezaevine hapsetmişti.
"Neden Azra, neden? Değer miydi?"
Çaresiz ve aynı zamanda sinirli bakarak Azra'yı kollarından tuttu. Bir kelime daha etmedi, ama Azra'ya söylemek istedikleri yavaşca gözyaşlarına bürünmüş akıyordu.
Azra sessizce yutkundu, gözleri doluyordu. Sonra Deniz'in gözlerine baktı, dudaklarını birbirine bastırdı, her bir sözcüğü engellemek istercesine.
Deniz arkasını dönüp ellerini başına koydu. "Of Azra, ne yaptın sen.. ne yaptın sen.. değer miydi Azra?", diye fısıldadı ağlayarak.
"Senin için değerdi."
Azra'nın dudaklarından sessizce dökülen bu üç kelime sanki duvarlarda yankılıyordu. Bu üç kelime, içinde acı çeken ama aynı zamanda sıcak ve huzurlu olan bir dünya barındırıyordu. O dünya'nın adı aşktı.
Deniz yüzünü yavaşca Azra'ya dönüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AzDen (Avlu)
RomanceTabii ki biliyordum; imkansızdı benim aşkım ama bariz değil miydi? Avlu'nun #AzDen çifti