10. Bölüm

2.4K 89 28
                                    

Bir sahne yap bana ipekle ve kuş tüyüyle; 

Onu kürkle ve mor boyalarla perdele;

İçine kumrular ve narlar dilimle

Ve tavuskuşları yüzlerce gözlerle;

Altın ve gümüşten üzümlerle işle,

Yapraklarla ve gümüş zambak çiçekleriyle;

Çünkü yaşamımın doğduğu gün gelmekte,

Çünkü sevgilim bana gelmekte.

- Christina Rossetti (1830-1894) - Bir yaş günü


Rahatlamış bir yüz ifadeyle ve dolu gözlerle Deniz Zerrin'in odasından çıkmıştı. Sabah odasında Azrayla yaşadıkları aklından çıkmıyordu.

Ortak alana girdiğinde kendine çay koyan Azra onu fark edip biraz utangaç bir hal almıştı, bunun üzerine Deniz yutkunarak yanına gitti. Aralarında ki dinamik dışarı vuruyordu adeta, kimin ilk adımı, ilk sözü söyleyeceği belirsiz gözüküyordu.

"Azra, konuşabilir miyiz?" sordu Deniz ve utangaçça gözlerini ayırdı.

 "Tamam."

Kütüphane'ye gitmişlerdi. İkisinden başka kimse yoktu, karşı karşıya duruyorlardı ve Azra'nın dudaklarında hafif bir tebessüm vardı.

Azra çapkın bir tavır ile sordu: „Neden buraya geldik, boncuk?"

Deniz ciddi kalıp evirip çevirmek istemedi.

"Zerrinle bir anlaşma yaptım. Kayıtları sildi. Neslihan'ı ben bıcakladım."

Bu duydukları üzerine Azra şaşkınca baktı, yüzü kireç gibi olmuştu.

 "Ne?"

"Senin yolun dışarı doğru, Azra. Benim için endişelenmene gerek yok, ben iyiyim."

 "Ne, ne.. hayır" Azra'nın sesi inceden titriyordu.

Deniz, ağzı mühürlenmiş gibi, hem mutlu hem üzgün bakıyordu.

 "Bu benim tercihim!"

Sırtını döndü Azra'ya.

Deniz'den ne bir cevap ne de bir tepki gelmeyince Azra sinirlemişti.

 "Deniz, bana bak. Cevap ver."

Deniz, derin bir iç çekerek döndü Azra'ya.

"Ben senin kalmanı değil, gitmeni istiyorum, özgür olmanı. Anladın mı? Biliyorum, bunu sende istiyorsun."

Insan sevdiğinın mutluluğunu kendi önüne koyardı ve Deniz öyle yapmıştı. Azra'nın özgür olmak istediğini ama ayni zamanda onun bir - cok sessiz, ama yürekten gelen uğultu - "gitme" demesizle kalacağını bildiği gibi.

Bunu Azra'ya yapamazdı.

Azra cevap vermek üzereyken Deniz dolu gözlerle arkasını döndü ve odadan çıktı.


Deniz odasının camında duruyordu, hafiflemiş hissediyordu, ama aynı zaman derin bir acı yuvalıyordu gögsünde.

Bu acı, Hades'in kahpe ateşinden doğmuş, ama yüreğin ta kendisinde güfteler doğurtan o acı, insanı insan yapan, yaşatan o açı.

Yemeğe gitmemişti, ve yine herkes yemekhanedeyken, kapısı sessizce açıldı.

 "Deniz."

Gelen Azra idi. Deniz yüzünü ona çevirmedi.

 "Beni korumaya çalışıyorsun, biliyorum. Ama benim kararlarıma karışamazsın, ceza almışım almamışım; bu benim meselem."

Deniz şu sözlerle ona doğru çevirdi yüzünü: "Ben sadece-"

Kızıl, sesini biraz yükselterek Deniz'in sözünü kesti: "Seni burada yalnız bırakacağımımı sanıyorsun?"

Azra ona doğru yaklaşıyordu. "Seni bir kere kaybettim sandım, yanında olamadığım için, seni koruyamadığım, sana yardım edemediğim için."

Aralarında bir adımdan az mesafe kalınca, Azra durdu, Deniz bir adım geri atmak isterken sırtını duvarda buldu. Azra boncuk gözlerine derin derin baktı.

 "Ya beraber ya beraber."

Deniz hoşnut değildi onun bu kararından, fakat artık kabullenmesi gerektiğini anlamıştı. Gözlerini çevirdi, ve sessiz bir "Tamam" dedi.

 "Güzel, anlaştığımıza sevindim."

Azra'nın yüzündeki sert ifade, onun yatak kenarına oturmasıyla yumuşadı. Deniz'in bedenine baktı, "Zayıflıyorsun."

Deniz ona baktı.

 "Bu böyle olmaz boncuk, ama merak etme, bundan sonra kendi ellerimle yedircem sana."

Azra sırıtarak ve müstehcen bir bakisla ona öpücük atinca, Deniz utandı ve elini yüzüne doğru götürdü, ve sanki bu bulaşıcı gibi, Azra'da, hala sırıtarak, utanıp kapıya doğru baktı.

"Tamam", dedi Deniz konuyu kapatmak istercesine ve Azra'nın yanına oturdu, yüzü asıktı, yılmıştı omuzları.

Bu duygu değişimini fark eden Azra, sordu: "Noldu?"

Deniz amaçsizca önüne baktı. "Çok yoruldum."

Azra kollarıyla sararken, Deniz'in dudaklarından yuvarlandı bu sözler: "Sevişelim, sabaha kadar sevişirsek, geçer mi?" Sesinde güç yoktu, ve sanki kendine sormuştu, aklı başka bir diyardaymişcasına.

Sonra Azra'ya baktı: "Ama senin bir bakışın yetiyor,"

Bir ifade oluştu Deniz'in yüzünde, sanki büyük bir sırrı cözmeye çalışıyormuş gibi: "veya yetmiyormu?"

Azra yutkundu. Deniz'in yüzünü okşadı, Deniz'in düşünceli gözlerine baktı ve Deniz, aklını yeniden Azra'da buldu, bunu anlayan Azra hafiften öne eğilip dudakları mühürledi. Çok daha şefkatli öpüyordu bu sefer, kademeli ilerliyordu. Deniz'in bir kadınla tecrübesi yoktu ve bunu durumu önceki sefer aklından bilinçli çıkarmıştı. Bu sefer çok daha hassas olacaktı. Elleri Deniz'in yüzünü okşayıp saçlarına dolanmıştı.

Teması kesip Deniz'in buğulu gözlerine baktı. Fısıldadı: "istiyor musun?"

Onun bu temkinli hali karşısında Deniz daha rahat idi, sabahki gibi gergin değildi. Kafasını salladı utangaçlık ile ve Azra'nın sweatshırt'ini çıkarmaya başladı, bunu yapmakla başarılı olamayınca Azra bir tebessümle el attı. Sonra Deniz'in boynuna sade öpücükler kondurarak onun üstündeki çeketini çıkarda. Kendi üstündekilerini çıkarmak için, Deniz'in ruhunu titreten öpücüklere ara vermek zorunda kaldı.

O an birden kapı açıldı, Hasret: "Kanka, nerdesiniz ya, yemek-"

Azra'yı sütyeniyle, Deniz'in utangaçlığını gören Hasret, cevap beklemeden "Ben hiç gelmedim" dedi ve odadan bir hızla çıktı, kimsenin girmemesi için bekcillik yapacağı kuşkusuzdu.

Deniz elleriye yüzünü kapadi, „Rezil olduk!"

„Takma. Hasret neler gördü."

Deniz ellerini saniyede yüzünden indirdi. „Ne?"

Deniz'in buna verdiği yüz ifade, Azra'nın kendi ağzını tokatlamak istemesine yol açtı. Öküzlükte nirvana.

"Ne demek neler gördü? Neler gördü Hasret?"

"Bedenler gördü, Deniz. Sadece bedenler."

Deniz'in yavaşça rahatlaması üzerine, Azra Deniz'in ellerini kendine dogru çekti, önce bir avucnun içini, sonra usulca diğerini öptü. Bu Deniz'i gülümsetmişti. 

AzDen (Avlu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin