İki

433 41 20
                                    


Az önce, beni belimden bir hamlede tutup sol omuzundan aşağıya sarkıtan uzun boylu çocuğun sırtına yumruk yaptığım ellerimi hızlıca vurmaya çalışırken, dışarıdan çırpınan bir tavuk gibi göründüğüme emindim.

Bugün çok fazla yükseklerde bulunmuştum. Önce, lanet olası bar taburesi, sonra, Ozan'ın yanından gitmek için bir anda gelen boyumdan büyük egom ve şimdi de bu sırığın omuzları..

''Bıraksana beni!''

Ben çırpınırken, o umursamadan sokağın çıkışına doğru koşar adımlarla yürüyordu.

''Sana diyorum, bırak beni! Yoksa sende mi -Bay aslında bebek gibi masum bir yüzüm var ama sinirimi bozarsan karnını deşerimin- adamısın?''

''Kimden bahsediyorsun sen?'' Yürüyüş temposundan birşey kaybetmezken cevap verdi.

''Ozan Tekin'i diyorum!''

''Ozan ya da Tekin. Hiç kimseyi tanımıyorum. Sus şimdi!''

''Bırak beni yoksa o uzun bacaklarına tekmeyi geçiririm!''

''Eğer seni indirirsem ölürsün.''

''İmdat! Adam kaçırıyorlar! Kimse yok mu?''

''Kızım sen başıma bela mısın? Sussana! Yardım etmeye çalışıyorum.''

Yardımmış! Yardım edecek insanın yüzlerce barın olduğu sokakta ne işi var? Aklı sıra beni kandıracak.

''Sapık olmadığını nerden bileyim?''

''İnan bana, benim bir sapık olma ihtimalim, az önce gördüğün koca bebeğe mama olma ihtimalinden daha düşük.''

Söylediğine verecek cevabım yoktu. Ama onun omuzunda sarsılırken kusmamak için verdiğim çaba, Survivor de finale kadar kalma çabasıyla eşdeğerdi.

''İndir beni!''

''Eğer cırlamaya devam edersen, yemin ediyorum sokağın sonunda ki büyük köpeğin önüne atarım seni.''

Söylediği çocukça tehdide karşı kahkaha atmak istesem de sustum. Köpeklerden yeterince korkuyordum. Küçükken uyuyan bir köpeğin yanına yaklaşıp sevmek istemiştim ama o, gözlerini açıp sanki kemiğini çalmaya gelmişim gibi havlamaya başlamıştı.

Beyaz bir arabanın önüne geldiğimizde beni yere indirdi. İndiğim gibi az önce geldiğimiz yere doğru koşmaya başladım. Boş sokağı, bağırmasıyla yankılandırırken irkildim.

''Oraya gidersen, yem olursun!''

Haklıydı. Bende sağa doğru adımlarımı çevirdim.

''Orası içinde geçerli!''

Sinirle yanaklarımı şişirirken, geri dönüp tekrar onun yanına yürüdüm.

''Derdin ne senin?''

Benden uzun olduğu için başımı kaldırmak zorunda kalıyordum. Omuzlarını silkti.

''İnsanlık ölmedi ya..''

Ben ne kadar sinirliysem ve burnumdan soluyorsam, o da o kadar sakindi.

Sadece iki tane sokak lambasının aydınlattığı karanlığın ortasında bile belli olan mavi gözleriyle bana bakarken, kendi gözlerimi düşündüm. Benimkiler kahverenginin en koyu tonlarını barındırıyordu. Ama sokak lambasının loş ışığı yüzüne çarparken, gözleri ay ışığında parlayan denizi andırıyordu.

''Seni evine bırakayım.''

Sessizliği bozan o olmuştu. Konuşmak için dudaklarımı araladığım sırada benden önce davrandı.

''Gördüğüm kadarıyla kendi başının çaresine bakabildiğin söylenemez.''

Bu sözü ne kadar sinirlenmemi sağlasada onunla atışamayacak kadar yorgundum.

''Sırık!''

Ben sinirle tıslarken alayla bana bakıp arabanın soluna ilerledi. Kapımı açma zahmetinde bulunmadan kendisi sürücü koltuğunda yerini aldı.

''Hem sırık, hem öküz!''

Ben gözlerimi kısmış ona bakarken bana seslendi;

''Buzdan heykeller ilgimi çekmiyor haberin olsun.''

Bu sefer cevap vermeyip gözlerimi devirmekle yetindim. Hava gerçekten soğuktu ve bir an önce arabaya geçmezsem donabilirdim.

Sonunda tanıyabildiğim caddeye geldiğimizde rahatlamıştım.Yaklaşık bir saattir adını bilmediğim sırığın arabasında oturuyordum . Hem sıkılmıştım, hem de uykum gelmişti.

''Sağda inebilirim.''

Cevap vermeye gerek duymamış olacak ki ifadesiz bir şekilde arabayı sağa çekti. Hah, çok meraklıydım bende sana!

Emniyet kemerimi açtıktan sonra başımın dönmesini umursamadan arabadan indim.Evime doğru ilerlerken arkamdan gelen sesle irkildim.

''Umut!''

Bir saatin ardından yeniden konuşmuştu. Ama ne dediğini anlayamamıştım. Tekrar arabaya ilerledim.

''Ne?''

''Adım..Adım Umut.''

Bir sırığa göre güzel bir isim olduğunu düşündüm. Umut.. Bu hayatta fazlasıyla umuda ihtiyacım vardı. Eğer umudumu kaybedersem, yaşamamın bir önemi olmadığını biliyordum.

''Duru.''

Adımı söyledikten sonra arkamı dönüp gidecektim ki, arabanın açık olan penceresinden başımı tekrar uzattım.

''Bu arada Ozan Tekin. Tek bir isim. Ozan. Tekin.''

Son iki kelimeyi bastırarak söylemiştim. İlk önce afallasa da anlamış olacak ki bir anda kafasını salladı. Derin bir iç çektikten sonra arabanın açık camını kapattı ve hızla uzaklaştı.


YAPRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin