Dokuz

160 12 11
                                    

(Bu bölüm Umut'un ağzından anlatılmıştır.)

*

Hayatınızın dönüm noktası olduğunu düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Hiçbir şeyi umursamazca yaşarken, sadece bir anda tek değer verdiğiniz şeyi elinizden alsalardı nasıl hissedersiniz? En önemlisi, annenizden hatıra kalan en değerli varlığı kaybedersiniz, hissedebilir miydiniz?

Arabayı olabildiğince sakin sürmeye devam ettim. O barın olduğu sokağa geldiğimde arabayı durdurdum. Derin bir nefes alıp camdan dışarıyı süzdüm. Ellerimi direksiyondan çekip, boynumu ovuşturdum. Bir süre daha etrafı inceleyip, aşağıya indim. Yavaş adımlar atarak diğer sokağa giren köşeye ilerledim. "Tam burada." dedim köşeye vardığımda. "Tam burada gecenin ilk olayını yaşadın." Ayın, kara bulutlar arasından süzülen ışıklarına bakarak konuşmaya devam ettim. Kalbimin sızısını geçirebilecekmişim gibi, elimi sol yanıma bastırdım. Burası, tenha bir arka sokaktı. Birbirine karışmış binlerce yazının olduğu bir barın duvarında elimi gezdirdim. "Tek şahidin bu duvarlardı." Bir buçuk yıldır her perşembe buraya sürüyordum. Ardından da olayların devam ettiği yere kadar yürüyordum. Her perşembe, acımı tazeliyordum. Böylece küçük, saf ve savunmasız kardeşimi anıyordum.

Bir buçuk yıl önce, kahrolası bir perşembe günü tam da burada kız kardeşim tecavüze uğradı. Benden bir yaş küçüktü ama yeri geldiğinde benden çok olgun davranabilirken, yeri geldiğinde beş yaşında bir çocuk kadar savunmasız olabiliyordu.

Annemi, ben yedi yaşındayken kaybetmiştim. Kardeşimden sadece bir yaş büyüktüm ama, her zaman abilik yapardım. Annem öldüğünde de, her zaman bir abi edasıyla korumacı davrandım. Ama sadece öyle olduğumu sanıyormuşum. Eğer korumacı olabilseydim, o gün ölmesine engel olabilirdim.

Elimi duvarda gezdirmeye devam ederken sokağın sonuna kadar yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettim. Caddeye çıkana kadar yürüdüm. Tek hissedebildiğim pişmanlıktı. Yürürken, kardeşimin nasıl korkuyla kaçtığını hayal ettim. Sonunda caddeye vardığımda yolun ortasına yürüdüm ve yine tam o noktada durdum. Nasıl olurdu da şu lanet olası yolda kız kardeşimi kurtarabilecek, çığlıklarını duyabilecek kimse olmazdı?

Yolu ikiye ayıran şeridin üstünden sahile yürümeye başladım.

Yol boyunca olay gecesini düşündüm. Yaklaşık on beş dakika sonra kazanın olduğu yerde durdum. Sağ tarafta küçük bir market vardı. Kazanın nasıl gerçekleştiğini bu marketin güvenlik kamerası sayesinde öğrenebilmiştik.

Kardeşim, arabada adamdan kaçmaya çalışmış, adama saldırmaya çalışmış olacak ki, adam direksiyon hakimiyetini kaybetmiş. Market sahiplerinin anlatımına göre, araba yaklaşırken bir kız çığlığı duymuşlar. Aynı anda bir adam sesi de kıza susması için bağırıyormuş. Sonra bir gürültü kopmuş. Buradan sonrasını güvenlik kamerasından bende izledim. Araba bi sağa, bir sola hareket etmeye başladı. Daha sonra aniden sola döndü ve bariyerlere çarptı. Bir anda yükselmeye başlayan dumanlar arabanın etrafını sardı. Daha sonra araba alevlerin içinde kaldı. Sonrasını izleyecek gücüm kalmamıştı. Zaten daha fazla ne izleyebilirdim ki? Bir buçuk yıldır, her perşembe buraya kadar yürüyordum ve olayı aklımda canlandırıyordum.

"Yine gelmişsin, evlat." Omuzumun üstüne bir el hissettim. Arkamı dönünce marketin sahibini gördüm.

Her hafta buraya geldiğim için, marketteki çalışanlar ve marketin sahibi beni tanıyorlardı.

Eh, kim olsa tanırdı. Sadece başımı aşağı yukarı salladım. Konuşacak gücüm yoktu. Çünkü biliyordum ki, konuşursam ağlayabilirim.

Erkekler ağlamaz derler ama, yüreği parçalanmış herkes ağlar.

Erkekler ağlamaz derler ama, hayatı çalınmış herkes ağlar.

Erkekler ağlamaz derler ama, annesiz kalmış her çocuk ağlar.

Erkekler ağlamaz derler ama, kimsesiz kalmış herkes ağlar.

Market sahibi sırtımı sıvazladı. "Sen yine de dikkat et, oğlum." Derin nefes aldım. Yolun sonuna,falezlere yürüdüm, her zaman ki gibi.

Falezlere vardığımda, havayı içime daha çok çektim. Deniz, ay ışığında kusursuzca parlıyordu. Bu kusursuzluk, koca bir sonsuzluktu. Kardeşim de bu sonsuzluğa gitmişti. Tam da adı gibi, Bengü..

Sonsuz, ebedi..

Kazada kardeşimin bedeni yandığı için, bir mezarı yoktu. Bende bu yüzden, kazanın gerçekleştiği yolun tek çıktığı yer olan falezleri, onun mezarı kabul ettim. Ebediyen burada uyuyacaktı. Gece yıldızlara bakmayı çok severdi. Artık daha rahat görebilirdi gökyüzünü.

Karşımda duran muhteşemliğe bir kez daha baktım. Yakamozlarıyla daha da kusursuzlaşan bu güzellik her zaman kardeşimindi.

Bengü'nün, annemin yanına, cennete gittiğini düşündüm her zaman. Bu yüzden, bu hafta da veda etmeden önce kardeşime son birşey söylemek istedim. O, beni mutsuz görmeyi sevmezdi. Bende tebessüm etmeye çalıştım ve sesim her ne kadar güçsüz çıksada konuştum.

"Benim için de anneme sarıl, olur mu?"


*


YAPRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin