On dört

127 7 8
                                    

Göz kapaklarımı dünyaya açılan bir kapı gibi kullanarak yavaşça araladım. Üzerimde hissettiğim tonlarca ağırlığa bir anlam vermeye çalışırken, kulak zarlarımı delmek istermiş gibi çıkan bir çığlık tüm hücrelerimde yankılandı. Bir anlık irkilmeyle bende aynı tepkiyi vermek istedim ama, benim sesim daha çok bir kedi gibi çıkmıştı. Boğazı sıkılan bir kedi gibi..

Kulağımın yabancı olmadığı bir ses duyuldu. "Buna kulak deniyor." dedi ve elleriyle kulaklarını kapattı. Bu, karşımda duran Çağan'dı. Bakışlarımı ondan ayırdım ve sağımda duran Sıla'yla çevirdim. Göz göze gelince, avını görmüş aç kaplan gibi boynuma sarıldı. Sarıya çalan saçları yüzümün neredeyse tamamını kaplarken, başımı zar zor sola çevirdim. Baş ucumda duran Umut'a dudak hareketleriyle, 'kurtar beni' dedim. Omuz silkti ve her zaman ki masum gülümsemesini yolladı. Sıla beni boğacak gibi sımsıkı sarılıyordu. Ona karşılık vermek istedim ama kolumu kaldırmaya çalışırken canım fazlasıyla yandığı için yapamadım.

Kapı açılma sesi duyuldu. "Ben gidip doktoru çağırayım. Uyandığına haber vereyim." Sılan'nın saçlarından fırsat bulduğum kadarıyla kimin konuştuğuna baktım. Murat odadan çıktı ve arkasından kapıyı kapattı.

Beynimde hasar varmış gibi hissediyordum. Hangi sesin kime ait olduğunu görmeden çözemiyordum.

"Bırakın da kız nefes alsın."

Sıla, cümleyi duyunca kollarını benden ayırdı. Beynimde, kulaklarımın çok tanıdık olduğu bu ses tonunu düşündüm. Sesi, sahibi olduğunu düşündüğüm bir kaç kişi ile eşleştirdim. Ancak tek bir kişiye tam uymuştu ve bu sonuç beni şaşkınlık çukuruna düşürmeye yetmişti. Emin olmak için gözlerimle odayı taradım. Tam karşımda, yatağımın ayak ucunda Azra ve Çağan duruyordu. Sağ tarafımda zaten Sıla vardı ve arkasında birinin olabileceğini sanmıyordum. Başımı sola çevirdim. Benimle eş zamanlı olarak Umut duvara yaslandı ve gerisindeki kişiyi görebildim.

Ozan'ın annesi..

Pekâlâ, ben uyanığım değil mi? Yani, şuan gerçek dünyada mıyım yoksa bu beynimin bana bir oyunu mu?

Nimet Hocanın -teyze ya da sadece Ozan'ın annesi- buraya nasıl gelmiş olabileceğini düşündüm. Bir daha beni görmek istemez diye düşünmüştüm. Son olarak yaşadığım her şeyi aklımda tartıyordum ama parçalar yerine oturmuyordu. Beynim filmlerden alınmış kısa sahnelerle dolu gibiydi. Aklıma gelen hiç birşeyin içinde Ozan'ın annesi yoktu. Zaten hâlâ nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyordum.

Düşüncelerimi bir kapı sesi kovaladı. Nerede görsem 'İşte bu doktor!' diyebileceğim tipten beyaz önlüklü kel içeriye girdi. Asık suratlı bir hemşire ve kıvırcık saçlı, elinde bir defter olan kız da içeriye girdi. Kız tam arkasından kapıyı kapatacakken, Murat daha odaya giremeden geriye bir adım attı. İyi şans. Kapı neredeyse suratına çarpıyordu.

Doktor sağ tarafına geçerken, hemşire de onun yanında yerini aldı. Ama kıvırcık kız, elindeki deftere sarılarak Umut'un yanına ilerledi. En önemlisi, kızda yılışık bir gülümseme vardı. 'Marul kafa!' diye düşündüm. Kızdan pek hoşlanmamıştım. Büyük ihtimalle bir stajyerdi. Ancak stajyerler, doktorun yanında dururlardı. Umut'un değil. Stajyer mi yoksa yakışıklıyer mi bilemedim. Umut'u yakışıklı bulduğumdan değil tabii, kız insanda hoş izlenimler bırakmıyor, o kadar.

"Görünüşe göre prenses uyanmış." dedi asık suratlı hemşire.

Prenses? Ben?

Tamam, bir saniye.. Gerçekten, şuan tüm vücudum ağrıyor, boğazım yanıyor ve bu haldeyken bir kamera şakasını kaldıramam, tamam mı?

YAPRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin