Ben bize iyi bakamadım.

23.3K 2.5K 2.6K
                                    


Merhaba bayadır bu bebeğime bölüm atmadığımı fark ettim. Cidden o kadar çok fic yayımlamışım ki, bir tanesine odaklı kalamıyorum. 10 bölüm sonra da final yapmayı düşünüyorum bir şey çıkmazsa tabi. Yorumlarınızı bekliyorum bana çok kızmayın :) keyifli okumalar :3





Kar kürelerinin içinde öpüşen iki yaşlı insanlar gibi olmak istemiştim onunla. Her zaman öyle olduğumuza inanmıştım. Tanrı'nın bana yazdığı en güzel şiirdi diyordum hep. Ona bakıyordum gerçekten bakıyordum. Sana minnettarım tanrım, kalemine sağlık bana yazdığın bu şiir için minnettarım sana diyordum ona her bakışımda. Her sabah güneş bana doğmaz onun yüzü doğardı günüme. Kader hep bizimle oynamıştı bu kazar yakın olmamız bile kaderin bir oyunuydu. Onu hala ilk gördüğüm günü hatırlıyorum soğuktan elleri buz tutmuş pembe şapkalı benim sevdiğim çocuk ellerinden tutulup onun hak ettiği diyarlara getirilesi çocuk.

Benim bu kahrolası dünyada kendi güzelliğini gösteremediğim bahtsız sevgilim. Güneşini ellerinden aldığım çocuk. Ben bunu nasıl atlatırdım bilmiyordum atlatamazdım gibi geliyordu. Öyle çaresizce su birikintilerinin içinde otururken yüzüm gözüm çamur içindeydi. Doğruluğunu bilmiyordum fakat eğer onun dünyasını elinden ben aldıysam yaşayamazdım. Son kez düşledim yüzünü o pikniğe gittiğimiz günü defalarca kez dönüp bana bir güneş misali gülümsediğini o günü düşledim. Yerimden kalkmaya çalıştıkça daha çok battım işin içinden de buradan da çıkamadım. İki adam yanıma gelmiş kollarımdan tutmuştu.

"İyi misiniz?" demişti yüzüne bakmıştım. "İyi miyim?" demiştim gülümseyerek. "Hastaneye götürelim." demişlerdi yerimden kaldırdıklarında hastaneye gitmek istemiyordum. Eğer böyle bir şey varsa ben bunu öğrenmeliydim. "Evime götürün beni." demiştim. "Annemin evine götürün lütfen." üstüm başım çamur içindeydi içim daha çok batmıştı o çamura daha çok bulanmıştım. Buradan nasıl kurtulunur bilmiyordum. "Telefonum." demiştim cebimden telefonu çıkaracak gücüm bile yoktu acizdim bu defa gerçekten acizdim. "İşte." demişti adam. "Telefonunuz." onun ismine tıklayıp onu aramak istiyordum bu durumda bile çareyi onun sesini duymakta arıyordum. Onu arayamazdım. Buna hakkım yoktu.

Yoongi Hyung'un isminin üzerine tıklamıştım. Açmamıştı tekrar aramıştım açana kadar. "Hyung..." demiştim o sesimin ne kadar kötü çıktığından anlamıştı ne halde olabileceğimi. "Ben çok kötüyüm." demiştim sesim titremeye başlamış dişlerimi sıkmıştım yine de. "Annemlerin evine gidiyorum." demiştim. "Sen de gel ne olur." demiştim sakin olmam gerekiyordu ama olmazdım bu durumda sakin kalamazdım. "Sakin ol." demişti derin bir nefes alarak. "Sakin ol ve bana anlat ne oldu?" demişti hıçkırıklar boğazım doluşmuştu bir anda. "Çok kötü şeyler Hyung." demiştim. "Çok kötü şeyler lütfen gel lütfen." demiştim yanımda olmasını istiyordum yüzleşeceğim şeyin boyutu beni öyle korkutuyordu ki, tek başıma atlatamazdım.

"Geliyorum ama sen sakin ol tamam mı? Geliyorum." demişti telefonu kapatmıştım asla sakin olamayacaktım ve burada sıkışıp kalacaktım onca acı beni yutup içine hapsedecekti. "Burası mı?" demişlerdi şaşkınlıkla. Bu tepkileri normaldi karşılarındaki villaydı ve ben çapulcu gibiydim. "Burası." demiştim son bir kez o iki adama bakmıştım. "Teşekkür ederim getirdiğiniz için." demiştim arabadan ineceğim sırada tekrar tökezlemiş ve avuçlarım dizlerimle beraber yeri boylamıştı. "İyiyim gidin siz gerçekten iyiyim." demiştim iyi falan değildim berbattım ellerim karıncalanıyor ben karşımda duran villaya bakışlarımı dikip uzun uzun bakıyordum. Adımlarım kapıya doğru ilerlemişti çalıp çalmamak konusunda kararsız kalırken kapı kendiliğinden açılmış ve ben bir kez daha yere serilmiştim.

"Jungkook." demişti tiz bir ses. "Jungkook bu halin ne?" demişti annemdi yüzümü avuçları arasına almış telaşlı bakışlarını yüzümün her bir santiminde gezdirirken dolan gözlerimle gözlerine bakmıştım. "Yaralandın mı Jungkook? Bir şey söyle." demişti dudaklarımı aralamıştım fakat konuşacak gücüm yoktu. Dudaklarım kurumuş ve ufak tefek yarıklara bırakmıştı yerini. "Su getirin buraya hemen su getirin!" demişti ihtiyacım olan su değildi. İhtiyacım olan su kadar saf gerçeklerdi. Boğazımda kalacağını bilsem bile gerçekleri duymak hakkımdı. "Anne." demiştim dudakları arasından bir hıçkırık kaçmış korkuyu onda çok net görmüştüm. "Söyle bebeğim annen burada söyle." demişti incecik parmakları bana suyu içirirken duraksamış nefes almama izin vermişti.

opia | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin