Senden önce bile gelirim sana.

25.9K 2.3K 5.8K
                                    

Merhabalar hepinize... (o kadar çok bölüm atmıyorum ki nasıl bir giriş yapacağımı unuttum) opia'yı çok fazla seviyorum ve ne olursa olsun, üzerimde etkileri inanılmaz derecede fazla. Bazı yorumları okudum, yazar bu hikayesini önemsemiyor vs. öyle bir şey kesinlikle yok.

Opia'yı yazmak, diğer hikayelerime kıyasla çok daha zor. Diğer hikayelerime kurgu olarak yazıyorsam, opia'da bunu yaşıyorum. Benim başımdan geçiyor gibi hepsi. O yüzden bölüm atamamamın bununla hiçbir alakası yok. İyi bir şeyler çıkarmak istiyorum, beni ağlatmasına izin veriyorum bu yüzden. Bana geçmeyen hiçbir yazı size tesir etmez bunun bilincindeyim. Zaten bir kaç bölüm sonra final, kalbimde sonsuza kadar yaşayacak olan bir hikayeye güzel veda etmek istiyorum. Çok fazla uzattım, umarım hoşunuza gidecek bir bölüm olmuştur. Bu arada medyadaki güzellikle aramızda bir şeyler var, kesinlikle bakın derim. Keyifli okumalar.

Medya: Evgeny Grinko - Dusty Room

6 ay sonra.

O gitti.

O benden defalarca kez gitti, onu ben de yaşatmadılar. O benden, evinden gitmek zorunda kaldı. Yatağım hala sıcak, dizlerim hala yara içinde, bütün çiçeklerim açmış bir tane çiçeğim solmuş, onu yaşatmaya gücüm kalmamış. Jungkook gittikten sonra o çiçek bir daha hiç açmamış ama ölmemiş biliyorum, toprağı hala sıcak, toprağında hala benim sevdiğim adamın parmak uçlarının izleri var. Onun hatrına ölmüyor, yaşıyor sayılmaz fakat ölmüyor da işte. Jungkook gittikten sonra onun yokluğunun acısını o çiçeğe anlattım. Dallarını sevdim, solup giden yapraklarına dokundum fakat toprağına dokunamadım. Çünkü bilirdim, benim toprağıma ondan başkası dokunsa, bir daha yaşayamazdım.

O çiçek bendim.

Öyle özlüyordum ki onu, güneş üzerime doğuyordu güneşin bütün sıcaklığını hissediyordum fakat benim güneşimin Jungkook'un gözleri olduğunu, o an daha iyi anlıyordum. Bilmiyordum da gözlerinin rengini, kirpiklerinin sıklığını, nasıl baktığını bile bilmiyordum. Öyle bir duruma gelmiştim ki doya doya bakamadığım gözlerinin rengini sormak için, ona asla ulaşmayacak yüzlerce mektup yolladım.

Bayan Jeon; Oğlunuzun gözlerinin rengini bana bağışlar mısınız?

Ben unutamadım, ben bir çift gözün üzerimde bıraktığı hissi, unutamadım. Kızdım kendime, gözlerinin rengini bir kere bile hiç sormadım ona. Unutamadım, dayanamadım acıdan bir duvar örmüşler içime, ben güneşimin rengini ne yaparsam yapayım hatırlayamadım. En büyük acı bu olsa gerek dedim içimden. En büyük acı bu olsa gerek, birinin gözlerine ölesiye aşıksın fakat sevdiğin adamın gözleri, hafızanda yok. Beynimi duvardan duvara vurmak istedim, hafızamda bir çift göze yer yoksa olmasın dedim. Fakat sonra onun bana dokunurken söylediği sözler yankılandı kulağımda.

Bizim hikayemizde görmek yok sevgilim.

Tamam dedim tamam, hikayemizde görmek yok ama en azından gözlerinin rengini bilseydim dedim. Bir hüzün oturdu içime, gördüğümü hayal ettim. Karşımda bir adam vardı, kokusuna bile ölüp bittiğim adam vardı, bana baktı, o gözleriyle bir zamanlar sadece bana baktı ve ben o gözleri hiç tanıyamadım. Bir sızı saplandı yüreğime, Jungkook'un içinin sızladığını hissettim ve buna ben sebep oldum.

Bana ölürcesine bakan gözlerini tanımayarak, onun içini ben sızlattım.

İçimdeki özlemi o kadar büyük ki ona duyduğum hislerim, aşkım, bir gün beni devirecek diye korktum. Ben onu hiç görememiş olsam bile o benim ellerim, yüreğim, gören gözlerim, yaralı dizlerimdi. O gittikten sonra, ellerimi kestiler benim, yüreğimi çıkardılar sanki yerinden. Gözlerimi oydular, yaralı dizlerimi kanattılar. O gittikten sonra, ah... o gittikten sonra ben sadece bittim.

opia | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin