Küçük odasındaki minimal yaşam alanının dışındaki kargaşadan kurtulmanın yolunu bulmak ilk günlerde o kadar zor olmuştu ki. Ne yana baksa bir insan. Durup dinlenmek, sessizlik mi? Asla. Burada asla tamamen özel bir yeriniz olamaz. Her zaman başkalarıyla paylaşırsınız bir şeyleri. Mahremiyet, cezaevinin kapısından girerken her eşyanız gibi görevliye teslim ettikleriniz arasındadır. Güven de öyle tabi ki. Etrafınızdaki herkesin suçlu olduğunu bilmek insanda çöküp ağlama isteği oluşturur çoğu zaman. Fakat siz de bir suçlusunuzdur. Öyle değil mi? Belki de psikolojiyi en zorlayan şey de budur. Ne küçücük bir yaşam alanı, ne karamsar renklere boyanmış duvarlar, ne de şüpheyle üzerinizde gezinen gözler. Büyük umutlarla başlayan bir yolculuğun sonunda her şeyin sona erdiği ve umudun kalmadığı o an.
Ama Deniz Demir için bu hapishaneye dair her şey bu kadar iç karartıcı değildi. Evet, sivrisinekler için tütsü yakan bir kadının katillerin, hırsızların arasında hayatta kalması çok zordu. Fakat buradaki herkesin kendi gibi olabileceğini fark ettiği andan itibaren her şey daha kolay oldu. Hasret, Dudu, minik Öykü, Rüzgar, Jale ve diğer kadınlar ona yeni bir aile sundular. Doğduğumuz an sahip olduğumuz ailenin dışında bir aile. Daha gerçek, belki daha sevgi dolu, kesinlikle daha hayat kolaylaştıran. Bir de Azra.. Deli dolu, haylaz, çoğu zaman hırçın ama her şeye rağmen içindeki insan sevgisini kaybetmemiş; merhametli, yardımsever, koruyucu bir kadın. Diğerlerine nazaran daha yakınlardı Azra'yla. Deniz ikisi arasındaki bağa pek bir anlam veremese de -çünkü çoğu konuda taban tabana zıtlardı- gözleriyle anlaşabildiği tek insandı Azra. Zaten hayatında çok arkadaşı yoktu ama çok insanla karşılaşmıştı ve Azra gibisini hiç görmemişti. Sürekli munzurluk yapmasının, hatta etrafta küçük serseriler gibi dolanmasının, sert görüntüsünün ardındaki sevgisiz büyümüş minik kızı görmesi için gözlerine bakması yeterdi Deniz'in. Belki de Azra bunun farkındaydı ve bu yüzden özellikle gözlerinin ta içine bakıyordu Deniz'in. Hatta ona gözlerine gönderme yaptığı "boncuk" ismini bile takmıştı. Ne kadar zıt karakterler de olsalar, Deniz ve Azra'nın arasındaki bu bağ ikisini de güvende hissettiriyordu. Birbirlerini tamamlıyorlardı çünkü. Aşırılıklarını törpülüyorlardı. Deniz'in fazla masumluğunu Azra'nın her an tetikte olması, Azra'nın tezcanlılığını Deniz'in soğukkanlılığı..
Küçük pencereden içeri sızmaya çalışan güneş ışığına eşlik eden tıkırtılar sonunda Deniz'i uyandırmayı başardı. Suratına düşen saçlarını çekip gözlerini açmadan yatmaya devam etti. Her zamanki sesler.. Çocuk kahkahaları, fısıldaşmalar ve.. üzerine düşen gölge? Korkuyla sıçrayıp gözlerini açtığında karşısında şaşkın bakan kızıl saçlı birini seçebildi.
"Boncuk?" Azra şimdi bir elini yatağın üzerinden duvara dayamış, tek kaşı havada ona bakıyordu.
"Azra?"
"Boncuk?"
"Ne yapıyorsun sabah sabah. Ödümü patlattın!" Hafifçe doğrulup nabzının normale dönmesini bekledi.
Azra suratında şapşal bir gülümsemeyle
"Kusura bakma Boncuk ya. Geçenki ateşli gece tişörtüm burada kalmıştı. Onu arıyordum." diyip göz kırptı.
Deniz gülerek kafasını iki yana salladı.
"Sorma ya, ne ateşli geceydi."
Üzerindeki örtüyü atıp ayaklarını yataktan sarkıttı.
"Hadi şebeklik yapma, al tişörtünü ikinci raftan. Bir daha da beni korkutma."
Azra dudak büzüp,
"Ne o? Benden daha önemli işlerin var galiba."
Deniz kafasını salladı.
"Evet teknik olarak senden daha önemli. Üzerimi giymem gerekiyor, hastaneye gideceğim, Murat birazdan gelir."
Azra kollarını birleştirip tek kaşını kaldırdı.
"Bu Murat ne kadar çok ilgileniyor seninle. Neler oluyor Boncuk?"
Deniz gülümseyip Azra'nın taklidini yaptı. Kollarını birleştirerek
"Neler olsun Azra? Drama öğretmeni değil ki bir şeyler olsun, gardiyanlarla mahkumların arasındaki romantizm hastaneye gitmekle sınırlı ne yazık ki." dedikten sonra göz kırptı.
Azra kahkaha atıp raftaki tişörtünü aldı. Deniz'e dönüp
"Sana da bulalım bir dramacı. Murat'tan daha iyisini hak ediyorsun Boncuğum."
"Azra! Başladın yine saçmalamaya. Adamın işi bu. Tabi ki o götürecek." Azra kafa salladı
"Bırak bunları şimdi, nasıl oldu yaran? Ağrıyor mu hala?"
Deniz yüzünü ekşitti.
"Sızlıyor bazen. Ama daha iyi."
"İyi çabuk iyileş, bozuluyorum böyle Murat Bey'le yalnız kalmalar falan. Yaralı olmasan büyük olay çıkartırdım biliyorsun."
Deniz güldü.
"Aşık mısın bana?"
Azra ellerini iki yana açıp
"Sırılsıklam." diye bağırdı. Deniz'e el sallayıp odadan çıktı.
Deniz üzerini giyip odadan çıktığında kızların masada toplandığını gördü.
Hasret el sallayıp
"Deniz Abla!"
"Hayırdır Hasret? Noluyor?"
Deniz gelince masadaki kalabalık açıldı. Masanın ortasındaki kağıda bakıyordu herkes.
Deniz kağıdı eline alıp açarken Azra'nın odasından bir ses geldi.
Deniz Hasret'le gözgöze geldi.
"Neydi o? Azra!"
Kağıdı fırlatıp Azra'nın odasına koştular. Azra yatakta sakince yatıyordu. Ama etrafındaki her şey yerdeydi. Sandalyele, masa, dolap..
Deniz hemen yatağın yanına gitti. Azra'yı omuzlarından sarstı
"Azra? Duyuyor musun beni?"
Azra tepki vermedi. Uyuyor gibi yatıyordu ama bu kadar patırtıya uyanmaması imkansızdı.
Deniz Hasret'e döndü.
"Hasret her tarafı tutun. Kimse bir yere gitmesin."
Hasret ellerini başının arkasında birleştirmiş endişeyle bakıyordu. Deniz bağırdı
"Hasret! Hadi?!"
Hasret yeni duymuş gibi koşarak çıktı. Tam bu sırada Murat içeri girdi.. Deniz Murat'a
"Revire götürelim hemen." Murat kafa salladı ve Azra'yı kucaklayıp revire götürmek üzere dışarı çıkardı. Deniz de peşinden çıktı. Bu sırada Yonca Deniz'in yanına geldi
"Deniz garip bir şey oldu."
"Yonca sonra konuşalım, Azra'nın yanına gidiyorum."
"Deniz, önemli olabilir. Bu olayla ilgili."
Nefes alıp devam etti
"Sen kimseyi çıkartmayın diyince ben dışarı çıktım. Banyolara doğru giderken o baktığımız kağıt yerde duruyordu. Sonra geri döndüm, kağıt yok olmuştu."
"Allah allah, ne vardı ki o kağıtta siz okudunuz mu?"
"Deniz'e yazıyordu üzerinde. Bu yüzden seni çağırmıştık. Sanırım birisi senin o kağıdı okumanı istemiyor..Evet ilk bölümün sonu. Uzun zamandır yazmak istiyordum. Öneriniz varsa belirtebilirsiniz. Teşekkürler:)