-5 gün sonra-
"Deniz abla! Deniz abla!"
Hücresine sızan ışık hüzmeleri suratına teğet geçerken, Hasret'in sesiyle uyandı Deniz. Üzerindeki yorganı kafasına kadar çekip bağırdı.
"Hasret ya! Böyle bir uyandırma şekli var mı canım benim? Noldu, ne?"
Oflayarak ayaklarını yataktan aşağıya indirdi.
"He, pardon ablam doğru söylüyorsun. Şey diyecektim ya, Azo seni çağırmamı söyledi. Boncuğa söyle konuşmamız lazım dedi. Ondan yani, kusura bakma ablam. İstersen gidip söyleyeyim uyuyacakmış diye?"
Deniz mahçup mahçup bakan Hasret'e hayır anlamında kafasını salladı.
"Yok, tamam geliyorum ben."
Sinirle yataktan kalkerken kendi kendine söyleniyordu.
"Deniz ablanı çağırmışmış. Hizmetçin var burada çünkü. Egoist." Bu sinirlenmesinin sebebini Azra'nın kendisine trip atmasına bağlarken, kafasının içinde bir yerlerdeki "Neden güne senin suratına bakarak başlamama izin vermedin?" sorusu fark edilmemek için büyük çaba sarf ediyordu.
Odasından çıkıp kızların oturduğu masaya ilerledi. Heves'in yanına oturup masanın nedense üzerinde oturan Azra'ya bakmadan başını Heves'in omzuna koydu.
"Sana da günaydın Deniz hanım."
Kafasını kaldırmadan Azra'ya baktı. Uzun bir bakışmadan sonra
"Günaydın kızlar." dedi gözlerini Azra'nın gözlerinden çekmeden. Bu uzun trip atıyorum bakışması sürerken Azra
"Heves git bak bakayım Öykü uyanmış mı?"
Heves boş boş bakarak ellerini neden anlamında kaldırdı.
"Niye?"
Azra Deniz'e diktiği gözlerini gülerek Heves'e çevirdi.
"Öyle çünkü. İtirazın mı var Heves'ciğim?"
Heves Dudu'yla gözgöze gelip dudak büzdü.
"Hadi Heves, ben de gelen seninle, bakam uyanmış mı bizim küçük cadı"
Heves Deniz'in omzunda gözleri kapalı duran başını okşayıp
"Oy oy, bunun hala uykusu var. Neden kalktın Deniz uyusaydın?"
Deniz gülerek gözlerini açtı.
"İyiydi böyle ya. Nereye?"
Azra ikiliyi izlerken bir yandan da tırnaklarını masaya vuruyordu.
"Heves'ciğim sen bugün beni bi takmıyor gibisin ya, hayırdır canım?"
Deniz Azra'ya bakıp
"Solundan kalkmışsın yine maşallah."
"Sen de bi kalksan iyi olacak da, neyse."
Heves oflayarak masadan kalktı.
"Boncuk, seninle bir işimiz var. Gel odada konuşalım biraz."
Deniz Derya'ya dönüp
"Derya 5 dakika içinde dönmezsem bakmaya gel."
Azra kahkaha atıp masadan indi. Elini Deniz'e uzattı.
"Gel bakalım, göreceğiz 5 dakika sürecek mi?"
Odaya girdiler. Azra sandalyeye ters oturup Deniz'e döndü.
"Şu gizemli mektup hikayesi. Nedir ne değildir bu?"
Deniz bilmiyorum anlamında dudağını büzdü.
"Tam bakacakken senin olay gerçekleşti işte. Çıktık yoktu. Bu kadar."
Azra kafasını salladı.
"Bir gören de olmamış o telaşta. Çok kötü oldu bu Boncuk. Beni bile alt edebilen birisi dolaşıyor aramızda. Elinde de seninle ilgili bir şey var. Ne yapıp edip bulmamız lazım. Ah bir kameramız olsaydı.."
Deniz kamera lafını duyunca aklına gelen fikirle heyecanlandı. Tam Azra'ya söylemek için ağzını açtığı anda vazgeçti. Azra Deniz'in hareketini fark edince
"Ne?"
Deniz ellerini göğsünde birleştirdi.
"Hiç."
Azra kaşlarını çattı. Deniz kapıya doğru geri geri ilerlerken tekrar "Hiç." dedi.
¤
"Murat!"
Murat Deniz'in sesini duyar duymaz arkasını döndü.
"Deniz, bir şey mi oldu, iyi misin?"
"Yok bir şey olmadı ama, Murat senden yine bir şey istemem gerekiyor."
Murat hevesli hevesli sordu
"Tabi, yapabileceğim bir şeyse hemen."
"Benim B1'in kamera kaydına bakmam lazım."
Murat'ın hevesi yerini şaşkınlığa bıraktı.
"Kamera kaydı mı? Deniz, bu beni aşar biliyorsun."
Deniz her zamanki gibi zaten bir şey istemenin yükümlülüğü altında ezilirken, bir de böyle bir şey istediği için utandı.
"Haklısın, ben sanmıştım ki.." duraksadı.
"Neyse önemli değil. Ama sen bunu istediğimi unut tamam mı? Kimseye bir şey belli etme." cümlesini bitirdikten sonra seri adımlarla yemekhaneye ilerledi.
¤
Odasında kitap okuyan Deniz'in kapısı tıkladı. Pencereden baktığında gördüğü yüz Murat'tı. Yataktan kalkıp kapıya koştu.
"Murat? Gel içeri."
Murat içeri girip kapıyı arkasından kapattı.
"Deniz ben senin söylediğin şeyi düşündüm biraz. Bir yol buldum. Ama uygun zamanı beklememiz gerekiyor."
Deniz bunu duyar duymaz gözleri parladı.
"Murat, inanamıyorum sana. Çok teşekkürler."
Murat'a sarılan Deniz aynı anda penceresinin diğer tarafındaki Azra'yla gözgöze geldi. Kollarını Murat'ın boynundan indirip
"Murat, eğer biraz daha zamanımız varsa bunu sonra konuşalım. Kimseye bir şey söyleme-" cümlesini tamamlayamadan Azra içeri girdi.
"Neyi söylemeyecek kimseye?"
Deniz Murat'tan bir adım uzaklaştı. Suç işlemiş bir çocuk gibi hızlı hızlı konuşmaya başladı.
"Iıı, şey ya, ne? Ne söylememesi? Öyle bir şey demedim, değil mi Murat?"
Murat anlamayan gözlerle Deniz'e baktıktan sonra kafasını salladı.
"Tabi. Ben gideyim." diyip odadan çıktı. Azra Deniz'e yaklaşıp
"Ne söyledin ona?"
Deniz duvara yaslanıp sert sert Azra'ya baktı.
"Hiçbir şey dedim. Ayrıca odama her istediğinde böyle dalamazsın."
Azra Deniz'e doğru bir adım daha attı.
"Deniz, ne söyledin diyorum. Uzatma."
"Of Azra ya! Bir kere laftan anla işte." Nefesini serbest bırakıp devam etti.
"Şu mektup meselesi. Aklıma bir fikir geldi. Murat'tan kameralara bakmamı sağlamasını istedim."
Azra sinirle gülerek
"Ne? Benim neden haberim yok bu dahice plandan?"
"Olsa izin vermeyecektin çünkü. Halledeyim gitsin istedim işte. Oldu da zaten. Murat'la bakacağız uygun bir zamanda."
"Murat'la? Uygun bir zamanda? Çok iyiymiş ya. Biz neyiz burada? Başçavuşun eşeği mi?"
"Azra abartmadın mı biraz?"
Azra kapıya doğru ilerlerken "Bırak Deniz ya!" diye bağırdı.
Arkasından kapıya yönelen Deniz
"Azra diyorum!"
Hışımla Deniz'e döndü. Kızıl saçları suratına yapışmış, sert sert solurken göğsü inip kalkıyordu.
"Deniz! Umrumda değil, tamam mı? Söyleyeceğin hiçbir şey beni sakinleştirmeyecek. Zaten senin de umrunda değil. Bu siktiğimin yerinde kimse kimsenin umrunda değil ki."
Deniz şaşkın şaşkın Azra'ya bakıp bu tepkiyi sindirmeye çalışıyordu. Ayağa kalkıp kapıdan çıkmak üzere olan Azra'nın kolunu tuttu.
"Derdin ne senin? Yanlış olan ne anlamıyorum, Azra? Ne? Senin için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bizim için. Kızlar için. Derdin ne?"
Azra kolunu çekip yüzünü Deniz'e yaklaştırdı.
"Yapma. Hiçbir şey yapma Deniz. Senden bir şey istemiyorum ben. Elli kere söyledim. Murat'a bu kadar güvenme dedim. Hadi kendini yakmakta bu kadar ısrarcısın tamam, Allah kahretsin ki sebebini de anlıyorum, tamam Deniz. Ama beni ve kızları bulaştırma. İstemiyorum o adamın yardımını."
Deniz bir adım geri çekildi. Ellerini iki yana açıp
"Ne sebebi? Söyle ben de bileyim. Ne uyduruyorsun kafandan, saçma sapan bağırıp duruyorsun?"
Azra gülerek kafasını iki yana salladı.
"Bırak Deniz Allah aşkına ya. Hadi oyna devam." Kapıyı sertçe çarpıp ortak alanda oturan kızların yanından geçti. Tam o sırada Deniz de çıkmıştı.
"Dinleyin beni. Herkes buraya baksın."
Bütün gözler Deniz'e çevrildi.
"Bundan sonra, bugünden sonra yani, ben burada yokum. Birazdan dilekçemi götüreceğim Zerrin'e. Hepinize teşekkür ederim, her şey için."
Alanda uğultular başlamıştı. Alp'in ölümünden beri her dediklerini yapıp lider olarak gördükleri Deniz'in bu sözleri onları endişelendirmişti. Heves ve Derya şaşkın bir şekilde Deniz'in yanına geldiler.
Sözleri yeni yeni idrak eden Azra arkasını döndü. Tek kaşını kaldırıp Deniz'e doğru yürürken aynı zamanda söyleniyordu
"Ben göstereceğim sana dilekçeyi." Deniz'in kolunu tutup çekmeye başladı.
"Sen gelsene bir buraya!"
Deniz etrafta herkesin onlara baktığını fark edip
"Ne yapıyorsun, Azra, deli misin?"
Azra parmağını Deniz'e doğru sallayıp
"Sus Deniz. Sus."
Kütüphanenin kapısından içeri giren ikili burunlarından soluyorlardı.
"Her kavgadan sonra gitmekle mi tehdit edeceksin? Bu mu yani Deniz? Böyle mi olacak?"
"Çok mu umrunda? Benden hiçbir şey istemeyen, beni karıştırma diyen sen değil misin? Ne değişecek senin için?"
"Deniz, iki konunun ne alakası var?"
"Ya sevmiyorsun beni Azra, hoşlanmıyorsun benden kabul et işte. Ayak bağıyım senin için. Sürekli sorun çıkaran manyak kadının tekiyim. Bıktım bu pozisyonda olmaktan. Sana inat yapmıyorum. Ne yapsam batıyor. Murat'la sadece biz.."
Azra ellerini suratına kapattı.
"Şu adamdan bahsetme artık. Delireceğim yoksa."
Deniz son derece şaşkın bir ifadeyle Azra'ya baktı
"Ben anlamıyorum seni Azra, gerçekten. Adam ne yaptı da bu kadar nefret ediyorsun. Hiçbir isteğimizi geri çevirmed.."
"İSTEĞİNİ Deniz. İsteğimizi değil. Senin hiçbir isteğini geri çevirmedi."
"Azra"
Azra Deniz'e doğru bir adım attı.
"Bu kadar mı körsün ya? Adam sana aşık Deniz"
Deniz anlamıyorum bakışı attı tekrar (yazar notu: kurtardığın kıza dokundum biraz pardon'dan sonraki)
Kahkaha atıp suratına düşen kahküllerini çekti.
"Saçma sapan konuşma. Sinirleniyorum."
"Görüyorum sana nasıl baktığını. Yemek yerken, sayımda, avluda.."
Azra kafasını çevirdi. Dolan gözlerini saklamak ister gibi gülümseyerek
"Birine çok uzun zaman böyle baktığın zaman Boncuk, anlarsın. O bakışın diğer bütün duygulardan daha başka yansıttığı, daha canlı, daha umut dolu, daha şefkatli o duyguyu bilirsen.." kendisine bakan bir çift mavi gözü fark edip duraksadı. Sonra gözlerini onlara dikip devam etti.
"Anlarsın Boncuk."
Deniz dudaklarını araladı. Bir şey söyleyecek gibi oldu, tekrar kapattı. Yaslandığı masadan kalkıp doğruldu. Azra'ya doğru bir adım attı.
"Anlıyorsam peki? Zaten biliyorsam?"
Azra gözlerini kaçırdı. Kırgın bir gülümsemeyle birlikte
"O zaman ne mutlu sana."
Deniz Azra'nın çenesini tutup başını yavaşça kendine çevirdi.
"Azra, bana bak."
Ağlamamak için binbir çaba sarf eden Azra bakmadı.
"Azra, bana bak diyorum."
Küçük bir kız çocuğu gibi gözlerini yukarı kaldırdı. Yine kaçtığı o mavi gözler.
"Deniz, özür dilerim, senin için değerli olduğunu biliyorum Murat'ın. Fazla tepki verdim evet ama güvenmiyorum işte. Sen de bize sormadan planları anlatınca, kusura bakma yani. Bir daha olmaz. Sen mutluysan Murat'ı da kabulleniriz yani tamam."
Deniz Azra'yı kollarından tuttu.
"Ne?"
Azra boş boş baktı Deniz'e
"Ne?"
"Ne?"
"Ne?"
"Kabulleniriz?"
"Evet? Kabullenmeyelim mi?"
Deniz kafasını geriye atıp kahkaha attı.
"Ahh Azra," ellerini kafasının arkasında birleştirdi. Bir nefes verdi.
"Beni zorluyorsun." Azra'yı tutup kendisiyle yer değiştirdi. Şimdi masa tarafında olan Azra'ydı.
"Sen kime bakıyorsun öyle, Murat gibi yani?"
Azra bir adım geri gitti. Deniz'de Azra'nın adımını takip ederek bir adım ileri.
"Ne?"
"Ne diyip durma Azra. Kime bakıyorsun öyle diyorum. Basit bir soru."
"Hayır yani, konumuzla ilgisi ne anlamında Boncuk."
Deniz ileriye bir adım attı. Azra geriye.
"Ben kime bakıyorum peki öyle?"
"Kime?"
Deniz az önceki halini taklit ederek
"Bu kadar kör müsün ya?"
Azra güler gibi oldu.
"Deniz.."
Deniz tekrar ileriye bir adım attı. Şimdi Azra masaya yaslanmıştı.
"Nereden çıktı şimdi bu?"
Deniz Azra'nın masa ve kendi arasında kalmış bedenine sokuldu.
"Değil mi? Nereden çıktı şimdi bu?"
Vücutları arasında bir santim bile boşluk yokken ve nefesleri birbirlerine çarparken, tam şu anda zaman durmalıydı.
Azra'nın kalbi, nefesini düzenleyemeyeceği kadar hızlı atarken kafasını Deniz'in aşağıya dönük duran suratına doğru kaldırdı. Gülümseyerek gözlerini kapattı, açtı ve hala Deniz'in kokusu burnundaydı, ve yine hala Deniz'in kıvırcık saçları ikisinin alınlarının ortasındaki tek engeldi. Kollarını Deniz'in beline sarmak istedi. Elleri tam birleşecekken duraksadı. Sonra bu durumdayken yapması gereken en son şeyin kendini frenlemesi olduğunu fark edip Deniz'i kollarının arasına aldı. Ya şimdi, ya hiç.
"Nereden çıktı şimdi" cümlesini tamamlamadan önce yüzünü iyice Deniz'in dudaklarına yaklaştırdı. Hafifçe birbirine sürtünen dudaklar ikisinin de derin bir iç çekmesine sebep oldu. Dudaklarını Deniz'den ayırmadan cümlesini tamamladı
"bu, Boncuk?"Selaaam, durup düşündüm ve dedim ki kanser sahnemizi böyle bir kavuşmaya uyarlayabilirim ve yaptım:) Umarım beğenmişsinizdir. Okuduğunuz için teşekkürler❤