Herkese merhaba. Kısaca kendimi tanıtacak olursam, adım Lina. Koyu kahve gözlerim ve omuzlarımı geçen fındık kabuğu renginde saçlara sahibim. Zayıf ve uzun boyluyum.
Anneannemin ben daha küçükken bana vermiş olduğu sade altın işaret parmağımda kaybetmediğim sürece hiç çıkarmadığım o yüzükle bir bütün olduğuma inanıyorum. O yüzüğün garip olan tarafıysa ben ağladığımda renginin daha parlak olmasıydı. Bunu ben ilkokul dörtteyken fark etmiştim fakat nedenini hiç anlayamamıştım. Her neyse.. sizi daha fazla sıkmayayım
Annem ve babamın ayrı olmasına rağmen Robert yani babamla zaman geçirmek için ilk kez geldiğim bir kasabaydı burası. Adıysa ''FELİX'' .Bu sene Robert ile birlikte kalacaktım. Üniversite ikiye geçtim annemden sonunda zor da olsa ayrılabilmiştim. Babam yaşayacağımız kasabanın şerifiydi.
Eşyalarımı çoktan yerleştirdiğim arabanın kapısına yöneldim. Robert arabanın kapısını açtı ve benim geçmem için gözlerini konuşturdu. Arabaya bindik bineli ikimizde tek kelime etmedik. Kafamı cama yaslamış yağmur damlalarını seyrediyordum ayrıca hava kasabaya vardıkça soğuk ve sisli bir hal almaya başlamıştı bile.
Robert sessizliği bozarak,
''Hiç değişmemişsin,küçükken de böyle sessiz din'' Dedi ve kısa bir bakış attı.
''Sanırım'' demeyle yetinmiştim hala dışarıyı seyrederken.
Eve vardığımda Robert odamı gösterdi ve bende arabada çıkardığın kolilerin içindeki eşyalarımı yerleştirdim. Oda fena değildi elbetteki lüks değildi ama bana yeterli olacağını düşünüyordum.Başlığı tahtadan bir yatağı, aynı şekilde tahtadan bir dolap ve birde masası olan küçük şirin bir odaydı. İçimden;
''En azından odada yalnız olmayacaktım.'' Kuru tahtaları düşünerek. Yüzüme hakim olan gülümsemeyi aynadaki yansımamla fark etmiş olacaktım ki kapı sesiyle irkildim
''Müsait misin yemek hazır.'' dedi kaşlarını kaldırıp aynı zamanda hafif gülümseyerek.
''Ah, evet.'' Dedim ellerimi arka cebime atıp.
Robert her zamanki gibi maç seyrederken bir yandan da ağzından dökülen lokmayı siliyordu.
''Lina bak ne dicem.'' dedi ve ayağı kalkıp beni kolunun altına aldı. Ve sözüne devam etti.
''Dışarı çık bak dışarıda seni kim bekliyor.'' dedi tebessümle yüzüme bakarak. Büyük siyah poşeti andıran şeyi zorda olsa açabilmiştim. Açar açmaz karşımda duran çok istediğim ss150 Honda karşımda duruyordu.
''Aman tanrım b-bu benim mi?'' Deyip ellerimle ağzımı kapattım. Kollarımı Robert'ın boynuna doladım ve ardından ellerini belimde hissettim. Çenesini omzuma koyup,
''Seni seviyorum kızım.'' diye fısıldadı.
Gözlerim bir anlığına doldu ve ''Bende.'' diyebilmiştim sadece.
***
İrkilerek uyandım ve sanki odamda bir tür insan silüet gölgesi gördüğüme bahse girebilirdim. Sonsuz sessizliği bozan kalp atışlarım beni dahada korkutuyordu. Kendi kendime;
''Sakin ol Lina...sakin ol eğer öyle bir şey olsa bile bu kadar hızlı kaybolması çok anormal,böyle bir şey söz konusu bile olamaz.''
((Desteklerinizi bekliyorum. Eğer aklınızda ilerleyen bölümler hakkında görüşleriniz olursa benimle paylaşmayı unutmayın :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağımdaki Siyah
Teen FictionLina babasının yanına gelip yeni başlangıçlara tanık olur. Hayatına giren birçok insanda farklı olmayan hayatını değiştirecek olan kişiyle karşılaşacak mı?