Hoseok sertçe Kai'ın eline vurdu. "Sen seninkini içtin, son bira Yoongi'nin."
Kai ağzını büzüp kutuyu bana uzattı, ardından Hoseok'a döndü. "Al be al, niye savunuyorsun şu huysuzu bilmem"
Hoseok beni gösterip "Bu adam var ya bu adam..." diye cümlesine başladığında, Taemin sıkıntıyla karşılık verdi:
"Anladık, sana hastayken baktı! Daha kaç kere anlatıp kafamızı sikeceksin haa..."
Gerçekten bu cümle son haftalarda Hoseok'un ağzından hiç düşmüyordu.
Bir vefa borcu gibi gördüğünden mi bilmem, yılbaşı gecesinden beri Hoseok bana ayrı düşkündü. Okuldan çıkarken beni hep bekliyordu. Pazar günü sinemaya gittiğimizde hep benim istediğim filme gidiyorduk. Kai ve Taemin'in bu durumdan sıkılmaya başladıklarını seziyordum, ama içten içe hoşuma gittiğini de inkâr edemezdim.
"Kafanı otobüsün kapısına çarpınca beyin sarsıntısı geçirdin heralde. Hep aynı şeyleri söyleyip duruyorsun..."
"Sus yaa hatırlatma"
Taemin hınzırca güldü, "Kai, Hoseok'un suratını görmeliydin. Yüzünün yarısı mosmordu. Nasıl fotoğrafını çekmedim ben senin"
Hoseok o gün anahtarı almak için Taemin'lere gittiğinde yüzünün halini görmüştü. Hoseok ona kafasını otobüsten inerken çarptığını söylemişti ve herkes öyle biliyordu. Evet, bir insanın hem de bu yaşta babasından şiddet görmesi korkunç bir şeydi ve herkese kolay anlatılacak bir şey değildi. Fakat sözde en yakın arkadaşlarının bile hiçbir şey bilmemesi biraz ürkütücüydü. Sanırım ailesi dışında gerçeği bilen tek kişi bendim.
Taemin'in lafından sonra Hoseok'la göz göze geldik. Elbette ki bir şey söylemeyecektim ama bu tavırları beni düşündürüyordu. Benliğinin mahzenlerinde başka neler saklıyordu acaba... Bana açılması beni iyi hissettiriyordu, ama bu sorumluluk bazen beni eziyordu.
Hoseok ustaca lafı değiştirdi.
"Beni boş verin şimdi. Bu adamı bir daha ne zaman görebileceğiz haa?" dedi ve Kai'ın omzuna bir tane patlattı.
Önceki gün Hoseok ve Kai beraber büyük bir şirketin seçmelerine girmişlerdi. Kai şirket tarafından stajyerliğe seçilmişti. Deneyimli bir dansçı olduğu için, yakında çıkış yapacak bir gruba hemen girmesini istemişlerdi. Büyük ihtimalle okulu uzayacaktı ama bu riski almaya değerdi. Bu akşam Kai'ın başarısını kutlamak için onların evinde toplanmıştık.
"Yarın yurda taşınıyorum" dedi Kai. "Bana şans dileyin."
"Şansa ihtiyacın yok, her şeyin harika olacağından eminim." Dedim. Yetenekli ve çalışkan olduğunu biliyordum.
"Ama sizleri özleyeceğim. Seni, şu geveze piç Hoseok'u ve kafasını telefonundan kaldırmayan şu pis herifi..."
"Ne?" diye kafasını kaldırdı Taemin.
"Bak nasıl da kendini biliyor..."
"Hadi artık aramıza dön Taemin. Sevgilin bir yere kaçmıyor." Dedi Hoseok.
Taemin söylenerek telefonu cebine koydu. "İyi be, tamam."
Kai merakla sordu; "Şu bayan Park'ı bizimle tanıştırmayacak mısın haa? Çağır gelsin istersen. Bak yarın gidiyorum."
"Asla, hayatta tanıştırmam. Siz beni rezil edersiniz be. "
Taemin iki hafta önce Tıp fakültesinden bir sevgili yapmıştı. Fakat sevgilisini bizden sır gibi saklıyordu. Hatta adını bile söylememişti. Sadece soyadının Park olduğunu biliyorduk ve şehirde bu soyadını taşıyan binlerce kişi vardı. "Bayan Park" lakabını da Kai bulmuştu. Arada bir Taemin'i sinir etmek için söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Niebieski - Yoonseok- "Bir Min Yoongi Hikâyesi"
FanficBayan Valentine titreyen ellerini suratımda gezdirdi ve beni ışıldayan gözlerle süzdü. "Niebieski" dedi. Hemen yanımda duran Hoseok bana döndü "Ne diyor?" Omuz silkerek "Bilmiyorum" dedim. "Her halde kendi dilinde konuşuyor" "Benimle Kal" hikayesini...