Bölüm 19 - 22 Part 3

185 35 34
                                    


Çalışma masamın başında plak şirketine ne diyeceğimi düşünüyordum. Stephan'ı arayıp teşekkür etmeli miydim? Sesini duymayı kaldırabileceğimi sanmıyordum. Kalbini daha da kırmak da istemiyordum.

Peki bunların hiç birini yapmadan teklifi kabul etsem... O zaman çalışmam gerekiyordu. Çok çalışmam. Lanet olsun ki geçen sene olduğum seviyenin çok gerisindeydim. Belki de en iyisi bu teklif hiç gelmemiş gibi hayatıma stressizce devam etmekti. Bir yandan da bu albüm, dünya çapında bir piyanist olmam için son şans olabilirdi.

Camdan gelen bir tıkırtı ile düşüncelerimden sıyrıldım. Bir kuş mu çarptı diye düşünürken, ikinci tıkırtı geldi. Biri cama taş atıyor olmalıydı. Pencereye yaklaştım ve aşağı baktım.

Sokak lambasının altında, Mart ayazından korunmak için sımsıkı giyinmiş, kırmızı pufidik montu, beyaz atkı ve beresiyle bir adet Hoseok vardı. Yüzünde mükemmel bir gülümseme ve beni görebilmek için iyice kısılmış gözleri ile bakıyordu.

"Hu huu!"

"Hoseok, saat 10, napıyorsun bu saatte burada?"

Hoseok avazı çıktığı kadar şarkı söylemeye başladı.

"İyi ki doğdun minik şapşaaaal, iyi ki doğdum minik şapşaaal! İyiki dooo...."

"Sus, sus... Ne yapıyorsun? Bütün komşular bu dediğini duyacak. Kapa çeneni!"

"E o zaman beni içeri al!"

"Gel tamam, gel."

Aşağı inip kapıyı açtım.

"Hoseok tam anlamıyla manyağın tekisin"

"Normal olduğumu hiç iddia etmedim zaten."

"Gir içeri hadi."

Anneme ve babama selam verdikten sonra odama çıktık.

Turuncu sırt çantasını yatağın üzerine attı ve içinden bir paket çıkartıp bana uzattı.

"Az kalsın doğum gününü kutlayamayacaktım. Aç hadi"

Elime tutuşturduğu paketi bir şeye benzetemedim. Hediye kâğıdını yırtarken yine sulu şakalarından biri mi diye düşünmeden edemiyordum. Paketi açtığımda ise söyleyecek söz bulamadım. Hoseok muzip gözlerle bana bakıp tepkimi anlamaya çalışıyordu.

Bana bir kutu mavi saç boyası almıştı.

"Kendinden sıkıldığını söylemiştin. Düşündüm ki... Bu seni iyi hissettirebilir."

Saçımı boyamak pek bana göre bir şey değildi. Sadece Üniversite 1. sınıftayken bir ara denesem mi diye düşünmüştüm ama Almanya'da pek çok kişinin bunu garip karşılayacağından emindim. Ayrıca bu konuyu ne zaman açsam Stephan doğal saç rengimin ne kadar güzel olduğunu ve bana çok yakıştığını söylerdi.

Bunları düşünürken bir kutuya bir de Hoseok'a baktım.

"İstersen ben boyarım! Kendiminkini hep ben boyuyorum."

"Şey, bilmem ki..."

"Hadi minik şapşal noolur. Beğenmezsen geri siyaha boyarız. Bir değişiklik olur. Kurtul şu sıkıcı halinden."

Derin bir nefes verdim. Hoseok aramızı yumuşatmaya çalışıyordu ve ona hayır demek, çabasını görmezden gelmek olacaktı.

Ayrıca çok iyi biliyordum ki, ne kadar kırgın, ne kadar kızgın da olsam, lanet olsun ki bende Hoseok'u reddedecek güç yoktu.

Niebieski - Yoonseok- "Bir Min Yoongi Hikâyesi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin