0.8

687 79 10
                                    

Peter'la biraz filmlerden ve bolca evrenlerden konuşuyorsunuz. İkinizinde öğrenmek istediği tonla şey var. Konuştukça saatin ilerlediğini, havanın koyu kızıla büründüğünü ve karşındaki çocuğun yorulduğunu fark ediyorsun. Sendeyse en ufak bir yorgunluk kırıntısı bile yok. Hâlâ konuşmaya başladığın şekilde duruyorsun ve hâlâ gereğinden fazla şeyi duyumsuyorsun.

Bunun bir kapatma düğmesi yok mu?

Tony çocuklar için yatma vaktinin geldiğini söyleyene kadar filmlerden bahsetmeye devam ediyorsunuz. Sonra sen onu uğurluyorsun ve May Hala'ya selam gönderiyorsun.

Ve içeri geçiyorsun.

Heyecanlısın. Uzun koridorda yürürken kendini seni bekleyen şeylere hazırlamaya çalışıyorsun ama hiçbir hazırlık seni gördüğün şeye hazırlayamazdı.

Salon bomboştu. Işıklar kapanmış ve ev gece moduna alınmış gibiydi.

İnsanların bir anda toza dönüştüğünü düşünsen de bunun imkansız olduğunu biliyorsun.

Onları suçlamıyorsun. Onun yerine mutfağa gidiyorsun. Yemek her zaman en iyi çaredir diyerek ama ne yemek istediğini bilmeden öylece orada duruyorsun. Canın hiçbir şey çekmiyor. Yine de tezgahta gördüğün bal kavanozunu eskiden nefret ettiğin bir karışımı sana hatırlatıyor ve onu denemeye karar veriyorsun. İçinde süt olmasını umarak dolabı açıyorsun ve gördüğün şey seni inanılmaz etkiliyor.

Dolap ağzına kadar dolu.

Gerçi bu seni şaşırtmıyor. Ne zaman yiyecek bir şey istediğinde dolap boş olur ve istemediğinde sanki küçük bir markete dönüşür. Dolabın kenarından sütü çıkarıp tezgaha koyuyorsun ve gözlerinle diğer dolaplara bakınıyorsun.

Yetişemeyeceğin kadar yukardalar. Omuzların düşüyor ve tezgaha çıkmaya çalışıyorsun. Bu aksiyonu uzun zamandır yapmadığın için bocalarsın sanıyorsun ama tıpkı bir panter gibi çeviksin. Tüm dolapları açıyorsun ama yararlı yararsız hatta işlevini bile bilmediğin her şey orada. Adım sesleri duyuyorsun. Ama kafanı çevirmiyorsun çünkü korku filmlerindeki gibi eli baltalı bir katilin bunu beklediğine eminsin.

Ama katil ışıkları yakarak seni şaşırtıyor ve dolaptaki yansımadan onun kim olduğunu görebiliyorsun.

Kaptan Amerika.

"Yatağın yüzünden mi?" Diye soruyorsun geçmişten gelen bir replikle. Kaptan önce şaşırıyor ve ardından başını iki yana sallıyor.

"Buna hiç alışamayacağım değil mi?" Diyor ve ardından soran gözlerle sana bakıyor. Tezgahın üzerine oturuyor olduğunu hatırlıyorsun.

"Ben bardak arıyordum da," diyerek durumu düzeltmeye çalışıyorsun ve bu onu güldürüyor.

"Bardaklar en sondaki dolapta olmalı." Dizlerinin üstünde yürüyerek en sondaki rafa gidiyorsun. Bu halini gülümseyerek izliyor. Nihayet doğru düzgün bir bardak bulduğunda sevinçten çığlık atmamak için kendini zor tutuyorsun.

Çünkü hatırladığın kadarıyla en son çığlık attığında epey bir zarara yol açmıştın.

Bardağı alıp tezgahtan atlıyorsun ve sütü bıraktığın yere yürüyorsun.

"Eee, yüzbaşıyı uyandıran neydi?" Diye sorarken buluyorsun kendini.

"Bunun gerçekten olup olmadığına inanamıyorum ve bu gerçekten..."

"Kafa karıştırıcı," diye tamamlıyorsun cümlesini.

"Yani anlamaya çalışıyorum ama..."

"Askerler kanıt olmadan inanmazlar." Sütü açıp bardağa dökmeyi başarıyorsun ve tek bir damlasını bile etrafa dökmüyorsun.

Eskisi kadar sakar olmamak da kafa karıştırıcı.

"Evet, sanırım bize öğretilen bu." Anlıyormuş gibi başını sallıyorsun. Oysa askerlik hakkında bildiklerin bir elin beş parmağını geçmez. Balı almak için o tarafa yöneliyorsun. O da mutfağa yaklaşıyor. Bir anlığına onun da ballı süt içip içemeyeceğini merak ediyorsun.

"Hey, ballı süt içer misin? Uyumana yardımcı olur belki."

"Hayır. Aslında ben biraz koşmayı düşünüyordum."

"Sam'i uyandırmadan mı? Yazık. Solunda olmanı çok seviyordu," diyip filmin o kısmı hatırlıyorsun ve bu gülmene sebebi oluyor.

"Sen... ah unutmuşum. Bu da mı vardı filmde?" Başını yukarı aşağı sallıyorsun ama bu sefer gerçekten bildiğini kastederek.

"Peki başka... başka neler var filmlerde?"

"Şey aslında epey çok şey var ve neyi merak ediyorsan sor gitsin." Aklından film sahnelerini geçirmeye başlıyorsun. Böyece hazırlıklı olabileceksin.

"Şey, sanırım bilmesem daha iyi," diyor ve omuz silkiyorsun. Kimseyi zorlayacak değilsin. Özellikle tüm hayatını bildiğin birini. Etrafın sessizleştiğini duyuyorsun ve onun yüksek sandalyelerden birine oturduğunu düşünüyorsun. Onunla ne konuşabileceğini düşünürken bal kavanozunu açmağa çalışıyorsun ve çıkan pat sesi senin gözlerini Aşağı çevirmene sebep oluyor. Kapağı açmıştın! Bunu gördüğünden emin olmak için Kaptan'a dönüyorsun ama o senin surat ifadeni görünce gülmeye başlıyor.

"Bu kadar kolay açılacağını düşünmemiştim," diyorsun şaşkınlıkla.

"Ah, evet bende gücümü kazandığım ilk gümü hatırlarım. Yaptıklarım şimdi bile inanılmaz geliyor. Yani bir anda inanılmaz güçlü olmak." Şaşkınlıktan hâlâ kıpırdayamıyorsun.

"Onun için üzgünüm," diyorsun. Birkaç saliseliğine ne dediğini anlamıyor ama sonra gözlerinin hafif derinleştiğini ve ıslandığından fark ediyorsun.

İstersen bambaşka bir evrende uyan, istersen bambaşka bir bedende uyan üzgün birini görünce bunu anlayabilirsin ve onu üzen kişi olmak seni üzüyor.

Bunu hatırlatmak zorunda mıydın?

Konuyu değiştirmek için bir şey arıyorsun ve aklına gelen tek şey inanılmaz saçma olan bir şey.

"Kaşıklar nerede peki?" Gülüyor ve bir eliyle gözlerini siliyor. Diğer eşitlese sana ocağın altındaki çekmeceleri işaret ediyor.

Hemen gidip küçük bir tatlı kaşığı alıyorsun.

"İstemediğine emin misin? Biliyorum tadı berbat bir şey ama hiç değilse iyi gelir."

"Tadı berbatsa neden içiyorsun?" Acı acı gülümsüyorsun ve bir kaşık balı süte katıyorsun. Onu karıştırırken gözünün önüne gelen anıları nasıl anlayabileceğini düşünüyorsun.

"Annem her gece bana zorla bir bardak içirirdi. Tadından nefret ederdim ve kayıtlara geçsin diye söylüyorum hâlâ da nefret ediyorum," bu kısmında ikinizde kıkırdıyorsunuz, "yine de bu ev gibi hissettiriyor. Sanki bütün bunlar birazdan bitecek bir rüyaymış gibi. Sanki uyanacağım ve annem beni okula götürecekmiş gibi." Sesin sonlara doğru kısılıyor ve hafifçe havaya karışıyor.

"Bu hissi iyi bilirim," diyor Kaptan. Başka bir şey demesine gerek yok. Balı birkaç daha karıştırıyorsun ve bardağı Kaptan'a iteliyorsun.

"Gerçekten bunu içebileceğimi sanmıyorum. Sanırım bal her evrende korkunç geliyor bana." Diyorsun ve gülümsüyorsun. Kaptan cam bardağı eline alıp minnettarlık sana bakıyor. Onu orada yalnız bırakman gerektiğini anlayıp mutfaktan çıkıyorsun. Merdivenlere yöneliyorsun ve son kez arkanı dönüp baktığında kıpırdamasının görüyorsun.

Ona bir iyilik yapıp ışıkları kapatıyorsun ve kalbinin en derinlerinde onun iyi olması için dua ediyorsun.

Maden (Bir Marvel Kurgusu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin