Triella senin aksine inanılmaz derecede sakin davranıyor. Senden bütün sorunu anlatmanı bekliyor ama sürekli sorunun senin yüzünden olduğunu söylediğinde işi ona bırakmanı istiyor. Parmak uçlarını hafifçe şakaklarına koyuyor ve gözlerini kapatıyor. Hâlâ onun göz beyazsın, göz bebeksiz, mat ve çam yeşili gözlerine alışamadın ama artık onu karanlıkta seçebiliyorsun. Senden daha uzun ve daha ince bir kız. Kolları ve bacakları, parmakları, karnı hepsi ince ve uzun. Dünyadan olmadığı bu anormal inceliğinden belli oluyor. O senin anılarına bakarken sende etrafa bakıyorsun. Mağaranın daha ötesini göremiyorsun ama dağın ötesini görebiliyorsun. Sokaklarda seni soran ve korkulacak bir şey olup olmadığını soran halk çok ilginç ve onları incelemek beklerken delirmene engel oluyor.
Renkleri dünyadaki gibi yeşil. Açık yeşil, su yeşili, çam yeşili, fıstık yeşili, yosun yeşili, zehir yeşili...
Yeşilin bu kadar çok tonu olduğunu bilmiyordun. Gözleri siyah ama tek bir renk değil. Üzerlerinde bir sürü renkli nokta var.
"Yıldızlar," diyor parmaklarını yüzünden çeken Prenses. Gözlerini uzaklardan alıp ona çeviriyorsun. Dikkatini ona verdiğini görünce konuşmaya devam ediyor. "Halkım yıldızlara bakar ve geleceği görür. Senin geldiğin yerde buna astroloji deniyor." Evet, böyle bir dal olduğundan haberdarsın ama ona inanmış inanmamak konusunda kararsızdın her zaman.
"Zihnini gördüm. Daha önce bana gelmeliydin. Fosna, Viata ve Gadra gezegenleri aynı sırayla dizildiğinde çok ama çok önemli bir şey olması gerektiğini anlamıştım ama gelmedin." Evet, işte bu yüzden her şey senin suçundu. Kahrolası eğlenceni kısa kesip işe koyulmalıydın ama yapmadın.
Tam bir gerizekalısın.
Triella elini yukarı kaldırıyor.
"Lütfen daha fazla düşünüp kendini yorma. Olan oldu. Geçmişi değiştiremezsin," ve ekliyor, "zaman taşı sende olsa bile." Bu doğru. Bunu değiştirmeyi denedin. Geçmişe gitmeyi ve kendine vişne suyunu bir kenara bırakıp dünyayı kurtarman gerektiğini söylemeyi çok istemiştin ama bedeninde iki güç taşı olunca kendini geçmişe yollaman imkansızlaşıyor. Onlardan kurtulmayı denedin ama hâlâ Zaman Taşı'na hafif gelmiyorsun.
"Ne yapmam gerektiğini söyle. Her şeyi yapabilirim. Her şeyi."
İşte çaresizlik böyle bir şeydi. Ne kadar güçlü olursanız olun güçsüzlük herkesi bulabilirdi. O, veba gibiydi. Bütün sisteminizi alt üst ediyordu, sende de olduğu gibi. Artık birkaç hafta öncesinde evrenin yarısını kurtarmış gibi hissetmiyorsun. Hayır, tek hissettiğin Ohio'da bir anda taşa dönüşen ve bu yüzden üstünde durduğu tren raylarından ayrılamayan, hızla çarpan trenden kaçamayıp paramparça olan o kız.
Senin yüzünden ölmüştü.
Artık iyi biri gibi hissetmiyorsun.
"Kardeşim. Değiştiremeyeceğin şeyler için üzülmeyi bırak ve kurtarılmayı bekleyenleri kurtar."
"Nasıl? Nasıl yapabilirim ki bunu?"
"Birkaç hafta önce Fosna, Viata ve Gadra'da yepyeni üç bitki türü yeşillendi. Bunun ihtiyaç duyduğunuz panzehir olduğu açık.""Nasıl emin olabilirsiniz? Sadece-" avuç içini suratına uzatıyor ve sözünü kesiyor.
"Evrenin işleyişini anlamak için daha çok küçüksün kardeşim ama senin için ufak bir gösteri yapayım. Avucuma bak. Orada sadece gazdan oluşan mor bir gezegen görüyorsun. Adı Fres. Fres her yıl bir milimetre büyür, her yerinden ve bu evrenin bizim tarafımızda bulunan ve saf lavdan oluşan Hatra gezegenin lavlarının yarım milimetre daralmasına sebep olur. Hatra gezegeni o yarım milimetre incelmek için gaza dönüştürdüğü lavlar her yıl binlerce uzay mili geçerek Fres'e varır." Gözlerin şeffaf üzüm moru olan gezegen ile kıpkırmızı kara dumanlar çıkaran gezegen arasında gidip geliyor. Kara duman hızlıca Fres'e varana kadar rengi açılıyor ve mora dönülüyor. Daha önce böyle iki gezegen ismi bile duymamışken bütün bunlara şahit olmak farklı hissettiriyor ama yapman gereken şeyi hayatta unutmazsın. İşte bu yüzden parmakları arasından Triella'ya bakıyorsun. Sözlerine devam ediyor.
"İşte evrenin böyle dengeli bir terazisi vardır. Sizin dünyanız ile bizim dünyamın şüphesiz Fres ve Hatra gibi birbirlerine bağlı değil ama evrenin değişken hareketleri sizinle bizim aynı düzleme girmemize sebep olmuş. Bizi biz yapan şeyler sizin gezegeninize gitmiş ve sizi siz yapan şeyler de bizim gezegenimize gelmiş. Lakin sizinle bizim metabolizmamız farklı olduğundan ötürü sizde taşlaşma meydana geliyor ki bu konuda endişelenmene gerek yok taşlar kırılmadığı müddetçe insanlar eski hallerine geri dönebilirler. Bu sadece bedeninizin aldığı bir savunma. Tıpkı bakterilerin yaşama olasılıklarının düşük olduğu zamanlarda endospor sayesinde kalın bir zar oluşturup gerekli koşullar oluşana kadar kendilerine zarar gelmeden yaşamaya devam etmeleri gibi."
"O zaman ne yapmalıyım? Lütfen söyle." Triella elini yüzünün önünden çekip omzuna koyuyor.
"Bunu zaten söyledim. Üç gezegene git. Üç bitkiyi toplayabildiği kadar topla. Sonra buraya gel. Bitkilerin yarısını bu gezegene dağıtmalıyız çünkü sizi vuran şey her neyse buraya da gelebilir. Sonra sana sonsuz ateşimizden bir parça vereceğim. Bunu alıp kendi dünyana gideceksin ve bitkileri orada yakacaksın. Duman, gezegeninizi bizim atmosferimizden kurtaracak ve havayı ilk günkü haline getirecek. İşte o zaman taşa dönmüş olanlar savunmalarını indirip gerçek hallerine dönecekler."
"Peki ya parçalananlar? Onlar da geri dönecek mi?"
Triella gözlerini kapatıyor ve birkaç saniye sonra yüzüne ufak bir gülümseme yayılıyor.
"Ah, evet. Döneceklerini görüyorum ama sandığın gibi gazdan dolayı olmayacak bu. Hayır, zamanı geldiğinde onları nasıl geri getireceğini anlayacaksın. Şimdi arkadaşının gemisi tamir edilirken seninle şu bitkileri toplamaya gitsek iyi olur." Ayağa kalkıyor ve dolayısıyla eli omzundan aşağı düşüyor ama senin onun bileğini hızlıca yakalıyorsun.
"Dur. Sen nereye geliyorsun?" Sorduğun soru çok komikmiş gibi bir süre yüzüne bakıyor ve başını iki yana sallıyor.
"Oralarda yaşamamış biri olarak yeni bitkileri nasıl tespit edebileceğini bana söyler misin?" Haklı olduğunu fark ediyorsun ve hemen elini çekiyorsun. Bileğini ovuşturuyor ve derisinin hafif bozulduğunu görüyorsun. İki parmağınla bileğine uzanıyorsun ve ne yapacağını biliyormuş gibi sana izin veriyor. Gözlerini kapatıp derisinin parmak uçlarında iyileştiğini hissediyorsun.
"Çok iyi. Çok çok iyi."
"Kazandığım bir güç değil bu. Bana bir şey yaptılar ve bir günde süper kahraman oluverdim." Yine başını iki yana sallıyor ve hiçbir şey söylemiyor. Onun kafasının içinden ne geçirdiğini merak ediyorsun. Böyle bir gücün seninle israf edildiğini mi düşünüyor yoksa yaptığın bunca şeyden sonra kendini süper kahraman olarak sınıflandırmanı aptalca mı buluyor, bilemiyorsun. Tek bildiğin bu sorular sana sorulsaydı cevabının evet olacağıydı, her ikisi içinde.
Bu güçler senin için kullanılarak israf edilmişti ve kendini hâlâ bir süper kahraman olarak sınıflandırdığın için aptalsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maden (Bir Marvel Kurgusu)
FanfictionSabahın köründe ve gerçek olmadığı(!) söylenen şu Marvel Dünyası'nda uyanıyorsun. Müthiş bir baş ağrın var ve seni sen yapan tüm özellikleri yitirdin. Ah, en önemlisini söylemeyi unuttum. Dünyanın en güçlü süper kahramanı oldun ve evrenin geleceğ...