Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
***
Kara bulutların altında karanlıkta kalmış şehrin büyük sarayında her zamanki gibi büyük bir koşuşturmaca vardı. Hava ne kadar kötüde olsa herkes bu hafta olacak şölen için hazırlanıyordu. Senenin son günleri olan kutlamada ülkenin her bir yanında insanlar bir hafta boyunca eğlenir, neredeyse hiçbir iş yapılmazdı. Bu senede her zamanki gibi hazırlanan şölen zor geçeceğe benziyordu çünkü günlerdir kara bulutlar şehrin üzerinde dolaşıyor ve boşalacakları anı kolluyor gibiydiler.
"Umarım bir sorun çıkmaz." Kyungsoo gökyüzüne çevirdiği gözlerini indirip tekrar yanındaki genç çocuğa döndü. "Devam edelim Minseok." Ellerini arkasında birleştirip rüzgarlı bahçede ilerlemeye devam ederken yanından geçtikleri her yeri oğlana tanıtıyordu. Prens Baekhyun'un konağına kadar ilerledikten sonra etrafta sessizlik prensin hala derste olduğunu gösteriyordu.
"Burası zümrüt köşk." Minseok'un günlerdir çıkmadığı yeri ona anlatmak garip gelse de tüm sarayı tanıtması gerektiğinden burayı da es geçmedi Kyungsoo. "Majestelerinin tek varisi, prens Baekhyun'un köşkü. Ama sen bunu zaten biliyorsun." Kaşları çatık bir şekilde yan gözle Minseok'a baktığında Minseok bu adamın neden sürekli ona korkunç bir şekilde baktığını anlamıyordu. "Buraya girip çıkanlara her zaman dikkat et Minseok. Burası kral köşkünden bile daha önemli." Büyük bahçede ilerlemeye devam ederken bir anda Minseok'a döndü ve işaret parmağını havada sallayarak sözlerine devam etti. "Unutma, veliaht kraldan daha önemlidir." Minseok başını sallayıp Kyungsoo'nun ardından yürümeye devam ettiğinde Baekhyun'un küçük omuzlarındaki büyük yükü düşündü. Koca bir ülkenin sorumluluklarını taşıyordu haberi olmadan ve hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi etrafta koşuşturuyordu. Ama henüz çok küçüktü, bunları onun yerine başkaları düşünüyordu.
Gök gürlemeye devam ederken saray mutfağının içinden geçtiler. Baharat kokuları ve sıcak buharın arasında durmadan çalışan insanlar Kyungsoo'yu gördüklerinde işlerini bırakıp selam veriyorlardı. Her yerde olduğu gibi burada da şölen için büyük bir hazırlık vardı. Ne de olsa saraya gelecek üst düzey misafirler en iyi şekilde ağırlanmalıydı. Minseok bu seneki bayramı ailesi ile geçiremeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Uzun bir süredir buradaydı ve kimsenin ağzından ne zaman gideceğine dair bir şey çıkmıyordu. Herkes prensin yanında olduğu için ne kadar mutlu olması gerektiğinden bahsediyordu.
Çeşmelerin süslediği taş bir yoldan geçtikten sonra büyük bir köprünün önüne geldiler. Minseok sarayın büyüklüğünü hala kavrayabilmiş değildi. "Karşısı sarayın harem bölümü." Diğer her yerden bu kadar ayrı tutulmasından belli olan yeri ne kadar merak ettiği gözlerinden okunan Minseok'u ona üzülmüş gibi süzdükten sonra köprüye adım attı Kyungsoo. "Minseok, biliyorsunki majestelerinin arzularını sorgulamak hiçbirimize düşmez." Etrafı hayran hayran izleyen Minseok başını salladı. "O yüzden gördüğün şeyler hakkında yorum yapma." Uyarıcı ses karşısında itaatkar davranan Minseok kral hakkında hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini anlamıştı. Onun hakkında konuşamaz, düşünemez, ona bakamaz, onunla konuşmaya cüret edemezdi. Tüm bu şeyler bir insana duyulması gerekenlerden çok fazlasıymış gibi geliyordu ona.