8

319 32 52
                                    

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

Güm!

Sertçe boğazını sıkan ellerin başını arkasındaki duvara çarpmasıyla dudakları aralanan adam gündüz saati böyle bir muamele göreceğini hiç beklememişti ama ne kadar dikkatli davransa da gözlerinden ateş fışkıran karşısındaki bu adamın onu beklediği belliydi.

''Ne arıyorsun odamda dedim!'' Yeni kestiği kahkülünün altında sinirle büyümüş göz bebeklerinin hedefindeki adamın kızarmış yüzüne korkunç bir şekilde baktı. Bir haftadır odasına gizlice girip bir şeyler arayan bu genç oğlanı sonunda yakalayan Minseok birilerinin seslerini duymasını umursamadan çökmüştü boğazına.

''Yemin ederim, öldürürüm seni!'' Tehditkar bir şekilde tuttuğu boynu sıkıp adamın parmak uçlarında yükselmesine neden oldu. Bileklerine sarılan eller onu engelleyemese de konuşacağını anlayınca boğazını biraz serbest bıraktı. Onu kimin gönderdiğini çok iyi bilse de bir haftadır Minseok odasında değilken gizlice içeri girip bir şeyler çeviren kişiyi de korkutmak istiyordu.

Son zamanlarda oluşturduğu savunma mekanizması herkesi korkutmaya ve insanın tenini ürpertecek bir soğuklukta dolaşmasına neden oluyordu. Tam dört ay önce ailesinin ölüm haberini almıştı. O günden beri her gün daha çok katılaşıyor, içindeki öfkesini sanki somut bir hale getiriyordu.

Öfkesi herkeseydi. Bu yüzden Baekhyun'u çok nadir görüyor, küçük çocuğa da sinirini yansıtmamak için ondan uzak duruyordu. Sadece ilk gece ağlamıştı. Jongin'in haberi vermesiyle çılgına dönmüş olan Minseok derhal ailesinin evine gittiğinde gördüğü manzara ve ailesinin ölü bedenleri onu büyük bir şoka uğratmıştı. Bir gün sonra düzenlenen cenaze töreninde hakkında efsanelere yol açacak şekilde hiç ağlamamıştı.

Olayı öğrenen Baekhyun saraya döndükten sonra günlerce odasından çıkmayan Minseok'un yanına defalarca gitmiş, o donuk gözleriyle bütün gün boşluğu izlerken yanına oturup nazikçe dizini okşamıştı. Kyungsoo onunla defalarca konuşmaya çalışsa da Minseok'a diyeceği hiçbir şeyin yararlı olmayacağının farkındaydı. Acısına duyduğu saygıyla kimsenin onu rahatsız etmesine izin vermemiş, istediği kadar yalnız kalmasını sağlamıştı.

Bu durum iki hafta sürdü.

İkinci haftanın son gününün şafağında Jongdae geldi. Konuşmasının son zamanlarda yanlarında olamadığı ailesine büyük bir hakaret olacağını düşünen Minseok'un sesi uzun bir süre sonra o sabah yeniden duyuldu. Söylediği şeyler değil bir krala sıradan birine söylerken bile düşünülmesi gereken şeylerdi.

Jongdae'yi öfkeyle bağırarak yanından kovdu. Hiç kimseye göstermediği tepkiyi ona göstermesinin nedeni aslında kendine olan siniriydi. Ona neden güvendiğini bilmiyordu, güvenmemeliydi de. Ailesi ölmüştü ve Jongdae verdiği sözü tutmamıştı.

Jongdae'nin gelişi onu sanki derin bir uykudan uyandırmıştı. Güneş henüz yeni yeni yüzünü gösterirken, herkes hala uyurken odasından çıkıp ailesini ziyarete gitmişti. Geri dönüp tekrar odasına girince saatlerce sıcak suyla yıkandı, yas kıyafetlerini çıkardı, büyük bir aynanın karşısına geçip gür siyah saçlarından bakışlarını daha sert gösteren bir kahkül kesti. 

sakura Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin