Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
***
Büyük kapıyı iterek içeri girdiğinde kalabalığın içinde zor ilerleyen Minseok bu gürültü içinde kalmaktansa Baekhyun'u saatlerce omuzlarında taşımaya razıydı. Önüne bakmadan ilerleyenlere çarpmamaya çalışarak Kyungsoo'yu arıyordu ama bu kadar insanın içinde bulabilecek gibi değildi. Kendi kendine orada ne işi olduğunu düşünürken nedensizce girmeye çekindiği hareme geldiği için tedirgindi. Kyungsoo herkesin buraya gelmesini istedikten sonra Minseok'un da getirilmesini söylemişti. Azar yemek istemediği için Baekhyun'u bırakıp hemen buraya gelmişti ama içeri girdiğinden beri maruz kaldığı bakışlar bir ayna bulup yüzünü kontrol etmek istemesine neden oluyordu.
Büyük salonda toplanan herkes Kyungsoo'un gelmesini beklerken Minseok yanından geçen birkaç kişinin hakkında konuştuğunu duyabiliyordu ama bununla ilgilenmektense ellerini belinde birleştirip etrafı gezmeye başladı. Sarayın en gizemli yeri olduğu söylenen haremin büyüklüğü bir günde gezilebilecek gibi değildi ve bu sadece bir duyuru yapılacaksa toplanılan büyük salondan bile belli oluyordu. Minseok etraftaki masaların üzerinde duran meyve tabaklarından birinden aldığı mandalinayı soyarak etrafında genellikle birkaç kişilik gruplar halinde dolaşanları izledi.
Herkes bir hikayenin baş kahramanı olacak güzeldi ve onlara bakınca Minseok buraya neden herkesin girmesine izin verilmediğini daha iyi anlıyordu. İnsanlardan gizlenmiş bir kuş yuvası gibi cıvıl cıvıl, bir o kadarda ulaşılmaz.
''Şu Minseok mu?'' Elindeki mandalinayla birlikte etrafa koca gözleriyle bakarak gezinen Minseok'u işaret ettiğinde arkasındaki saçlarını ören kız durup kollarını arkadaşının omuzlarına koyup Minseok'a baktı. ''Bilmem, nereden anladın?'' Kızın dediğiyle etrafta dolaşan garip çocuğu izleyerek güldüğünde Minseok yanından geçen bir oğlanın havalanan beyaz tülden eteklerinin parmaklarının arasından akmasına izin verdi. ''Şu kılıkla buraya getirilmiş olmayacak ya.'' Hareme halktan birisi ya da bir köle kesinlikle sokulmazdı. Buraya gelenler zaten soylu kişiler olduğundan daha öncede Minseok gibi olmamışlardı.
Kollarından sarkan uzun kumaşın uçları ve etekleri çamurlanmıştı çünkü Baekhyun'la birlikte çamurdan hayvanlar ve yemek yapmışlardı. Belindeki düz beyaz kuşak diğerlerinin altın süslemeli kemerlerinin yanında oldukça sönük kalıyordu ve onlara göre kabul edilemez bir şekilde örülmüş saçları bomboştu.
''Gel yanına gidelim.'' Arkadaşının bir anda ayağa kalkmasıyla elleri arasındaki kalın örgüden dolayı yerinden fırlayan kız diğerinin saçlarını çekmemeye dikkat ederek uçlarını bağladı. İkisi de uzun bir süredir merak ettikleri Minseok'un yanına gelip omzuna dokunduklarında onlara dönen Minseok ne olduğunu anlamayarak baktı. ''Sen sanırım Minseok'un?'' Bu garip soru karşısında ne diyeceğini şaşırıp başını salladığında kızların onu süzdüğünün farkındaydı.
''Senin prensin yanında kaldığını duyduk, son olaylardan sonra buna nasıl izin verdiler?'' İki meraklıyı da peşine takıp ilerlemeye devam ettiğinde bir tane daha mandalina aldı. ''Onunla kalmama izin verilmiyor zaten. Kendi odamda kalıyorum.'' Bu çocuğa bir oda verilmiş olması karşısında şaşkına dönseler de bunu ona belli etmek yerine merak ettiklerini sormaya başladılar. ''Seni nereden buldu ki prens?'' Sessiz bir şekilde söylediği şeyi Minseok duysa da cevap vermedi. Peşinden gelmeye devam eden kızları kısa cevaplarla geçiştirirken bir anda ortamda oluşan sessizliğin nedenini anlamak için kızların omuzlarının üstünden açılan kapıya baktı.