17. Nabzımın attığı her karışta hissetmeliydim onu.

3K 192 59
                                    

Aklım karışıktı ve ne yapmam gerektiğini bilmez duruma gelmiştim. Eskiden, yanlış şeyleri sırf zevk uğruna yaparken bana doğruları bağıran sesler olurdu kafamda ama bulunduğum an, ahlak ve benliğin birbirleri üzerinde tepindikleri, soyut vücutlarını tek yaparak kendi içlerinde karıştıkları bir belirsizlik hüznesi haline gelmişti. Doğruyu ne görüyor ne de ona ulaşmak istiyordum, keza yanlış da öyleydi.

Park Chanyeol'ün gözlerine baktığım her an, eriyordum. Tüm vücudum, kemiklerim yok olmuşçasına, etten bir paspas gibi seriliyordu önüne ve üstüme basıp geçmesi, içimde kabaran zevklere kırbaç vurarak daha da kabarmalarına sebep oluyordu. Öyle çok istiyordum ki onu, gözüm başka hiçbir şey görmez hale gelmişti. Sadece o, daha çok o ve en çok o vardı. En kötüsü de, bunların olmasını bilerek ve isteyerek onaylayan kişinin ben olmamdı.

Luhan masadan kalkalı yaklaşık on dakika olmuştu. Sarılmak bahanesiyle kulağıma bunu sonra konuşmamız gerektiğini fısıldamış ve dersine yetişmek için koşturarak gitmişti. Tahmin edersiniz ama yine de söyleyeyim: Chanyeol ve annemle aynı masada oturup normal görünmek, bir yandan da iç sakinliğimi korumaya çalışmak hiç de kolay değildi.

Annem hiç durmadan konuşuyordu. Beni azarlıyor, Chanyeol'e bir dedikodu anlatıyor, sonra yine bana laf sokuyor ve Chanyeol'e başka bir dedikodu anlatıyordu. Onun bu hallerine alışık olmam tek savunma mekanizmamdı; bu yüzden telefonu çalınca derin bir nefes aldım. Bu gerginlik çok fazlaydı.

"Ne? Ah, siktir, ben onu unutmuşum. Hemen geliyorum." Telefonu kapatıp hızla ayağa kalktı. "Toplantı varmış, gitmeliyim," dediğinde ben de fırsattan istifade ayağa kalktım.

"Benim de ders-"

"Sus, Baekhyun, şu an dersin olmadığını biliyorum, sakın yalan söylemeye kalkma." Gözüme doğru salladığı işaret parmağı yutkunmama sebep olmuştu. "İkiniz burada kalıp ders saatlerini ayarlıyorsunuz. Haftada iki kez, unutmayın. Şimdi gidiyorum ama en kısa sürede kontrolünüzü yapacağımdan emin olabilirsiniz." Kafasını kısaca eğdi, Chanyeol de karşılık olarak ayağa kalkarak ona selam verdi. "Size güveniyorum, Bay Park," dedi annem, anlam veremediğim bir ses tonuyla. Bir şeyler çeviriyordu ve bu benim hiç hoşuma gitmiyordu.

Annem bizi duyabilecek veya görebilecek bir mesafeden çıkınca Chanyeol tamamen bana döndü. Nefeslerim ve kalbim birbirleriyle bir yarışa girmiş gibiydi ve avuç içlerim terliyordu. Beynimdeki arşivde yer alan, ona karşı ne hissetmem gerektiğiyle ilgili kısım allak bullaktı. Gözlerine baktığımda bütün vücudumun alev almasının da buna bir faydası yoktu, tabii.

"Benimle odama gelmeni istesem kabul eder misin?" Ses tonundaki yumuşaklık beni neredeyse dumur etmişti. Normalde kolumdan sürüklerdi beni herhalde; dün geceden sonra bundan hiç şüphem yoktu. Bu yüzden böyle bir soruyu sorması dahi düşüncelerimin buğulanmasına yetmişti.

"Ben... Bilmiyorum," İyi bir cevaptı. Yani, sanırım.

"Anlıyorum." Kafasını salladı. "Ama burada, herkesin içinde yapamayacağım bir işim var seninle." Kalbimi nasıl harekete geçireceğini çok iyi biliyordu. Yutkundum ve gözlerim, bir refleksle su aramaya başladı çünkü yanıyordum.

"Bunu söylediğinde aklımda canlanan tek şey dün gece oluyor, ne yazık ki."

Gözleri, gözlerimde kısa bir geziye çıktıktan sonra dudaklarını yaladı. Bakışlarım dudaklarında kalmıştı ve bunun için hiç de iyi bir zaman değildi. Bu adam beni boğmaya çalıştı, diye hatırlattım kendime çünkü bu adam beni boğmaya çalışmıştı.

"Yalan," dedi kısaca. Ona yalan söylemenin imkansız olduğunu unutmuştum tabii; anlaşılan piç kurusunun psişik güçleri falan da vardı. "Benimle gel." Sandalyesini hafifçe iterek nazik bir şekilde ayağa kalktı ve o minicik, zarif bacak hareketi bile direkte dans ederkenki halinin aklımda canlanmasına neden oldu. Bana dönük olan dizini direğe dayayıp dönmesi, kendini soğuk metale sürtmesi ve yüzündeki ifade zihnimin karanlık duvarlarından geçerken yutkundum.

Moth - ChanBaek ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin