Bu sabahta her zamanki gibi o iğrenç alarm sesiyle uyandım. Bilmem kaç kez şu lanet olası, horoz sesi çıkaran çalar saatimi duvara fırlatmışımdır. Ama tabi ne hikmetse bi türlü kırılmıyor. Artık ilahi bir güç tarafından korunduğunu falan düşünmeye başladım.
Ben tüm bunları düşünürken alarmı hala kapatmadığım için horoz sesleri çıkarmaya devam ediyordu. Bu korkuç işkenceyi kulaklarıma daha fazla yapmamaya karar verince elimi yatağımın hemen bitişiğinde duran ikili çekmecenin üzerinde gezdirmeye başladım. Ama çalar saat hariç her şey elime gelince sinirle yataktan doğruldum ve çalar saati tutuğum gibi duvara fırlattım. Aaa bilin bakalım ne oldu 'çalar saat kırıldı' diyemeyeceğim. Çünkü kırılmadı. Hatta onun yerine benim en sevdiğim renkle boyanmış mor duvarımın boyası döküldü. Gerçekten bu nasıl bir şanstır kesinlikle günüm berbat geçecek.
Daha fazla düşüncelerimde oyalanırsam okula geç kalacağımı düşünüp bacaklarımı yatağımdan sarkıttım. Odamda bulunan banyoma yöneldim. Şuan mutlu olmamı sağlayan tek şey banyomun odamda olmasıydı. Birde iki saat odamdan çıkmakla uğraşamazdım. Evet doğru üşemgeçim. Yani inek öğrenciler üşengeç olamaz diye bi kural yoktu sonuçta.
Elimi yüzümü yıkayıp Havluyla kuruladıktan sonra bonyodan çıktım. Ve kıyafet dolabıma yöneldim. Akşamdan annemin zorla ütülettiği okul formamı alıp üzerime geçirmeye başladım.
Bu okul formasını gerçekten sevmiyordum. Dizimin iki karış üstünde biten siyah bir etek, beyaz okul gömleği ,sihay kravat ve kalçama gelen sihay bir cekketen oluşuyordu. Okuldaki kızlar eteğin kısalığı yetmiyormuş gibi bide eteği yukarı çekiyorlardı. Eğilince resmen popoları görünüyordu. Kısacası sürtüklerdi işte. Ama ben onların aksine eteğimi elimden geldiğince uzun almaya çalışmıştım. Tabi Kore de ne kadar mümkünse bu.
Evet doğru Kore de yaşıyorduk. Annem zamanında okul için Kore'ye gelmiş. Sonra babamla tanışıp aşık olmuşlar ve evlenip Kore de kalmaya karar vermişler. Şimdi annem babam ve ben birlikte Kore de yaşıyoruz. Tatillerde anne annemleri görmeye Türkiyeye gittiğimiz için türkçem gayet iyi.
Neyse sonuç olarak Kore de yaşıyoruz. Ve ben biraz daha düşünmeye devam edersem okula geç kalacağım. Formamı giyinip hemen odamada bulunan aynanın karşısına geçip saçlarımı taramaya başladım. Saçlarım düz olduğundan fazla uğraşmama gerek yoktu. Bir iki fırça darbesinden sonra saçlarımı salık bırakıp geriye attım. Akşamdan hazırladığım çantamıda omuzuma atıp aşağı kata indim.
Annemin yanağına hızla sulu bir öpücük bırakıp geri çekildim. Aceleyle masadakileri yemeye başlayınca annem "kızım yavaş ye boğulacaksın."dedi. Anneme ağzın dolu dolu "onncom okolo goç kolocoğom." dedim. Annem bana anlamamışça bakınca ağzımdakileri yutup "annecim okula geç kalacağım." dedim. Annem bir şey demeyince babamı masada olmadığını fark ettim "anne babam nerede?" diye sordum. Annem "işi varmış. Sabah erkenden çıkıp gitti. " dedi. Bende daha fazla kurcalamayıp birkaç bir şey daha atıştırdıktan sonra tekrar annemin yanağından öpüp sandalyenin kenarına astığım çantamı aldım. Ve hızla kalkıp beyaz konverslerimi giyinip evden çıktım.
Durağa gelmemin üzerinden çok geçmemiştiki servis geldi. Hemen servise binip boş bir yeri gözüme kestirdim. Ve gidip oturdum. Servis okulumuzun hemen önünden geçtiği için anne ve babamın ısrarlarına rağmen özel servis tutmalarına izin vermemiştim. Camdan okulu görünce düğmeye bastım. Ve servis durunca inip okula yöneldim.
Okulun kapısına gelmiştimki sevgili kankam Min Hee koşarak yanıma geldi. "Ece nerdesin ya? İki saattir seni bekliyorum." diye söylendi. Bende " ya kızım bu ne enerji sabah sabah. Bi dur ya." dedim. Min Hee surat asınca daha fazla dayanamayıp "Tamam tamam. Gel buraya şapşik." diyip onu kollarıma çektim.