Ah yine şu lanet olası horoz sesli alarm. Neden hala değiştirmiyorum ki ben bu alarm sesini? Cidden daha fazla bu işkenceye katlanamayacağım. Hemen yatakta doğrulup alarmı kapattım.
Bir süre yatakta öylece oturduktan sonra kalıtım ve banyoya gittim. Hızla rutin işlerimi halledip çıktım. Okul formamı giyinip çantamı aldım. Jimin'in ceketini de alıp aşağı kata indim.
Anne ve babam geç geldikleri için hala uyuyor olmalıydılar onları rahatsız etmemek için sessizce mutfağa ilerledim. Kendime bir şeyler hazırlayıp yedim. Ayakkabılarımı giyindim.
Tam evden çıkıyordum ki bana uykulu gözlerle bakan annemle karşılaştım. Annem bana " günaydın kızım bir şeyler yedin mi" diye sordu. "Evet annecim sen merak etme. Git uyu kötü görünüyorsun." dedim. Annem " Tamam canım. Derslerini yi dinle!" dedi. "Ya anne kaç yaşına geldim hala şu ders muhabbetini yapıyoruz." dedim. Annem " sus anneye cevap verilmez." dedi sahte bir sinirle. Bende 'tamam ben bir şey demedim' anlamında kollarımı kaldırdım. Sonra annemin yanağından öpüp " babamı yerime öp." diyip evden çıktım.
Babam bu aralar çok yoğundu. O yüzden pek fazla görüşemiyorduk. Ama yine de aramız çok iyiydi. Genelde babamla bir olup annemi çıldırtırız.
Durağa gelince servis beklemeye başladım. Servis hemen geldi ve bindim. Başta boş yer yoktu ama iki durak sonra bir teyze inince boşalan yere oturdum. Okula gelince servisten indim ve okula ilerledim.
Min Hee yine her zamanki gibi son dedikoduları anlatıyordu bana. Ama pek taktığım söylenmezdi. Sadece üzülmesin diye dinliyormuş gibi yapardım. Min Hee anlatmaya devam ederken kantine ilerliyorduk. Dersin başlamasına 15dk vardı. Kantine gelince Min Hee lavaboya gidip geleceğini söyledi. Bende bir kahve alıp boş bir yere oturdum.
Bir kaç dk sonra Jimin yanıma geldi. "Merhaba" dedi. Ah ne kadar da güzel bir sesi vardı. "Merhaba" dedim. "Oturan bilir miyim?" diye sordu. Yakışıklı olduğu kadar kibarda. İnsanın her şeyine hayran olası geliyor. "Elbette." dedim onun gibi kibar olmaya çalışarak. " bu arada günaydın." dedi. Sanki kelimeler onun ağzından çıkınca anlam kazanıyordu. "Sana da günaydın." dedim.
Ardından dünden beri aklımı kurcalayan soruyu sordum. "Dolabımı nasıl açtın. Yani ceketi bırakmışsın ya." dedim. "kuzenim bu okulda kızlar spor kolu başkanı ondan bırakmasını rica ettim." dedi. "Anladım." dedim. Ardından sormakla sormamak arasında kalsamda merakıma yenilip "bu okulda mı okuyorsun? Yani seni daha önce hiç görmedim de." dedim. "Hayır bu okulda okumuyorum. Kuzenim çok önemli bir eşyasını bende unutmuştu. Onu getirmem için ısrar edince bende getirdim." dedi.
O böyle her soruna kibarlıkla cevap verince bende cesaret aldım ve ardından bi soru daha yönelttim. "Yalnız mı yaşıyorsun? Yani önemli bir eşyasını bende unutmuş dedin ya ondan." dedim. "Açıklama yapmana gerek yok anlıyorum seni. Ve hayır yanlız yaşamıyorum 6 tane ev arkadaşım var. Birlikte yaşıyoruz." dedi. "Anladım." dedim.
Onunla daha fazla konuşmak istiyordum. Bu yüzden bir soru daha yönelttim. "Kuzenim bu okulda dedin. Kim olduğunu sorabilir miyim acaba?" dedim. " sorularımdan rahazsız olmuşa benzemiyordu. Bekletmeden cevap verdi. " onun adı Yu Jin."dedi. Zilin çalmasına az bir zaman kalmıştı. O yüzden fazla uzatmadan ceketi çantamdan çıkarıp ona uzatıp " artık ceketini alabilrisin." dedim. Kibarca ceketi elimden aldı. Sonra sıcak olduğunu düşündüğüm bir gülümseme gönderip " benim artık gitmem gerekiyor. Daha sonra görüşürüz Ece." dedi. Doğrusu şaşırdım. Yani adımı nerden biliyordu. Ayrıca o daha sonra götüşürüz mü demişti? Yani bu tekrar onu görebileceğim anlamına mı geliyordu? Gülümsemesine karşılık gülümsedim. Ve "görüşürüz." dedim gülümsemesini silmeden yanımdan ayrıldı.